Önce, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) “367 kararı” hakkında bilgi vermek istiyorum.
Anayasanın 102/1. ve 3. fıkralarının ilk metinlerine göre, Cumhurbaşkanı, TBMM üye tamsayısının üçte iki (367 oy) çoğunluğu ile seçilir. Oylamaların ilk ikisinde üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu sağlanamadığı takdirde, üçüncü oylamada üye tamsayısının salt çoğunluğunu sağlayan aday Cumhurbaşkanı seçilir.
Bu seçimlerde, AK Parti’den Abdullah Gül Cumhurbaşkanı adayı oldu.
Yargıtay Eski Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, Anayasanın 102. maddesinde belirtilen TBMM üye tamsayısının üçte iki çoğunluğunun (367 oy), sadece karar yeter sayısı değil, aynı zamanda toplantı yeter sayısı olduğu yönünde bir fikir ortaya attı.
96/1. maddenin ilk metninde, “Anayasada, başkaca bir hüküm yoksa, TBMM, üye tamsayısının en az üçte biri (184) ile toplanır (toplantı yeter sayısı)” hükmü mevcuttur.
102. maddede belirtilen “üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu”, “toplantı yeter sayısı” değil, “karar yeter sayısı”dır. Bu maddede, “toplantı yeter sayısı”na dair bir hüküm yoktur.
O dönemin “vesayetçi güçleri” Gül’ü seçtirmemek için karar almışlardı. Bu amaca ulaşmak için bir “anayasal kılıf”a ihtiyaçları vardı. Vesayetçi güçler, bu ihtiyacın karşılanması için, “367 oy çoğunluğunun, aynı zamanda toplantı yeter sayısı olduğu” konusunda uzlaştılar.
TBMM'de Cumhurbaşkanı seçimi için ilk tur oylamanın yapıldığı 27 Nisan 2007 günü, CHP ve ANAP oylamaya katılmadılar. Genel Kurulda yapılan ilk oylamaya, 361 milletvekili katıldı. İlk tur oylamada Gül 357 oy aldı. Gül, ilk turda Cumhurbaşkanı seçilemediği için, TBMM’de, ikinci tur oylamanın 2 Mayıs 2007 tarihinde yapılması yönünde karar alındı.
CHP’li milletvekilleri, 27.04.2007 günü, “TBMM’deki Cumhurbaşkanı seçimine ilişkin ilk tur oylamanın iptali” istemiyle AYM’ne başvurdular. AYM, Anayasanın Cumhurbaşkanı seçimine ilişkin 102. maddesinde zikredilen “üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu” ibaresinin, sadece karar yeter sayısını değil, aynı zamanda toplantı yeter sayısını da kapsadığı ve bu gerekçe ile TBMM’nin 27.04.2007 günü yapılan 96. Birleşiminde, Meclis Başkanı’nın 184 milletvekilinin Genel Kurulda bulunmasının yeterli bulunduğu yolundaki görüşünün kabulüne ilişkin TBMM kararını, “eylemli bir İçtüzük değişikliği” niteliğinde görerek, iptal etmiştir (E. 2007/45, K. 2007/54, KT: 01.05.2007).
AYM’nin bu kararı, Anayasa Hukuku tarihimize “367 kararı” olarak geçti.
AYM’nin “367 kararı” üzerine, CHP ve ANAP, Genel Kurula gelmedikleri için, TBMM’nin 367 milletvekili ile toplanamaması sebebiyle, birinci ve ikinci tur oylamalar yapılamadı. Bu şartlarda, Cumhurbaşkanı seçimlerinin yapılması imkânı fiilen ortadan kalktı.
AYM, Anayasada, Cumhurbaşkanı seçimlerinde “toplantı yeter sayısı”na ilişkin herhangi bir hüküm olmadığı halde, Anayasanın 102. ve 96. maddelerini açıkça ihlal ederek, meşhuuuur “367 kararı”nı verdi.
