Televizyon ekranından her şeyi bilen kendinden emin tavırlarla bağıran-çağıran “CHP sosyal demokrat bir parti olmalıdır”, “Sosyalist ilkeleri benimsemelidir”, “Laikliği, Kemalizmi unutmamalıdır”, “CHP hala halkçı değil”, “CHP, merkez sağdan gelenler yerine kendi örgütünden gelenleri aday yapsaydı 30’u aşardı” diyenler uzun uzun analizler yapıp kendilerine göre “sorunu” çoğu zaman dolaylı bazen doğrudan ortaya koyuyorlar; “CHP ve Kılıçdaroğlu yanlış yaptı.” İki ayrı grup oluşturan bu eleştirmenler, çözümü de dolaylı söylüyorlar; “Biz gelelim” veya “CHP karışsın”
CHP konusu bir siyasi partinin başarısından öte, hatta Türkiye’nin sorunundan öte tüm geri kalmış ülkelerin ve çoğunluğu Müslüman olan toplumların sorunudur. Konu bu nedenle önemlidir. “AK Parti hizmetle iktidara geldi” diye açıklama yapanlar boşuna konuyu saptırmasınlar. Seçmen bilinçaltında yatan veya yatırılan korkuları aşmakta zorlanıyor. Bende bu nedenle yazmaya ve sizlerle paylaşmaya çalışıyorum. Çünkü konu, hizmet, proje, organizasyon derken gelip İslamla ilgili sorunlara, azgelişmiş ülke ve toplumların çağdaşlaşma sorunlarına dayanıyor. Daha önce sizlerle bir kitabını paylaştığım Doğan Kuban boşuna “Türkiye’nin sorunu İslam’ın sorunudur”, “Türk aydınının İslam Dünyasının geleceğini düşünmek gibi bir sorumluluğu var” dememiş.
Sorunun inanç kadar önemli ve irdelenmesi gereken bir diğer boyutu da kimlik siyasetidir. Bir siyasi partide bir süre çalışmış, en azından bir seçim geçirmiş herkes bilir ki siyasiler vaade bulunur, güzel nutuklar atarlar ama bunlar görüntüdür, gerçek propaganda kimlikle yapılır. “Hemşehrimiz”, “Uzayan kol bizden olsun” çok sıkıntıyı aşan son ve belirleyici kriterdir.
Bunlar tabi ki çoğu zaman ekonominin gerçekleri ile aşılabilen konular ama hafife alınmaması gereken konular… CHP, din ve kimlik siyasetini iyi irdelemeden ve gerekenleri yapmadan “yüzde 30” belasını aşamaz. Şimdi birileri “Biz zaten bunları görüyor ve biliyorduk. Hep söyledik” diyecekler. Yalan… Söylemekle olmuyor, elin taşın altında olması da lazım.
Temel ağaçta, ipte asılı iken kurtarmışlar. “Ne oldu?” diye sormuşlar,
“Kendimi asmaya çalışaydum” demiş.
“Ama” demişler “ip beline bağlıydı!”
“Valla”, demiş Temel, “boynuma geçirince canım yanayidi…”
Bir işi doğru-dürüst yapacak isek canımız yanacak… Toplumun genel eğitim ve kültür düzeyini beğenmeyebiliriz ancak, ülkeyi yönetme iddiasında isek toplumla bir şekilde uyumlu olmak zorundayız. Beğenmiyor veya tasvip etmiyoruz diye başka yerlere ip bağlamayalım…
Değerli e-dergah mensupları. Milletvekili seçilmem dolayısı ile gönderdiğiniz kutlama mesajlarına, sevgi dolu cümlelerinize çok teşekkür ediyorum. İnşallah mahcup olmam.
Yorumlarınız yine çok güzeldi, vakit bulursam eskisi gibi tek tek cevaplamayı düşünüyorum ama bu defa müsaadenizle konuya uygun bulduğum birisine cevap vereyim. “Teyze”nin ilginç bir sorusu vardı. Beni tv’de izlerken aklına gelmiş. “Erdoğan ‘fair playe’ uygun davranmadı ama diğerleri davrandı mı?” diye soruyor. Benim kastım konuşmalardaki üslupsuzluktan ziyade yukarıda işaret ettiğim “pis” siyaset tarzı idi. Erdoğan konuşmalarında “İnönü ve CHP” kötülemeleri yaptı, altta ise, cami cemaati ve ev toplantılarında “Bunlar, bu dinsiz CHP zihniyeti iktidara gelirse ölülerimiz yıkanmaz, camiler kapatılır” propagandası yapıldı. Kılıçdaroğlu ve Aleviliği için olmadık laflar söylendi. Çoğunu buraya yazamam. “Fair” olmayan buydu. Aleviliği sırf siyaset için İslam dışı gösterme çabası idi. Tehlikeli olan ve gerçek anlamda bölücülük buydu. Diğer taraftan kaset olaylarında MHP’ye yapılanı gördünüz. Hükümet engel dahi olmadı. Boşuna mı helallik istendi?
Bu nedenlerle bu sözü kullandım sevgili “Teyze”. Siz, mütedeyyin ve eğitimli vatandaşlar bu durumu bilemezsiniz. Eğer, Kılıçdaroğlu, Libya’da öldürülen binlerce Müslüman ve Suriye’de yürürlüğe konan oyun için benzeri istismar cümlelerini seçimden önce kullansaydı haklı olurdunuz.
Tayyip Bey ve çevresi oyunda adil davranmadığı gibi ülke için de akil davranmadı.