Vicdanınızla konuşursanız Başbakan Erdoğan’ın özellikle son dönemde yaptıklarını normal bulmanız mümkün müdür?
Hadi Danıştay’da yaptığı kavgayı geçtim, “Başörtülü bacımıza yolda tacizde bulundular” ve “Camide içki içtiler” yalanlarından beri de çok süre geçti diyebilirsiniz ama bir Başbakan 301 kişinin öldüğü felaket yerine gidip, halkı azarlar mı, hatta “Gel ulan kaçma” diye adam dövmeye çalışır mi? Kendi sorumluluğunda olan bir vatandaşının ölümü için “Öldüyse öldü” der mi? Polisin 2 vatandaşı öldürdüğü gün, “Polis nasıl sabrediyor bunlara” diyerek daha fazla şiddeti teşvik eder mi? Bu söylenen ve yapılanları normal bulanda bir anormallik vardır… AKP milletvekilleri bile bunları savunmuyor ve rahatsızlıklarını belli ediyorlar…
Şimdi bu kişi Cumhurbaşkanı olup ülkeyi daha ağırlıklı yönetme iddiasında… Kendine göre bir Cumhurbaşkanlığı seçim kanunu çıkardı ve devlet parasıyla Kölnlere gidiyor propaganda yapıyor….
Bu köşeyi düzenli takip edenler bilirler, Bundan 1-1,5 yıl önce bir yazımda Tayyip Beyin özellikle toplumda kutuplaşma yaratıp bundan siyasi rant elde etme peşinde olduğunu işlemiştim. Daha sonra ki bir yazımın da Türkiye’nin en acil sorunun Tayyip Beyden kurtulmak konulu olduğunu yine takip edenler hatırlıyorlardır. O dönemde birçok kişi bunları sadece siyasi değerlendirmeler olarak görmüşlerdi. Evet, siyasi değerlendirmelerdi ama partizanca değerlendirmeler değillerdi. Geldiğimiz noktada son Soma felaketinde dahi milletçe ortak bir ruha sahip olamayışımız, Almanya gurbetinde ki ayrışma görüntüleri hakikaten üzücüydü…
Erdoğan güç edinme adına neler yaptığını ve bunların ne derece suç olduklarını bilen bir kişi. Girdiği yanlış yoldan döndüğü ve durduğu anda neler kaybedeceğini de biliyor. Onun için daima yeni hedefler belirliyor, toplumu her geçen gün daha da kutuplaştırıp, ayrışmayı teşvik ediyor… Bizim toplumun en önemli ve köklü travmalarından biri olan Sünni-Alevi ayrışmasını, bazen gizli bazen açık siyasete taşıdı. “Reyhanlı’da 53 sünni vatandaşımız öldü” veciz sözü ona aittir. Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde de bu ayrışmayı artırarak kullanacak. Sağ demek sünni, dindar sol demek ise alevi ve dinsiz anlamına daha belirgin bir şekilde getirilecek… Cumhurbaşkanlığı seçiminde en önemli rakibi CHP adayı olacağı için, CHP ile ilgili değerler mutlaka kötü gösterilecek… Hatta Aleviler, istihbaratçılarca gizlice kışkırtılarak bu konu toplumda iyice pekiştirilecek… Kimse Aleviler de olaylara karışmasın demesin… En fazla sorunu olan ezilen, yoksunluk ve yoksulluk çeken kesim onlar ama sokağa çıkmalarının sebebi bu gerekçelerden çok bazı örgütlerin ve özellikle istihbaratın kontrolündeki bazı örgütlerin onları kışkırtmaları… Bunu net olarak biliyoruz…
Erdoğan, girdiği bu yolda toplumu bölme ve siyaseten güçlenme adına ne kadar anti demokrat bir yapıya büründü ise uluslararası toplumda da o ölçüde dışlanmaya başladı… Bakın ABD’den AB’ye kadar pek çok ülke ne kadar sert mesajlarla onu kınıyorlar her fırsatta… Devletin parasıyla miting yapmaya gittiği Almanya’da Başbakan Merkel görüşme talebini dahi kabul etmiyor, Obama Soma taziyesini yalnızca Gül’e bildiriyor… Bilmiyorum farkında mısınız, son zamanlarda görüşebildiğimiz o kadar az ülke kaldı ki…
Bu arada bir şey daha söyleyeyim; Kimse Efendim Almanya şöyle-böyledir edebiyatı yapıp bizi kandırmaya kalkmasın. Almanya bize karşı ayrımcı politikalar izliyorsa şimdi mi aklınıza geldi? Hem hangi yabancı ülke ne kadar ayrımcı politikalar izlerse izlesin kendimiz kadar ayrımcılık yapamaz…
Diğer yandan yine kimse “Efendim Tayyip Beye karşı darbe teşebbüsü” yalanına da sarılmasın. 17 Aralık darbe ise darbeciler kendi ve oğullarının evlerine paraları yığan bakanlar ve Başbakan mı yani?
Bazı şeyler bugün Erdoğan’ın planları ve inisiyatifi doğrultusunda yürüyor görünebilir ama yarın ne olacağını Allah bilir… Bu kadar insafsız ve zalim bir planın mutlaka alternatifleri vardır. Önümüzdeki günler de göreceğiz…
Siyasetçinin biri akıl hastanesini Tıpkı Tayyip Bey gibi, bin bir hava ile geziyormuş. Her şeyi biliyor, her yapılana bir kusur buluyormuş. Başhekimi iyice bunaltmış. Bir ara siyasetçi sormuş, “Buraya hastaları nasıl kabul ediyorsunuz, doktor?” Başhekim siyasetçiyi bir odaya götürmüş, “Bakın” demiş “Buradaki şu su dolu küveti boşaltmalarını istiyoruz. Kendilerine de şu kahve fincanını, şu maşrapayı ve şu kovayı veriyoruz” Siyasetçi yine ukala bir tavırla Başhekimin sözünü kesmiş, “Anladım” demiş “Kovayla boşaltanı akıllı, diğerlerini deli kabul ediyorsunuz” “Hayır, Efendim” demiş Başhekim, “Küvetin tıpasını çıkaranı akıllı, diğerlerini deli kabul ediyoruz”
Hiç kimse kendi seçeneğini ve aklını en üstün görmesin. Daima başka seçenekler de vardır veya zamanla ortaya çıkarılırlar ve akıl akıldan üstündür. Cumhurbaşkanlığı çantada keklik değil…
Neüzü Billah…