AYM, “367 kararı”nı verirken, sivil bir Yüksek Mahkeme görünümü altında, mutlak askeri vesayet mahkemesi ruhu ile hareket etti. Askerî ve bazı sivil görünümlü vesayet odaklarının mutlak etkinliği altında, Anayasaya açıkça aykırı şekilde verilen bu skandal karar, AYM tarihine “KARA BİR LEKE” olarak geçti.
Tayyip Erdoğan’ın 2023 Yılında Yapılacak Seçimlerde Adaylığı Meselesi
Cumhur İttifakında yer alan partiler (AK Parti ve MHP), 2023’de yapılacak seçimlerde Cumhur ittifakının ortak adayının Recep Tayyip Erdoğan olduğunu açıkça ilan ettiler.
2023 seçimlerinde Millet İttifakının adayının kim olacağı konusunda belirginlik yoktur.
Son zamanlarda bazı Anayasa Hukukçuları ile siyasetçiler, Sayın Erdoğan’ın 2023 yılında yapılacak Cumhurbaşkanı seçimlerinde aday olamayacağını dillendirmeye başladılar.
Bu konu, Anayasa Hukukçusu olan Prof. Dr. Süheyl Batum, Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, Prof. Dr. Kemal Gözler, Prof. Dr. Ergun Özbudun, Prof. Dr. Sevtap Yokuş ve Doç. Dr. Tolga Şirin tarafından gündeme getirildi. Toplantı yeter sayısının 367 olduğu fikrinin “fikir babası” Yargıtay eski Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu da, aynı yönde görüş beyan etmiştir.
Bu konuyu gündeme getiren siyasiler ise Saadet Partisi eski Genel Başkanı Prof. Dr. Mustafa Kamalak, Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu ve İyi Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Genel Başkan Siyasi Baş Danışmanı Aytun Çıray’dır.
Bu görüşlerin özeti şu şekildedir:
“TBMM’nin seçimlerin yenilenmesi kararı alması halinde, Erdoğan 2023 yılında yapılacak Cumhurbaşkanı seçimlerinde aday olabilir, aksi takdirde aday olamaz”.
Anayasal Hükümler
1982 Anayasasının ilk metnine göre, bir kişi, TBMM tarafından 7 yıllık bir süre için Cumhurbaşkanı seçilir ve “iki defa Cumhurbaşkanı seçilemez” (md. 101, 102).
2007 Anayasa değişikliği ile Cumhurbaşkanını seçme yetkisi halka verilmiştir. Cumhurbaşkanının görev süresi 5 yıldır. Bir kimse en fazla 2 defa Cumhurbaşkanı seçilebilir.
2017 Anayasa değişikliğine göre, Cumhurbaşkanı, doğrudan halk tarafından seçilir. Cumhurbaşkanının görev süresi 5 yıldır. Bir kimse en fazla 2 defa Cumhurbaşkanı seçilebilir. Cumhurbaşkanının ikinci döneminde Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi halinde, Cumhurbaşkanı bir defa daha (üçüncü kez) aday olabilir (md. 102, 116/3).
Recep Tayyip Erdoğan’ın 2023 Seçimlerinde Adaylığının Değerlendirilmesi
Yukarıdaki Anayasal hükümlere göre, ilk bakışta Sayın Erdoğan’ın 2023 yılında aday olamayacağı yönündeki fikrin isabetli olduğu söylenebilir.
Fakat Anayasa, sadece madde metninde yazılan ifadelere göre anlaşılamaz. Anayasal hükümlerin anlaşılmasını sağlayacak bazı tamamlayıcı mahiyetteki kaidelerin de bilinmesi gerekir. Bu kaidelerden biri de hukukî “statü (durum)”lere ilişkin esaslardır. Hukukî “statü”lere ilişkin esaslar bilinmeksizin yapılacak yorum ve anlamlandırmalar hatalı olacaktır.
