Aslında bugün, bir önceki yazımızı tamamlayıcı mahiyetteki bir konuyu yazmayı planlıyordum. Ama ülkemizde öylesine dehşetli ve toplumsal felakete sebep olan hadiseler gerçekleşti ki, artık başka konuyu yazmamız imkânsız hale geldi.
Ülkemizde 6 Şubat 2023 günü saat 04:17’de Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesi merkezli 7.7 ve saat 13:24’te Elbistan ilçesi merkezli 7.6 şiddetinde iki deprem gerçekleşti. Artçı deprem sayıları bugün itibarıyla 1300 civarındadır. Bunlardan 3’ü 6 ve üzeri büyüklükte, 24’ü de 5 ve üzeri büyüklüktedir.
Deprem, Kahramanmaraş, Kilis, Diyarbakır, Adana, Osmaniye, Gaziantep, Şanlıurfa, Adıyaman, Malatya ve Hatay’ı yıkıcı sonuçlarıyla, takriben ülkemizin dörtte üçünü de sarsıntı şeklinde etkiledi. Depremin, Suriye’de de çok genişçe bir coğrafi alanda ölümlü ve yıkıcı sonuçları ortaya çıktı. Suriye’de binlerce yapı yıkıldı, 3000’i aşkın vefat, 5000’den fazla yaralanma oldu. Sarsıntı, Türkiye’den binlerce kilometre uzaklıktaki ülkelerde de hissedildi.
Bu yazının hazırlandığı saatlerde, vefat edenlerin sayısı 18.342, yaralı sayısı 74.242.
Bu hadiseden yıkıcı şekilde etkilenen coğrafi alanın İngiltere’ye eşit olduğu ifade ediliyor. Bu depremden, takriben 13,5 milyon insanımız etkilendi.
Depremin yıkıcı şekilde meydana gelen etkileme alanının devasa genişliğine bir de meteorolojik şartlar eklendi. Deprem bölgelerinin çok genişçe bir alanında, depremden önce ve sonra, şiddetli kar, karla karışık yağmur, yağmur ve dondurucu soğuk oldu.
Deprem bölgesinde yer alan illerin birçoğuna karayolu, demiryolu, hava yolu ile ulaşım imkânları ortadan kalktı.
Deprem olan bölgelerde yaşayanların takriben %90’na yakını ilk iki gün dondurucu soğuk ve yağışlı havada araçlarında ya da bir başka müsait olmayan mekânlarda geçirdiler. Yaşanan bu zorlukların tarifi mümkün değildir; görmeyenler ve yaşamayanlar bilemezler.
Deprem uzmanlarına göre, 9 saat gibi kısa bir zaman aralığında 7’nin üzerinde aynı bölgede deprem olması dünyada bugüne kadar hiç görülmemiş ve yaşanmamış bir hadisedir.
Deprem bölgesinde, şehir merkezlerinde takriben 6444 civarında binanın, ilçelerde ve köylerde de muhtemelen 10 binden fazla evin yıkıldığı bir âfet hadisesi söz konusu. Hatay ve Kahramanmaraş şehir merkezlerindeki binaların %70’nde çöküntü yaşandığı belirtiliyor.
Deprem uzmanlarının belirlemelerine göre, yeryüzünde insanlık tarihinde bu kapsamda ve yıkıcı ağırlıkta bir felaket, Nuh Tufanından bu yana ilk defa gerçekleşiyor.
Vücudum Ankara’da, Ruhum, Aklım, Kalbim ve Vicdanım Deprem Bölgesinde
Ben Hatay’ın Hassa ilçesinin Eğribucak mahallesinde (eskiden köy idi) doğdum.
Köyümle irtibatım hala devam ediyor. Ocak 2023’ün ilk günlerinde annemi köyümüzün kabristanına defnettik. Akrabalarımın çoğu hala bu coğrafyada yaşıyorlar.
Benim köyümde 40-60 sene önce yapılan kolonsuz-kirişsiz evlerin tamamı yıkıldı. Daha yakın yıllarda yapılan kolonlu-kirişli evlerin çok büyük ekseriyeti de oturulamaz halde. Hassa’nın köylerinin birçoğu bu şekilde. Bazı köylerde 3-5 kişinin, bazı köylerde 15-20 kişinin enkaz altında olduğu belirtiliyor.
