Suriye'deki kriz gittikçe derinleşirken Suriye rejiminin Türk uçağını düşürmesi, Türk şehirlerini pervasızca vurması ve sınırlarımıza havan mermilerinin düşmesi devam ediyor. Değiştiği söylenen angajman kuralları da anlamını gittikçe yitiriyor.
Batılı düşünce kuruluşlarında iç karışıklığın başlamasıyla gündeme getirilen Suriye'nin Balkanlaştırılması, iktidarın “açılım süreci” ve Hizbullah'ın binlerle ifade edilen militanlarıyla katılması ile ete kemiğe bürünmeye başlamış görünüyor.
“Suriye'nin Balkanlaştırılması ne demek?” derseniz, yeterince kan aktıktan sonra zayıf merkezi yönetime sahip Müslüman bir toplum ve güçlü otonomi, hatta bağımsız yapılara sahip azınlıkların ortaya çıkartılması olarak özetleyebiliriz.
Bu yöntemin ilk ayağında açılım süreci ile birlikte PKK’lıların Suriye’ye yerleştirilmesi ve buradaki devlet yapısına el koymaları var. Bu ayak ilerliyor. Diğer ayakta ise; özellikle son dönemde Homs ve Hama bölgesinde Hizbullah militanlarının gerçekleştirdiği Sünni katliamları ile bölgenin Nusayri-Şiileştirilmesi ve Suriye'nin kıyı şeridinden Lübnan'a kadar uzanacak yeni yapı var.
Burada ilginç olan ise hükümetin tutumu. Lübnan'a iş amacıyla giden Aydın Tufan Tekin isimli vatandaşımız Şii silahlı bir grup tarafından kaçırılmış ve Suriyeli Muhaliflerin elindeki Lübnanlıların serbest bırakılmaması halinde ölümle tehdit edilmişti.
Devlet unsurları devreye girmiş ve kaçırılan Lübnanlıların serbest bırakılması için muhalifler nezdinde girişimlerde bulunmuş ve Avad İ. adındaki kişi serbest kalmıştı.
Aydın Tufan Tekin Lübnan'dan THY tarifeli uçağı ile dönerken söz konusu Hizbullah militanı Avad, beraberinde Türk kamu görevlileri nezaretinde devletin özel jeti ile, pamuklara sarılarak Lübnan'a teslim edildi.
Lübnan'a ticari bir maksatla giden Türk vatandaşının kaçırılarak, her ne kadar İran'a hac (!) için gittiği iddia edilen ancak birçoğu üst düzey Hizbullah militanı olan, hatta aralarında Hasan Nasrallah'ın akrabalarının da olduğu söylenen bir grup Lübnanlının kurtarılması için Türkiye'ye şantaj yapılması ve bu şantaja hükümetin direnmemesi çok ilginç. O zaman dünyanın her köşesinde sizinle problemi olan bir grup, vatandaşlarınızı kaçırıp şantaj yaptığında hepsine boyun mu eğeceksiniz?
Türkiye bu şahısların serbest bıraktırılmasıyla ne elde edecektir?
Böylelikle Türkiye'nin hacıları (!) kaçıran gruplar üzerinde etkinliği olduğu, hatta günü geldiği zaman terör gruplarını yönlendirdiği şeklinde uluslararası kamuoyunda bir algı meydana getirilmesi için hasımlarımıza koz verilmiyor mu?
Bu fotoğrafla Dünya’ya, “Türkiye terör guruplarını yönlendiriyor” görüntüsü oluşturuluyor izlenimini verirken, diğer yandan Hizbullahçılar Türk devletinin uçağıyla kurtarılıyor. Bu fotoğraf Türkiye’ye ileride ciddi zararlar verebilir.
Süpermen’i yere indiren kahraman: KARA MURAT
ABD, süper güç algısını oluşturuken, Örümcek Adam, Texas, Tom Miks, Hulk, Rambo, Rocky, Süpermen gibi uçuk ve hayali kahramanlarından büyük ölçüde istifade etmiştir.
Dünyanın her yerinde, özellikle yetişme çağındaki çocukların şuur altına, “Yenilmez Armada” imajını oluşturan unsur, ABD’nin sinema ve çizgi roman piyasasındaki başarısıdır.
ABD’nin bu psikolojik savaşı, kendilerine, Vietnam ve Irak’a attığı bombalardan daha etkili bir yayılma imkanı verdi. Hatta, işgallerde attığı bombalarla ölen insanlar yüzünden imajları sorgulanırken, tam aksine, sinema ve çizgi roman kahramanlarının verdiği sempatiyle, dünyada sorgusuz sualsiz kabul gördüler.
Kötülüklerini, bazen, gökyüzünde uçurdukları Süperman’ın pelerinine, bazen de, Rambo’nun eldivenlerinin arasına sakladılar.
İşte tam bu kuşatmanın ortasında çıktı Kara Murat...
Attığı ok, Süpermen’ın pelerinini, çektiği kılıç, Rambo’nun eldivenini parçaladı.
Bu coğrafyanın çocuklarını, kendi kahramanı Fatih’in Fedaisi Kara Murat’la tanıştıran kitabın yazarı duayen gazeteci Rahmi Turan oldu. Filimleri çekilen, kuşakları derinden etkileyen Kara Murat ( AŞK ve KAN) Bilge Karınca Yayınevi tarafından yeniden piyasaya çıkarıldı. Yalnızca nostalji için değil, yeni neslin kendi kahramanlarını tanıması için de KARA MURAT’ı okumalarını öneriyorum. İlk baskısı tükenmek üzere olan KARA MURAT kitabı bazı kitapçılarda kalmadı. Bu yüzden 0212 522 42 49 numaralı telefondan, ya da, [email protected] adresinden isteyebilirsiniz.
Birand’a niyet, Gökçek’e kısmet!
Beyaz TV koordinatörü Osman Gökçek, en yakınlarından bile gizlediği iddialı bir belgesel hazırlığı içinde. Osman Gökçek, bu belgeselle, Mehmet Ali Birand’ın ömrü yetmediği için gerçekleştiremediği, “Erdoğan Belgeselini” çekiyor.
Peki, bu süreç nasıl başladı? Anlatalım…
Erdoğan’ı uygun bir yerde yakalayan Osman Gökçek’in, “Efendim, sizin hayatınızı belgesel yapmak istiyorum. Buna izin verir misiniz?” sözlerine, Başbakan Erdoğan olumlu yanıt verdi. Erdoğan’dan izin alan Gökçek’in, neredeyse, babası Melih Gökçek hariç hiç kimseyle paylaşmadığı, Erdoğan belgeseli için, 3,5 milyon civarında para harcadığı söyleniyor.
İkiz skandal!
Sağlık Bakanlığı, Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin kiraladığı ve yüzde 90’ı halen boş binaya stopajlarla birlikte aylık 390 bin, Urankent'teki binaya yine stopajlarla birlikte 180 bin lira civarında kira ödüyor.
Yani, Sağlık Bakanlığı yalnızca iki binaya her ay yarım milyondan fazla boşuna para akıtıyor. Geçen yazılarımda belgesini bastığım İkiz Kuleler'in Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne kiralanmasında, Bakan adına Müsteşar imzası yerine, bir bakanlık personelinin imza atması da tam bir skandal. Eski Bakan Recep Akdağ döneminin bürokratlarının bu akıl almaz icraatlarının hesabını umuyorum ki yeni Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu layıkıyla soracaktır.
*Bu yazı Talat Atilla’nın Güneş Gazetesi’ndeki köşesinden alınmıştır…