Geçen Pazar (26 Ekim) Süleyman Demirel Demokrasi ve Kalkınma Müzesi açılış töreni vardı. İslamköy’deki bu törene binlerce Süleyman Demirel ve demokrasi vefalısı, Ankara’dan, İstanbul’dan, İzmir’den, hatta ta Rize’den koşturup gelmişti. Bir müze açılışının ötesinde bir algı vardı… Bir döneme ve onun artık 90 yaşını kutlayan liderine saygı, sevgi ve vefa örneği… Artık, yarını meçhul, tehlike içerisindeki Cumhuriyete ve değerlerine bağlılık gösterisi. Çok şekilde anlayabilirsiniz…
Bir yanımda Bitlis’ten gelen bir kişi, diğer yanımda Van’dan ve Siirt’ten gelenler… Demirel’i bir çok gerekçeyle eleştirebilirsiniz ama onun ülkeyi birleştirici, bütünleştirici tavrını asla inkar edemezsiniz… O bir Cumhuriyet çocuğudur ve Cumhuriyetin İslamköy’den alıp ta devletin başına kadar getirdiği gururdur… Müzenin tüm masraflarını karşılayan Demirel’in kardeşi Şevket Demirel şu önemli tespitleri yaptı; “Süleyman Demirel’i karşınızda gördüğünüz İslamköy’den alıp İstanbul Teknik Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra Çankaya’ya kadar yükselten demokrasidir.”
Cumhuriyet olmasa, padişahlık devam etse kaç çocuk köyünden ta devletin en tepesine kadar çıkma gururu yaşayabilirdi? Düşünebiliyor musunuz ne büyük bir özgürlük bu…
Müzenin adı “Demokrasi ve Kalkınma Müzesi” Bu adın verilmesinin sebebini Şevket Demirel şöyle açıklıyor; “Müze halkımızın Cumhuriyet döneminde demokrasiden neler kazanacağını öğretecektir. Demokrasi, kalkınmanın ana yasasıdır. Bu günkü gösteri kalkınmanın demokrasi ile nikahlı olduğunu gösterir.”
Süleyman Demirel’de -inşallah değildir veda konuşması gibi ama yaşından beklenmeyecek canlılıkta konuştu. Düşünün kendisi için İslamköye’e gelmiş binlerce insan, CHP ve MHP Genel Başkanları, eski bakanlarınız, milletvekilleri, yabancı devlet adamları, temsilciler, Üniversite hocaları, valileriniz, il ve ilçe başkanlarınız, bürokratlarınız, sizi sürekli eleştirmiş basın ordusu hepsi orada ve duygu yüklüsünüz, ilk cümlenizde ne dersiniz? Demirel’in cümlesi şu oldu; “His doluyum. Bu topluluk bana Cumhuriyet Bayramı armağanıdır. Cumhuriyet’in 91.yıldönümüdür. Bayramımız kutlu olsun. Cumhuriyetin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü rahmetle, minnetle anıyorum. Her şeyi ona borçluyuz. Onu kaybettiğimizde her şeyimizi kaybederiz”
Demirel’in bu tespit ve temennileri alışılmış protokol cümleleri değildi. Cumhuriyetle yaşıt bir köy çocuğunun Cumhuriyet ve Atatürk’le ilgili samimi düşünce ve duygularıydı… Kendini övmedi. Kendini yetiştirenleri, yetişmesine olanak sağlayan Cumhuriyeti anlattı ve övdü… “Ben Çemişgezek’in falan köyünden çıkan bir çocuğun başbakan ve cumhurbaşkanı olabileceğinin kanıtıyım, örneğiyim” derken nasıl bir yokluktan geldiğini ve mücadelesini anlattı…
“Bu Müze’nin içerisinde başkanlığını benim yaptığım 7 Hükümet vardır” yani Cumhuriyet tarihi vardır derken gurur doluydu… Gurur duyması gerek çünkü, demokrat olmak ve demokrasiyi oluşturmak hiç kolay değil. Bakın etrafımıza, Balkanlardan Ortadoğu’ya… Hatta, Demirel dönemi ile bugünü mukayese edin…
İnönü’nün kızı Özden Toker’de oradaydı, çok şiddetle siyasi rekabet içerisinde olduğu Cumhuriyet Halk Partisi’nin şimdiki Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’da… Ama siyaset yoktu… Türkiye, Cumhuriyet, gurur, canlı tarih, hoşgörü ve demokrasi vardı…
Müze’nin en ilginç yanı bana göre Demirel’i eleştiren karikatürlerin bulunduğu köşeydi. Demokrasinin ne olduğunu hatırlatan köşe… Demirel asla kendini eleştiren, küçük düşürmeye çalışan karikatürler için dava açmamış bir devlet adamıdır. Evet, devlet adamıdır…
Her şey onun içindi Pazar günü… Türküler, konuşmalar, ezgiler ve dualar…
O ise nereye ait olduğunun farkında olan bir tevazu içerisindeydi…