Kısaca ifade etmek gerekirse, sözlerin kifayetsiz, kelimelerin yetersiz kaldığı, dillerin lal olduğu anlar yaşıyoruz. Acılarımız o kadar büyük ve derin ki, yazılacak hiçbir yazı bu olan bitenleri, hiçbir söz yaşadığımız bu acıları layıkıyla anlatmaya yetmez.
Bütün bu ağır şartlarda, Millet olarak tek yürek olup depremzedeleri kurtarmaya çalışıyoruz. İnşallah en kısa zamanda bu büyük afetin yıkıcı etkilerinden kurtulmayı başarırız.
Bütün bu acıları yüreğimizin en derinlerinde hissediyor ve yaşıyoruz. Her ne kadar vücudumuz Ankara’da ise de, kalbimiz, aklımız, ruhumuz ve vicdanımız deprem bölgesinde.
Bu Badireyi Nasıl Atlatırız
Devletimiz ve Milletimiz manevi değerler itibariyle çok büyüktür. Türk milleti ve Devletimiz, bu vahim hadiseleri atlatmayı layıkıyla başarabilecek güce sahiptir.
Peki, bu iş nasıl olacaktır?
Bu sorunun cevabı aşağıdaki şartlara bağlıdır.
Bu felaketin önlenmesi çabasına girişenlerin, siyasetçilerin, geniş etkileme gücüne sahip medya ve diğer kesimlerin, şahsi ya da siyasi çıkar ve ikbal peşine düşmemeleri, en zor ve ağır şartlarda ahlaki sınırları zorlayarak siyasî rant devşirmeye çalışmamaları, bu çabaları aksatıcı yönde sosyal medyaya malzeme verme çabaları içinde olmamaları, vatandaşların ümitlerini kıracak, zihin ve beyinlerini karıştırarak ihtilaf tohumları ekecek şekilde bilinçli bir tercih olarak ya da bilinçsizce yalan yanlış beyanlardan kaçınmaları gerekir.
Dünya tarihinde emsaline rastlanılmayan bu büyük afeti ancak bu şartların tahakkuk etmesi halinde zorlanarak da olsa inşaallah atlatacağız.
Alınan Önlemler
AFAD, depremi 4’ncü seviye alarm olarak ilan etti. Dünya Sağlık Örgütü, depremin ardından en yüksek acil durum olarak değerlendirilen 3’ncü Seviye Acil Durum ilan etti.
Cumhurbaşkanının imzasıyla, üç ay süreyle depremden etkilenen 10 ili kapsayan OHAL kararı alındı. Bu kararla, deprem felaketinin daha hızlı atlatılabilmesi için kararların daha seri şekilde alınması ve koordinasyonun sağlanması amaçlanmaktadır.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın açıklamalarına göre, şu anda sahada arama kurtarma faaliyetlerini gerçekleştiren toplam görevli sayısı 120.344’tür.
Bütün vatandaşlarımız büyük bir yardım seferberliği başlattı. Her bir vatandaşımız, imkânı ölçüsünde, karınca kararınca katkılar sağlamaya çalışıyor. Ülkemizin istisnasız diğer 71 vilayetinin tamamından deprem bölgesindeki illerimize yardım konvoyları çıkarıldı.
Koordinasyonun sağlanması için, her bir ilde bir ya da iki, hatta Hatay’da üç bakanla birlikte 29 ilin valisi deprem bölgesinde görevlendirildi.
10 ilimizde 77 sahra hastanesi kuruldu.
Deprem felaketinin atlatılabilmesi için yabancı devletlerden ve uluslararası kuruluşlardan da yardımlar geliyor. 56 ülkeden gelen arama kurtarma ekipleri sahada etkin olarak faaliyet yürütüyorlar. Bunların 6.479’u fiilen sahada, 19 ülkeden daha ekipler 24 saat içinde ülkemize gelecekler.
Felaketin Ortadan Kaldırılmasına Odaklanılmalı
Bu emsalsiz felaket sebebiyle, ülkemizde tam bir toplumsal dayanışma ve yardımlaşmaya ihtiyacımız var.
Bu derin acılı günlerimiz, ayrılık-gayrılık değil, birlik olma zamanıdır.
Siyasette elbette ki kir vardır ve var olmaya da devam edecektir. Ama ne olur şu vahim ve ağır bedelleri olan hadiselerin atlatılması için siyaset hesabı yapılmasın.