Her bir “kamu görevi”, düzenleyici tasarruflarla, bir “statü” olarak düzenlenmiştir. Bir kişi, bir hukukî statüye, ya atama ya da seçim yoluyla gelir. Bir kimsenin, bir kamusal göreve atama ya da seçim yoluyla getirilmesi, hukukî açıdan, o kimsenin, atandığı ya da seçildiği kamu görevi statüsüne girmesidir. Memurlar, kural olarak atama yoluyla, belediye başkanları, muhtarlar, milletvekilleri, Cumhurbaşkanları seçim yoluyla kamusal göreve gelirler.
Cumhurbaşkanlığı görevi bir “statü”dür. Anayasayla düzenlenen bu statüye, kişiler, Anayasanın, 2007 değişikliği öncesi metnine göre TBMM, 2007 değişikliğinden sonra da seçim yoluyla halk tarafından getirilmektedir. Cumhurbaşkanının anayasal statüsü, onun, atanması, görev süresi, görevinin son bulması, görev, yetki ve sorumluluklarını kapsar.
Mer’î bir kanunu yürürlükten kaldıran yeni bir kanunun, hukuk alanında bazı sonuçları olur. Önceki kanuna istinaden elde edilen “kazanılmış hak”lar yeni kanundan etkilenmez. Önceki kanun zamanında kullanılabilir mahiyette olduğu halde kullanılmayan hakların, kişilerce kullanılma ve yeniden elde edilme imkânı son erer.
Mesela, Anayasanın ilk metnine göre milletvekili seçilme yaşının 18 olduğunu farz edelim. 18 yaşını dolduran bir kişi, bu Anayasa hükmü yürürlükte iken, milletvekili olarak seçilmemişse, Anayasanın bu hükmü değiştiği zaman, “18 yaşında milletvekili seçilebilmek” o kişi için bir kazanılmış hakka dönüşmez. Ama bu Anayasa hükmü yürürlükte iken, bir kişi 18 yaşında milletvekili olduğu zaman, bir yıl sonra kanun değişerek milletvekili seçilme yaşı 25 olsa da, bu kişi, milletvekilliği statüsü sona erinceye kadar milletvekilliğini sürdürür.
Benzer şekilde, bir seçim çevresinden 5 milletvekilinin seçildiğini farz edelim. Bu seçim çevresinde çıkarılacak milletvekili sayısının, demografik ya da coğrafi değişiklikler sebebiyle altıya çıkması ya da dörde inmesi halinden, mevcut milletvekilleri etkilenmezler; bunların tamamı, yeni seçimlerin yapılmasına kadar, bu seçim çevresinde milletvekilliklerini sürdürürler; seçim çevresinden seçilecek milletvekili sayısı 6 olduğu için bir başka ilden bu seçim çevresine bir milletvekili kaydırılamaz, benzer şekilde, bu seçim çevresinden seçilecek milletvekili sayısı dörde düştü diye, bir milletvekili bir başka seçim çevresine kaydırılmaz.
Benzer şekilde, bir anayasal hükmün yürürlükte olduğu dönemde, belli bir süre (7 yıl gibi) için göreve gelen bir kişi, bu süre dolmadan yapılan Anayasa değişikliği ile bu süre azaltılmışsa (5 yıl gibi), Anayasayı değiştiren hükümde belirlenen görev süresi (5 yıl), önceki Anayasa hükmüne göre göreve gelen kişinin görev süresini (7 yıl) etkilemez. Bu kişi, 7 yılı tamamlayıncaya kadar görevini sürdürür.
