Dürüst olmak bir meziyet olmamalı, herkes dürüst olmalı, olabilmeli, ama maalesef herkes dürüst olamıyor. Ancak, dürüst olmak zorundayız. En başta da devleti yönetenler, devlet sorumluluğu alanlar. Bireyselliğide kastediyorum ama kastım daha çok kurumsal dürüstlükle ilgili. Özel yaşamdan daha çok bu konuda hassasiyet oturduğumuz koltuklarla alakalı olmalı…
Başbakan, askerler için, komutanlar için demediğini bırakmadı. Düşünebiliyor musunuz, “Ergenekon’un savcısıyım” dahi dedi. Yardımcısı Arınç, “Bunlarla savaşa bile gidilmez” diye onları aşağıladı. Hükümet ve yandaşları sayesinde TSK çökertildi. PKK ile savaşı kasıtlı uzattıkları veya Tayyip Beyi zora sokmak için teröristlere göz yumdukları dahi söylendi. Bir tespit yapalım, Yeniçeri kıyımı hariç 1000 yıllık Türk ordusu tarihi boyunca böyle zulüm görmedi…
Peki şimdi?
Tayyip Bey önce kızını telefonla aradığı Org. Saygun’u bir de hastanede ziyarete gitti.
Org. Saygun hayati tehlikede olduğu için günlerdir tedavi müracaatına olumlu cevap bekliyordu. Durumu çok kötüye gidince acilen ameliyata alındı ve gecenin 02.30’unda tahliye kararı çıktı. Bugün bir arkadaşım “84 yaşındaki alzheimerli babama haberleri okurken ‘Baba bak, Başbakan Org.Ergin Saygun’u ziyarete gitmiş’ dedim. Hiç beklemiyordum, bana, ‘Kendisini darbe yapacak diye içeri attırdığı adama ziyarete mi gitmiş? dedi. Cevap veremedim” diye anlattı konuyu. Her şey çok netti… Fakat yine de açıklama yaptım; “Tayyip Bey kamuoyu yoklamalarına bakıyor, TSK’ya yapılanların kamuoyunda artık eskisi gibi değil, farklı algılandığını görüyor ve ona göre hareket ediyor. Ancak, asıl sebep şu ki, TSK’ya şirinlikler yaparak cumhurbaşkanlığı seçimlerinde cumhuriyetçi kadroların oylarını almaya oynuyor. Geçen haftaki ‘Savaşacak komutan kalmadı’ beyanı da seçime yönelikti. ‘Ben kötü değilim, kötü işleri Cemaat yaptı.’ Başbakan’ın hayatı siyaset…”
Kimse bana Tayyip Beyin yaptığını masum veya iyi bir davranış diye yorumlamasın. Hiçte masum değil… Hatta başkalarından örnekler vererek herkes neler yapıyor bahanesine sığınmasın. Başbakan’dan bahsediyoruz. Kimseyle kıyaslamayın.
Başbakan’ın son aylarda oynadığı bir oyun var ki gerçekten ifade etmeğe kelime bulmakta zorlanıyorum. Çünkü, tüm topluma karşı oynanıyor; Başbakan bir taraftan PKK ile görüşüyor, PKK’nın müebbete mahkum lideri ile Müsteşarını göndererek pazarlıklar yapıyor, terör örgütünü zımnen tanıyor ama kamuoyunun tepki vermemesi için de özellikle BDP ile kavga eder görünüyor.
Öcalan’ı aylardır iyi, masum gösterdiler. Namaz kılardı, iyi çocuktu, bizim Merkez Başkanı Başkanımız Durmuş Yılmaz’ın arkadaşıydı, falan-filan... Başbakan, Öcalan’a televizyon gönderdiğinde dikkat ederseniz tepki gelmedi. Ama BDP’liler nasılsa sevilmiyorlar. Onlarla kavga edebiliriz. Ve ediliyor. “Dağdaki ile kucaklaşana İmralı’ya gitme izin yok” diyor, şehit ailelerini ve gazileri kandırıyor. Daha doğrusu kandıramıyor ama medya ve aklıselim adamlar, hocalar, koca koca ünvanlı ulu kişiler tepki vermeyince adamcağızlar nasıl tepki versinler, mecburen sessiz kalıyorlar.
Başbakan, halkına karşı dürüst olmalı…
Daha önce de yazdım; barış süreci de böyle olmaz. Barış süreci içinde dürüstlük gerekir. Çözüm siyasi bir uyanıkla idari bir (Özerk-federe) tasarruf değildir. Çözüm her şeyden önce toplumlara gerçekleri anlatmak ve rızalarını almaktır…
Değerli dost Cahit Karaç’ın deyimiyle “Reçeteye ne yazılacağını hasta söyler, doktor yazar.” Doktor ezbere ilaç yazmasın, hastayı iyi edeyim derken daha da kötüleştirmesin…