Bu bölgede yaşayan insanlar sadece bir partiye mensup değildirler. Buralarda bütün partilere ve farklı fikir ve inançlara mensup insanlar yaşıyorlar.
Her türlü siyasî ve dinî farklılıklar göz ardı edilmeli. Tüm vatandaşlarımızın, ruh ve ceset bütünlüğü içinde bu badireden kurtulmaya odaklanmaları gerekiyor.
Bir söz var: “kimin himmeti milleti ise, o, tek başına küçük bir millettir”.
Bu söz, hamiyet-i milliyenin maksimum halini ifade etmektedir.
Her bir vatandaşımızda bu ruh oluştuğunda, bu emsalsiz afetten en az zararla ve mümkün olan en kısa süre içinde kurtulmamız mümkündür.
Şu anda, bazı müfsitler hariç, tüm vatandaşlarımız, elleri havada dua ediyorlar. Vicdanları dağlanan vatandaşlarımız, birbirleriyle yarışırcasına, bu bölgelere yardım etme çabasındalar. Yani milletimizde hamiyet-i milliye patlaması yaşanmaktadır.
Milli şairimiz merhum Mehmet Akif’ şunları söylüyor:
“Sahipsiz vatanın batması haktır; Sen sahip olursan, bu vatan batmayacaktır”.
Milletimizin büyük ekseriyetinde, deprem bölgesinde yaşayanların dert, sıkıntı ve acılarına sahip çıkma, yaralarını sarma çabası, ruhu, azmi ve sahibiyet bilinci mevcuttur.
Bu ağır felaketten kurtulabilmek için, gün yüce yaradana dua ve vefa günüdür.
Siyasi rant peşinde koşmanın, bu saikle yapılan karalamaların toplum vicdanında yapacağı sadece ayrıştırıcı tahribattır. Milletin kanayan yarasına kezzap suyu dökmektir.
Yapılması gereken, yapıcı telkinlerle, milletimizin hamiyet-i milliye ruhu ile depremin sarılmasına yönelik odaklanmasını sağlayıcı yönde telkinlerde bulunulmasıdır. Bu ruhu, mayayı bozacak her bir çaba, söz, telkin, çıkarcı siyasi istismardan içtinap etmek gerekir.
Bu millet bu ruha zarar verecek çabaları affetmez.
Canı yanan, vicdanları ateşler içinde kavrulan insanlara yönelik söylenecek her bir yıkıcı, acıtıcı, yaralayıcı sözün, çabanın, hem toplumsal bedeli çok ağır olacaktır, hem de toplumumuzda siyasi rant yerine toplumsal acılar, çaresizlikler, ayrışmalar yaşanacaktır. Bunun bedeli, depremin verdiği acıları katlayacak, nifak tohumlarını yayacaktır.
İki Tür Tepki
Bazıları kampanya yaparak “Hatay’da biz asker göremedik, jandarma göremedik, polis göremedik” gibi bilinçli bir şekilde yalan yanlış beyanlarda bulunuyorlar.
Oysa yapılan resmi açıklamalara göre, bu açıklamaların yapıldığı anlarda Hatay'da asker, jandarma, polis toplam 21 bin 200 personel görev ifa ediyorlar.
Sosyal medya hesabından yaptığı Türkçe paylaşımla Türk ve Yunan ekiplerinin müşterek çalışmalarını takdir eden Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis, “İçimizi acıyla dolduran görüntüleri, bizi umutla dolduran görüntüler takip ediyor. Kurtarma ekiplerinin insanüstü çabalarına tek kelimeyle saygı duyuyoruz. Yunanlılar ve Türkler yan yana, hayat kurtarmak için birlikte savaşıyorlar. Yaptıkları için onlara minnettarız” dedi.
Yunanistan Devlet Televizyonu ERT'nin haber kanalı ERT News, sabah haberlerine, Türkiye'yi vuran depremin görüntüleri ve 2005 yılında hayata gözlerini yuman merhum sanatçımız Kazım Koyuncu’nun “Ben Seni Sevduğumi” şarkısı ile başladı.
Birçok skandal karikatüre imza atan Fransız Charlie Hebdo dergisi, binlerce insanın hayatını kaybettiği Kahramanmaraş depremini “Türkiye’de deprem. Tank yollamaya bile gerek yok” yazısıyla vermesi üzerine, Yunanistan’da Kathimerini Gazetesinde yayınlanan karikatürde, bir grafiticinin duvara Yunanca olarak “Hepimiz Türküz” yazdığı resmedildi.