Nitekim AYM, bu durumu şu şekilde ifade etmiştir:
Anayasa’nın değişik 101. maddesinde Cumhurbaşkanının görev süresi 5 yıl olarak belirlenmiştir. Bu hüküm yürürlüğe girdikten sonra halkoyu ile seçilecek cumhurbaşkanları açısından görev süresinin 5 yıl olduğu konusunda bir kuşku yoktur. Aynı şey, değişiklik yürürlüğe girmeden önce TBMM tarafından seçilen 11. Cumhurbaşkanının görev süresi bakımından da söylenemez. Zira Anayasa’nın önceki 101. maddesinde Cumhurbaşkanının TBMM’nce 7 yıllık bir süre için seçileceği öngörülmüştür. 11. Cumhurbaşkanı bu kurala göre seçilmiş olup seçilmesiyle birlikte görev süresi de (7 yıl) belirlenmiştir. 5678 sayılı Kanunda 11. Cumhurbaşkanının görev süresine ilişkin özel bir düzenleme olmadığından, Anayasada yapılan değişiklikle 11. Cumhurbaşkanının görev süresinin kısaltıldığı sonucuna varılamaz. Görev süresinin kısaltıldığına ilişkin bir düzenleme olmadığına göre 11. Cumhurbaşkanının görev süresi Anayasa’ya göre 7 yıldır (E. 2012/30, K. 2012/96, KT: 15.06.2012).
Diğer yandan, anayasada, bir görevin, hem süre (7 yıl), hem de dönem (bir dönem) olarak sınırlandırıldığını ve bir kişinin, bu görevi bir defa yerine getirdiğini, daha sonra, Anayasa değişikliği yoluyla aynı göreve ilişkin yeni bir statünün belirlendiğini farz edelim. Bu durumda, “acaba, Anayasa değişikliği öncesi dönemde görev yapan bir kişi, Anayasa değişikliğinden sonra aynı göreve gelebilir mi? sorusu akla takılmaktadır.
AYM, bu duruma ilişkin şu belirlemeyi yapmıştır:
5678 sayılı Kanunla değiştirilen Anayasa’nın 101/2. fıkrasının, “bir kimsenin en fazla 2 defa Cumhurbaşkanı seçilebileceğini” düzenleyen hükmü ile, maddenin eski metninde yer alan “bir kimsenin 2 defa Cumhurbaşkanı seçilmesini” yasaklayan kuralı ortadan kaldırıldı. Yeni düzenlemeyle, Cumhurbaşkanı adayı olmaya ilişkin diğer şartları taşıyanlara ikinci kez aday gösterilme hakkı tanınmaktadır. Bu hak bakımından, Anayasada, mevcut ve önceki Cumhurbaşkanları açısından herhangi bir istisna öngörülmemiştir. Bu sebeple mevcut ve önceki Cumhurbaşkanlarının bu haktan yararlanmaları doğaldır. Seçme ve seçilme hakkı, Anayasa’nın 67. maddesinde vatandaşlar açısından bir temel hak olarak öngörülmüştür. Cumhurbaşkanı seçimlerinde aday olma ve oy verme hakkının bu madde kapsamında temel bir hak olduğu konusunda bir kuşku bulunmamaktadır. Anayasa değişikliği ile kaldırılan “iki defa Cumhurbaşkanı seçilme yasağı”nın, kanunla geçmişe dönük olarak uygulanabilir hale getirilmesi anayasa koyucunun bu konudaki iradesiyle bağdaşmamaktadır. Anayasada “2 defa Cumhurbaşkanı seçilebilme imkânının öngörülmesi, mevcut ve geçmişte bu görevi yapmış olanların seçilme haklarını ileriye dönük olarak olumlu yönde etkileyen bir düzenlemedir”. Anayasanın tanıdığı temel bir hakkın kanunla ortadan kaldırılması mümkün değildir (E. 2012/30, K. 2012/96, KT: 15.06.2012).
2017 Anayasa değişikliği ile değiştirilen 102. maddenin tamamı yeniden kabul edilmiştir. Her ne kadar görev süresi önceki metindeki görev süresi ile aynı ise de, görev dönemi değişmiş, bir kişinin üçüncü kez Cumhurbaşkanı seçilebilme yolu açılmıştır. Cumhurbaşkanlığı statüsü, “seçilmesi, görev süresi, görevinin son bulması, görev, yetki ve sorumlulukları” ile birlikte bir bütünlük teşkil eder.
