Türk Solu’nun iktidar olamamasının sebeplerine ayrılan vakti, uzay araştırmalarına ayırsaydık, Uzay’da koloniler kurmuştuk.
Koyu bir faşizme doğru sürüklenen sol, Diyarbakır’da vahşice katledilen Yasin Börü’ye gösterdiği duyarsızlıkla, iyot gibi açığa çıktı.
Oysa Türk Solu, Kobani eylemlerinde katledilen Yasin Börü’ye göstereceği ilgi ile, dejenere olmuş reflekslerini onarabilirdi.
Olmadı…
Sol’un o meşhur vicdanının üzerine örtülen şal o kadar kalın, o kadar büyüktü ki; altından çıkıp, kendileri ile yüzleşecek bir özeleştiri dahi yapamadılar.
İdeolojilerine o kadar yapıştılar ki, “Bir insan yalnızca insan olduğu için sevilmeye layıktır” yerine, “Solcu değilse, insan değildir!” diyecek kadar kendilerinden uzaklaştılar.
Haklarını yemeyelim;
Bu refleksleri yeni de değil.
Nazım Hikmet’i kutsarken, Necip Fazıl’a burun büktüler…
Yılmaz Güney’i yüceltirken, Cüneyt Arkın’ı görmediler…
Yasin Börü’nün acısını yok sayan, işte bu şartlanmış refleks oldu.
Nasyonal sosyalizm, adeta Türk Solu’nun kırmızı kitabı haline geldi.
Örneğin İtalyan faşizminde "İtalyan vatandaşlığı" kavramı ön plandayken, Alman nasyonal sosyalizminde "Alman kanı taşıma" düşüncesi ön planda olmuştur.
Mussolini'nin doktrininde vatandaşlık kavramı vurgulanırken, Hitler'in doktrininde kan bağı vurgulanır.
Yani; İtalyan faşizmi milliyetçi, Alman nasyonal sosyalizmi ırkçıydı.
Ya Türk Solu?
Hemen cevap beklemiyorum.
Aynaya baktıktan sonra yanıt versinler!
Sol olmadan sağ, sağ olmadan sol anlaşılamaz.
Ukalalık kabul edilmezse, Türk Sol’una öneriyorum;
Varlık nedenlerinizi gözden geçirin!
Daha basit yazayım;
Değişin artık lütfen!
Nereden başlayalım diyorsanız;
Mesela, ünlü Fransız yazar Jean Paul Sartre’nin, “Sağcı aydın olamaz” sözünü çöp kutusuna atarak başlayabilirsiniz!
Talat Atilla/Güneş