Tüm dünyanın Türkiye için seferber olduğu, ikili ilişkilerimizde gergin olduğumuz Yunanistan’ın bile Türk halkının acısını paylaştığı bir ortamda, CHP lideri Kılıçdaroğlu, hamiyet-i milliye ruhunu ve mayasını bozmaya kast edecek provakatif bazı açıklamalar yaptı.
Elbette ki ülkemizin muhtelif şehirlerinin belediye başkanları gibi, CHP’li İstanbul-Ankara ve İzmir Büyük Şehir Belediyeleri de deprem bölgesine yardım ekipleri yolladı. Bu son derece doğrudur. Yaşanan derin acıların partisi, felaketin siyaseti olmaz, olmamalı da.
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, “Hatay Havalimanı’nın en kısa sürede yeniden uçuşlara açılması için çalışmalara başladık. Mesai arkadaşlarımız alandaki hafriyat atıklarını temizliyor” şeklinde bir twitt paylaştı.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, “Hatay İskenderun Limanı’ndaki yangın kontrol altına alındı, tamamen söndürülmesi için tüm ekiplerimiz yoğun şekilde çalışıyor” şeklinde bir twitt attı.
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer de, “Tüm İzmir’in kalbi sizlerle. İlk andan itibaren yardım çağrılarımıza sessiz kalmayan, bu koca depoyu dolduran İzmirlilere gönülden teşekkür ediyorum” şeklinde açıklamaları içeren bir yardım videosu paylaştı.
Bütün bu paylaşımlarda ve yapılanlarda bir anormallik yoktur. Esasen bu acılı ortamda olması gereken bu katkıların yapılmasıdır. Ayrıca bu felaketin ortadan kalkması için çaba sarf edenler sadece bu üç Belediye ekipleri değildir; bütün belediyeler seferber olmuş durumdalar.
Anormal, kışkırtıcı, fitneci ve provokatif olan, Kılıçdaroğlu’nun paylaştığı twittlerdir.
Kılıçdaroğlu attığı muhtelif twittlerde “Arkadaşlarım limana müdahale ediyor. Gelsinler tutuklasınlar”, “Kapanan Hatay Havalimanı’nı onarıyoruz. Gelsinler tutuklasınlar”, “Binlerce TIR yardımla halkımızın yanındayız. Gelsinler tutuklasınlar” mesajlarını paylaştı.
Hükümetten herhangi bir şekilde Twittlerde adı geçen CHP’li Büyükşehir Belediye Başkanlarının tutuklanmasını öngören ne bir açıklama ne de bir uygulama söz konusu.
Bütün bunlara rağmen, Kılıçdaroğlu’nun ifadeleri milletin en çok muhtaç olduğu hamiyet-i milliyesini yıkıcı ve tahrip edici yöndedir.
Bu sabote edici açıklamalara karşı Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın tepkisi şu şekildedir: “Kimse yardım etti diye kimseyi tutuklamıyor. Muhalefetin başındaki …şahıs 2 gündür sürekli provokasyon yapıyor. Belediyeler de devletin kurumudur. Her kurum gibi çalışmalarda yer alacaktır. Provokasyonu bırak, siyaseti bırak da Millet işini yapsın”.
Yine bu vahim felaket ve acılı günlerde en çok ihtiyacımız olan, her türlü siyasi farklılıkları aşarak, tam bir siyasî ve toplumsal dayanışma sergilemektir. Dünyada emsaline rastlanmayan bu felaket ortamında, karşılaşılması gayet doğal olan bazı aksaklıkları öne çıkarıp, hasmane tutum sergilemek, bu süreçte toplumun vicdanlarında derin yaralar açmaktır.
Kılıçdaroğlu bu twittlerle yetinmeyerek, deprem bölgesinde yaptığı incelemelerin ardından sosyal medya hesabından yayınladığı videoda şu ifadeleri kullandı: “Yaşananlara siyaset üstü bakmayı, iktidarla hizalanmayı reddediyorum. Erdoğan’la, sarayıyla ve rant çeteleriyle hiçbir zeminde buluşmayacağım. Bakanlar PR için konvoylarla dolaşıyorlar. Erdoğan’la görüşmeyi düşünmüyorum. Bu halka ekmek battaniye bulmak için tutuklanmanız gerekirse tutuklanın. Benim Erdoğan ve sarayıyla dayanışmama gerek yoktur”.
