Tweeter hesabımı açalı çok oldu ama pek kullanamamıştım. Vakit bulamıyordum. Ramazanda Meclis çalışmaları sahura kadar devam edince, fırsat oldu, ara sıra tweetlemeye başladım. Kişinin düşüncesini 140 karakterle ifade etmesi ve sonra karşısındakinin düşüncesini yine aynı kısalık ve netlikte ifade etmesini beklemesi hakikaten güzel. Bir adabı, bir kuralı olduğu için güzel. Bu zamanla toplumsal alışkanlık yaratır da tartışmasını, konuşmasını öğreniriz, İnşallah. Şimdi, mikrofonu aldık mı uzun uzun konuyu ne kadar bildiğimizi, ne deneyimli olduğumuzu göstermeye çalışıyor, tartışmanın tadını kaçırıyoruz. Tweeter’da da lüzumsuzluk çok ama Tayyip Beyin dediği “Batsın bu tweeter” durumu da yok. Zararı şu, arkadaşlarınız arasında dahi telefonunuzla olabiliyorsunuz ki bu çok sinir bozucu bir durum. Herkes sizden bir çift laf beklerken siz veya tam tersine arkadaşınız telefonuyla meşgul… Ne absürt, ne nezaketsiz bir durum. “Cik cik”lerken halt ediyoruz…
Tweeter’la giriş yapmamın sebebi bir tespitim olması. Tweeter’da da, internet sitelerinde olduğu gibi belli kelimeler ve kavramların peşine takılıyor, tartışmalarda bu kavramları kullanana göre tavır alıyoruz. Klasik, kemikleşmiş ifadelere sarılıyoruz. 200 yıllık “Çağdaş olan” ve “Değerlerine sahip çıkan” sendromunu aşamadık. Din ile veya Atatürk ile vurmayı seviyoruz. Örneğin isim vermeyeceğim ama ünlü bir AKP milletvekilinin ramazanın ilk günlerindeki tweeti aşağı-yukarı şöyleydi; “CHP kulisinin çaycıları çok çalışmaktan bıktılar” Yani, CHP’liler oruç tutmuyor iması yapıyordu. Önce bende cevaben, “AKP’liler çaylarını CHP kulisinde içiyor, çaycılar ondan dolayı bıktılar” diye yazayım dedim ama çocukça bulup yazmadım. Daha bu satırları yazarken “Yukarıda Allah var” diye yazmamdan dolayı bir dini bütün tweetçiden, “Laik kafası. Allah Yukarıda değildir. Allah mekandan münezzehtir” cevabı aldım. Ne diyeceksiniz? Dini mi öğreteceksiniz? Öğrenmeğe açık mı? Karşıdakinin kimliği dahi soru işareti. Adam size laf yetiştiremiyorsa “laiklikle” yani kendince dinsizlikle suçluyor ve vicdanının da rahatlatıyor. Kendi mutlu ve cennetlik…. Oh ne ala!
Çağımızın en ciddi hastalıklarından biri de, sahtekarlık. Her şeyimiz sahte, yalan, samimiyetsiz. Hakikaten, tweeterda kimlikler sahte olmamalı. Sahte isimlerle hesap açılamamalı. Samimiyetsizlik giriyor işin içine.
Aslında her şey insanla ilgili. İnsan ve insani hasletler, insan fıtratı kolay değişmiyor. Mağara dönemi insanı veya ortaçağ insanı ne kadar duygusal ve duygularının kölesi ise şimdinin ileri teknoloji kullanan çağdaş insanı da aynı derece duygusal ve duygularının kölesi. Mücadelenin kendimizle olduğunu hep unutuyoruz. Gelişmiş ülkelerde kişisel gelişim kurs ve kitaplarına daha fazla başvurulması, psikiyatristlere, psikologlara milyarlar verilmesi boşuna değil. Bu anlayışla da, ekonominin bu durumuyla da insanlığın bu tür dertlerini çözmesi mümkün değil. Galiba ilahi bir Yaratıcıya olandan ziyade, psikolojik anlamda bireysel sorunlara yönelik ihtiyacın karşılanması anlamında dine olan talep giderek daha fazla artacak… Zaten din konusu da gittikçe karmaşıklaşıyor ve daha fazla kentli, çalışan, yalnızlaşan ve bunalmış insanın taleplerini karşılamaya yönelik bir söylem geliştiriyor. Bu sadece İslamla ilgili değil tüm dinlerle ilgili bir konu. Severseniz tartışırız.