Adaletin olmadığı yerde yaşam değersizdir.
Immanuel Kant
Bu haftanın olayı hiç şüphesiz yargıdaki rezaletti. Yargıtay’ın 10 yıl tutuklama süresi ile ilgili kararı devlet düzeni ve adalet açısından berbat durumda olduğumuzu ortaya koydu. Tahliyeler Habur’u hatırlattı, devletle dalga geçildi, devlet çok kötü şeyler çağrıştırdı, imajı yerle bir oldu. Vicdanlar kanadı.
Kimse suçu kimsenin üzerine atmasın, bu bizim suçumuz, bizim rezaletimiz... Şimdi bir yılımızı kapatma davası ile diğer bir yılımızı gereksiz bir referandumla geçirdiğimizi tartışmamızın yararı yok… Bir devleti devlet yapan en önemli unsur adalet ve güvenliği sağlamasıdır. Sistemimizin adaleti sağlayamadığı çok net bir şekilde ve rezalet bir boyutta ortaya çıktı. Bu ayıp hepimize ait. Hiç tartışmadan, sorumlu Hükumet, Parlamento, veya Yargıtay’dır demeden bu işi halletmemiz lazım. “Adalet” kurum ve kavram olarak anayasadan da önemli ve acil bir konu. Olmazsa olmaz. Birey, toplum ve kamu için adalet kurumu bu derece yetersiz ise geri kalan sorunları çözmek asla mümkün değildir, çünkü devlet olunamaz, toplum olunamaz, ülke olunamaz. Gelişmiş bir ülke olan İngiltere’de yaşamış iseniz ilk dikkatinizi çeken konulardan biri devletin varlığı ve gücü olmuştur eminim. Ve bu gücün belli koşullar dahilinde, adil olduğuna şüphe etmemişsinizdir. İngiltere’yi veya gelişmiş ülkeleri gelişmiş yapan da budur, GSMH veya büyüme hızı değildir.
Bu konunun önemini ve aciliyetini anlatmakta gerçekten zorlanıyorum. Keşke okurken sorumluları titretebilseydim, sarsabilseydim ve hemen harekete geçirebilseydim. Ey sorumlular ve sorumluları belirleyenler! Kant’ın girişteki sözünü lütfen unutmayın;
Adaletin olmadığı yerde yaşam değersizdir.
TEMEL
Bir Amerikalı, bir İtalyan, bir de bizim Temel, hep birlikte bir inşaatta çalışıyormuş. Her gün evden getirdikleri kumanyalarını açıyorlar, Amerikalınınkinden hamburger, İtalyalınınkinden spagetti, bizim Temelinkinden de hamsi çıkıyormuş. Üç gün, beş gün, bunlar dayanamamış,” yarın da aynı yemekler çıkarsa hep birlikte intihar edelim” diye karar almışlar. Ertesi gün torbalarını açmışlar ki ne görsünler, gene aynı yemekler. Hep birlikte intihar etmişler. Eşleri cenaze töreninde bir araya gelmiş.
Amerikalının eşi,
“Söyleseydi yemeği değiştirirdim. İntihar etmesine gerek yoktu” diye ağlıyor,
İtalyalının eşi de,
“ Bu kadar basit bir konu için intihar mı edilir. Söylese değiştirirdim” diye ağlıyor,
Temel’in karısı Fadime ise,
“Yemegini her cün çendi hazirlar idi, ha paa deseydi ya!”
Evet, hepimiz Temeliz. Biz ne edersek kendi kendimize ederiz.
***
Okuyucu yorumları daha kaliteli ve seviyeli oldu. Ancak, özellikle Hasan Tahsin, Teyze ve Çapanoğlu’na yönelik tahrik edici yorumları e-dergah’ı sabote etme amaçlı olarak algılamak mümkün. Yiğitoğlu’ndan ses gelmesine çok sevindim. Yoğunluktan bu hafta da yorumlara cevapları yazamıyorum.