Kılıçdaroğlu’nun en çok dayanışmaya muhtaç olduğumuz şu günlerde, bir kısmının aslı astarı olmayan ithamlarla ortaya koyduğu ayrıştırıcı ve toplumu ortasından bölücü mahiyetteki bu tepkisini toplumuzun mahşeri vicdanına havale ediyorum.
Kıymetli okuyucularım, Kılıçdaroğlu’nun tepkilerini, Yunanistan’ın yukarıdaki tepkileri ve aşağıda bahsini ettiğim olayda yaşananlarla kıyaslamanızı istirham ediyorum.
Çin’den gelen üç kişilik Devlet televizyonu ekibi, Hatay’da bazı vatandaşlarımıza para vererek devlet ve hükümet aleyhine konuşturmak istiyor. Vatandaşlar bu talepleri reddedince “siz AKP’li misiniz” diye soruyor. O vatandaşlarımız da, “bizim Türk milleti olarak hiçbir şeye ihtiyacımız yoktur, biz kendi kendimize yeteriz, biz AKP’li değiliz, partici değiliz, bayrak sevdalısıyız, sadece biz memleketimizi, topraklarımızı seviyoruz, biz sadece Türk milliyetçisiyiz, si… gidin, bir daha da gözümüz görmesin” diyorlar.
Burada bazı belli çevrelerde etkili olan medya mensupları ve ifsat şebekelerinin, gözlerinin önündeki ya da arkalarına aldıkları AFAD çadırlarını kameradan saklayarak, “AFAD hiçbir çadır kurmamış, kimseye gıda ve yiyecek yardımı ulaştırılmamaktadır, herkes aç, sefil, perişan, Devlet ortada yoktur, Devlet kimsenin yardımına gelmedi” diyenler, biraz önceki ayrıştırıcı, FİTNECİ politikaları tamamlayıcı yönde etkiler meydana getirmektedir.
Merak ediyorum, milletimizin dünyada bir benzeri olmayan deprem felaketine maruz kaldığı bir zamanda milli mutabakat sağlanamayacaksa ne zaman sağlanacak? İktidar ve muhalefet cenahlarının mutabakat sağlayabilmeleri için illa ki işgalci askerlerin Ankara’ya dayanmaları mı gerekiyor?
Gerçi bu FİTNECİ ve İNKÂRCI kesimler, 15 Temmuzda halkın tüm kesimleri ile birlikte sağladığı milli dayanışmayı, çok geçmeden “tiyatro” diyerek bozmuşlardı; şimdi de aynı işleri yapıyorlar. Maalesef çok ama çoook acı bir durum.
Tüm bu yaratıkları Türk Milletinin vicdan ve takdirine havale ediyorum.
Nihai Değerlendirme
Devletin gücü, organize kabiliyeti, bu büyük imtihanı milletçe kazanacağımızın teminatı oldu. Kılıçdaroğlu yanında diğer bazı gazetecilerin ve akademisyenlerin ayrıştırıcı kara propagandalarına, siyasî tahriklere, yalan haberlere rağmen devletimiz güven tazeledi.
Bu afet, aziz milletimiz, felâketler karşısında sabrederek, yılmayarak, dayanışmanın, birliğin ve fedakârlığın asil temsilcisi olduğunu bir daha cihana ilan etti. Tıpkı 15 Temmuz ihaneti karşısında olduğu gibi yine kendiliğinden birbirine et ve tırnak gibi kenetlendi.
Hamiyet-i milliye şuuru ve yeniden diriliş ruhunun ateşlediği gönüllüler ordusu, tam bir ibadet ve adanmışlık motivasyonuyla yollara düştü. Hemen hemen her ilde ve ilçede, derhal teşkilatlanarak organize olan kahramanlarımız, sefere koşan ordunun neferleri gibi yollara düştüler. TIR’lar, kamyonlar, otobüsler, uçaklar dolusu insanlarımız, yardım malzemelerini deprem bölgesine akıtıyorlar.
Cihan tarihinin en şiddetli depreminde depremzedelerin yaralarının sararak, yıkılmayacağımızı göstermek için Türk milleti tek ruh, tek yürek, tek vicdan oldu.
Et ve kemik gibi birbirlerine kenetlenerek zor günde birbirine sarılan bu milletin aşamayacağı badire yoktur. Yeter ki, fitnelerle hamiyet-i milliye ruhu zaafa uğratılmasın.