Mizah, hayatın güldürücü yönünü ortaya çıkarır. İnsanı güldürür; resim, karikatür, konuşma ve yazılarla!
Mizahi eserler sadece şaka, güldürme maksadıyla yazılıp, çizilmez... Fikirleri ifade etmek için de ortaya konulabilir!
Ben de meslek yaşamım boyunca, hayatın içinde görüp ve birebir yaşadıklarımı kaleme alıp, kitaplarıma aktardım.
YAŞAMDA HERŞEY BİR MİZAH!..
Hepsi gerçek bir yaşam HİKAYESİ.
Hiç abartmadım; doğruları yazdım...
"KAPIDAN KOVSALAR DA!"
"ATIN ŞU GAZETECİ DIŞARI" deseler de...
DOKUZ KÖYDEN KOVSALAR'DA...
Allahım, ömür verdiği sürece de yazacağım gerçekleri!
××××
/KİTAPLARIMDAN/
"HABERİ YAYINLAMA 50 MİLYON VERELİM"
Sabah Gazetesinin yayın hayatına başlamasının onuncu günüydü. O gün kafamıza esti ve değerli meslektaşım Halil Nebiler'le trene atlayıp İstanbul`a gittik.
Haydarpaşa'da indiğimizde yağmur yağıyordu. Bizi karşıya geçirecek olan vapura koşarak yetişebildik.
Halil Nebiler:
"Tuğrul, şöyle bir gezmek için geldik. Yine de fotoğraf makinenin yanına almışsın." dedi.
Ben fotoğraf makinemi omzumdan indirirsem rahatsız olurum!
Rahmetli gazeteci, ünlü foto muhabiri ustamız Hüseyin Ezer:
"Tuvalete bile girerken fotoğraf makineni yanından ayırmayacaksın; ne olur ne olmaz." derdi!
Bu sözler öylesine beynime yerleşmişti ki, o günden sonra fotoğraf makinemi yanımdan ayırmam ve emanet etmem kimseye!
Karaköy'de vapurdan indik ve yağmur devam ettiği için kendimize sığınacak bir yer aradık.
Sabahın erken saatleriydi ve bazı dükkanlar henüz açılmamıştı.
Bu sırada bir feryat koptu:
"Bu ne rezalet! Bu ne iğreçlik... Yıllarca mamulerini iştahla yediğimiz ünlü tatlıcının haline bakın? “
Tüm başlar oraya çevrildi...
Vitrinde bulunan o güzelim tatlıların üzerinde bir fare dolaşıyordu!
Silahımı çeker gibi fotoğraf makinemi çantamdan çıkarttım. Baklava üzerinde ki fare sanki şov yapıyordu. Pek tabi ki bu iğrençliği kare kare görüntüledim!
Durumu izleyen vatandaşlar, haberin hengi gazetede yayınlanacağını sorup, şahitlik bile yapacaklarını söylediler...
Tam yanı başında bulunan bir dükkan sahibi ise; 'şimdi bir tanesini gördünüz. Biz her sabah kaç tanesini görüyoruz' diyerek şikayetlendi.
Sabah gazetesinin Mecidiyeköy'de bulunan merkezine uçarcasına gittim...
Filmleri yıkattım, haberimi yazdıktan sonra, usta gazeteci rahmetli Ahmet Vardar'a teslim ettim...
Bugüne kadar çıkarttığı tüm gazeteler gibi, Sabah gazetesini de ekibiyle yüksek trajlara ulaştıran Genel Yayın Yönetmeni Rahmi Turan, rahmetli Yazıişleri Yönetmeni Akgün Tekin, Aydın Öztürk, Zafer Mutlu, rahmetli Ahmet Vardar ve Arda Akdiş'ten oluşan yayın kuruluyla birlikte toplantıya girdi.
Haber toplantısın sonucu heyecanla beklerken bir bir telefon geldi.
Karşımda ki kişi kendisini tanıttı...
Bu kişi, o tatlıcının üst düzey yöneticilerinden biriymiş!
İsmini bile hatırlamıyorum. Çünkü konuşmalarıyla beni iyice sinirlendirmişti.
Telefonuna muhatap olduğum şahıs, haberi kullanmamam için resmen rüşvet teklif ediyordu!
“Tuğrul Bey, lütfen bu fotoğrafı ve haberi kullanmayın... Hilton Otel'de buluşalım ve 50 milyon liralık çeki taktim edelim. "
İşte o an sinirim tepeme çıktı...
Bağırarak:
" Bu teklifinizi duymamış oluyum.. Vatandaşın sağlığıyla kesinlikle oynatmam. Kalemimi kırarım, ama mesleğime leke sürdürmem." deyip, telefonu yüzüne kapattım.
Ertesi gün gazetenin birinci sayfasında haber ve fotoğrafımı görünce çok mutlu oldum.
Bazı kişiler gibi belki sizler de:
" Neden bu parayı almadın? " diye soracaksınız veya bravo diyeceksiniz!
Yorumu sizlere bırakıyorum.
Hoşçakalın, Sağlıcakla kalın.