2017 Anayasa değişikliği ile Cumhurbaşkanlığı statüsü tamamen yeniden kabul edilerek değiştirilmiştir. Bu değişiklikle, yepyeni bir “Cumhurbaşkanlığı statüsü” ortaya çıkmıştır. AYM’nin, “2 defa Cumhurbaşkanı seçilebilme imkânının öngörülmesinin, mevcut ve geçmişte bu görevi yapanların seçilme haklarını ileriye dönük olarak olumlu yönde etkileyen bir düzenleme” olduğu yönündeki gerekçesi, 2017 Anayasa değişikliği ile ortaya çıkan “hukukî durum/statü” için de geçerlidir.
AYM içtihadına göre, Sayın Erdoğan’ın 2017 Anayasa değişikliği öncesi dönemde bir dönem Cumhurbaşkanlığı yapmış olması, değişiklik sonrası dönemde dikkate alınamaz. İki, hatta şartları oluşmuşsa üç defa Cumhurbaşkanı seçilebilme hakkı, 2017 Anayasa değişikliği sonrası dönem için, daha önce Cumhurbaşkanlığı görevini yapan ya da yapmayan herkese tanınan bir temel siyasî haktır. Anayasanın tanıdığı temel bir hakkın, Cumhurbaşkanı seçilme hakkının özü ile çelişme pahasına yorum yoluyla ortadan kaldırılması mümkün değildir.
Bu sebepledir ki, Cumhurbaşkanı seçimlerine ilişkin hukukî statünün düzenlendiği Anayasanın 102. maddesi hükmünü, tıpkı 2012 yılında verilen “367 kararı”na benzer şekilde çarpıtarak yorumlamak, “367 Kararı” benzeri yeni bir skandala imza atmak demektir. Artık yargının skandal kararlardan kurtulması gerektiği gibi, yargıyı skandal kararlar vermeye zorlamak da, anayasanın üstünlüğünü örselemeye çalışmak demektir. Yargı mercileri bu tür zorlamalara karşı direndiği ölçüde, bağımsızlık ve tarafsızlığını tescillemiş olacaktır.
Adaylık Konusunda Nihaî Karar Verme Yetkisi
Cumhurbaşkanı Seçimi Kanununa göre, YSK (Yüksek Seçim Kurulu), Cumhurbaşkanı adayları hakkında yaptığı inceleme sonucunda seçilme yeterliğini ve aday gösterilme şartlarını taşıyanları gösteren geçici aday listesini belirler. Geçici aday listesi ve itiraz süresi Resmî Gazetede yayımlanır (md. 9). Resmî Gazetede yapılan ilândan itibaren iki gün içinde, geçici aday listesine veya bu listeye alınmamaya ilişkin karara karşı YSK’na itiraz edilebilir. YSK, itirazları üç gün içinde kesin karara bağlar (md. 10).
Anayasaya göre, YSK kararları aleyhine başka bir mercie başvurulamaz (md. 79/2). Bu sebepledir ki, YSK’nın bu konuda vereceği karar kesindir ve yargısal denetime tabi değildir.
Bu vesileyle, Sayın Erdoğan’ın 2023 yılında yapılacak seçimlerde cumhurbaşkanlığına aday gösterilmesi üzerine YSK’nın, olumlu yönde karar vermesi halinde, Erdoğan’ın adaylığı kesinleşecek, olumsuz yönde karar vermesi halinde ise artık aday olamayacaktır.
YSK, vesayet odakları ve çeşitli çevrelerden gelen psikolojik baskılara boyun eğerek Erdoğan’ın adaylığını reddetmesi halinde, AYM’nin 2012 yılında verdiği 367 kararına benzer bir kararı vermiş olacaktır ki, bu karar da YSK tarihine KARA BİR LEKE olarak geçecektir.
Her ne kadar bazı çevreler, “367 Kararı” benzeri bir kararın YSK tarafından verilmesi ÖZLEMİ içerisinde YSK’ya yoğun kamuoyu baskısı kurmaya çalışsalar da, YSK’nın, aklıselimle hareket ederek, yeni bir skandal karara imza atmayacağını ümit ediyorum.