Ne oldu? Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Hükümet arasındaki kriz son mu buldu?
Kriz basit bir konu üzerine değildi ki…
Kavga Arınç, Gökçek kavgası değildi ki…
Kriz, Kürt sorunu veya çözüm süreci denen Türkiye’nin en acil, en önemli, en hayati sorunu üzerine idi… Çok keskin, net ve ağır sözler söylendi. Kürt sorunu yok, 10 madde anlamsız, Dolmabahçe gereksiz, Kandil saçma dendi…
Ne oldu? Hangi tarafın düşünceleri galip geldi?
Yada karşılıklı tavizlerle bir uzlaşmamı sağlandı?
Cumhurbaşkanı Erdoğan veya Hükümet konu ile ilgili bir açıklama yaparak kamuoyunu aydınlattı mı?
Hükümet çözüm sürecine devam ettiğini, Erdoğan’ın sözlerini de emir saydıklarını bir başka Başbakan Yardımcısının, Akdoğan’ın ağzından duyurdu ama bir uzlaşma sağlandığı veya sorunun bir şekilde çözüldüğü ile ilgili bilgimiz yok. Dolayısı ile şüpheler var ve bu şüpheler, endişeler yatırımcılardan, sokaktaki vatandaşa herkesi kapsıyor.
Yoksa Cumhurbaşkanı sistemin arızalı olduğunu ispatlayıp Başkanlık sistemine mi yol açmaya çalışıyor? Baksanıza Esnafa yaptığı konuşmada “Sistem arıza yapıyor, başkanlık sistemine ihtiyaç var” demiş.
Sistemi tıka, faiz tartışmasında olduğu gibi, sonrada sistem çalışmıyor, başkanlık sistemine geçelim diye nutuklar at. Başkanlık sistemi konusunda sakınca bildirenlere de”… ama bizimki Türk tipi olacak” gibi komik cümleler söyle…
Yazık değil mi bu ülkeye, topluma, devlete… Oyuncak mı bu ülke? Millet tımarhanelik oldu…
Tayyip Bey gündemde olayım diye muhtarları, su tesisatçılarını, kimi bulursa kabul edip nutuklar atıyor yada olmadık yerlere ziyarete gidiyor ya fıkraya göre bir akıl hastalığı kliniğini gezerken delilerin bahçedeki yeni olimpik bir havuza atladıklarını görmüş ve başhekime dönerek,
“Bunlar benim dönemimde yapıldı, hastalarımın her türlü ihtiyacını karşılıyoruz, değil mi Hoca” demiş. Başhekim, teşekkür etmiş ama utana-sıkıla da ilave etmiş,
“Efendim, bir de su doldurabildiğimiz zaman gelin de görün, size nasıl dua ediyoruz!”
Havuzun boş olduğunu öğrenen Tayyip Bey çok şaşırmış, bozulmuş, havuza gitmiş bakmış boş olduğunu görmüş ama gazetecilerin yanında belli etmek istememiş. Durmuş, etrafına bakmış, yukarı bakınca tramplenden atlamaya hazırlanan bir deli görmüş. Deliye,
"Atlama evladım, görmüyor musun havuzun içinde su yok" demiş sinirli bir biçimde…
Deli, “Ne zararı var? Zaten ben de yüzme bilmiyorum ki!”
Devlet, çöküyormuş, sistem tıkanmış ne mahzuru var. Zaten toplumda da devlete ihtiyaç ve sadakat kalmadı ki…