Meclis çalışmalarım tahminimden de yoğun oluyor. Plan ve Bütçe Komisyonunda olmam çalışma yoğunluğumu normalin abartmasız 3 katına çıkarıyor. Son 1, 1,5 ayda birkaç kez sabahladım, kalan günlerden çok azında eve akşam 8 gibi gelebildim. Genellikle 12 civarında Meclis’ten çıktım. Şikayetçi değil, çalışmaktan mutluyum. Bu sürede her şeye rağmen günlük siyaset dışına çıkarak sizinle olmaya, yazılarımı yetiştirmeye çalıştım ama geçen Perşembe yazımı yetiştiremedim. İnanın zaman bulamadım. Özür diliyorum.
“Zaman bulamadım”, zaman… Nedir zaman? Hiç düşündünüz mü?
Zamanın ne olduğunu bilen sanırım yaşamın anlamını önemli ölçüde çözer… Hakikate yaklaşır…
Hakikaten basit bir konu değil. Zaman boyutmuş. Benim de altından kalkamadığım konulardan biri… üzerinde düşündükçe, çalıştıkça daha da karmaşık hale geliyor. Albert Einstein, “Zaman bir illizyondur” der. Yani yanlış algıladığımız bir şey… Ne peki? Einstein’de tanımlayamamış.
Yıllar önce Lütfi Filiz’in “Noktanın Sonsuzluğu”nu okumuştum. (Pan Yayıncılık) Çok etkilendiğim kitaplardan biridir. Orada “an” kavramını anlatarak, oradan hareketle zamanı anlatıyordu. Bu yazıyı yazarken kitabı buldum tekrar bu bölümü okudum. Birkaç alıntı yapayım sizin için;
“An gönül alemidir, akıl alemidir. Zamansa bu dünya alemindeki yaşamımızdır. Biz insan olarak zaman açısından kulluğa, an açısından uluhiyete bağlanmışız.”
“An ile zaman ilişkisi bizim algılama kabiliyetimizle bağlantılıdır. An devamlıdır, zaman ise o devamlı olan andan bizim algılayabildiğimiz kadardır.”
“An bir noktadır. Bu nokta uzatıldığında sonsuza ulaşan bir hat meydana gelir. Bu hat üzerinde bir nokta esas alınır ve o nokta merkez olmak üzere bir daire çizilecek olursa, bu dairenin çapına zaman adı verilir.”
Osho’nun “Olgunluk” adlı eserinde de zamanla ilgili şu satırlar var;
“İçinde yaşadığımız zaman yataydır. O, A’dan B’ye, B’den C’ye, C’den D’ye doğrudur; bir çizgi üzerindedir. Sonsuzluk dikeydir. O, A’dan, B’ye, B’den C’ye değildir. O, A’dan daha çok A’ya, daha çok A’ya, daha çok A’ya doğrudur. O, sürekli olarak yukarı doğru gider. Sonsuzluğun zamana girdiği anlar çok nadirdir.”
Müthiş anlatımlar. Zaten sadece zaman konusu değil her konu böyle ilginç anlatılıyor.
Rahmetli Lütfi Oflaz ve Osho çok güzel ve benzer anlatıyorlar ama ben yine bu zaman meselesini tam algılayamadım. Göreceli oluşu, bana-sana göre fark edişi, hatta benim değişik dönemlerime göre fark edişi, her şeyi kavraması, kapsaması benim aklımı aşıyor. Zamanı kavramak galiba evrenin sırlarını kavramakla eş anlamlı. Hayatı ve insanı kavramakla eş anlamlı… Fakat, düşünüyorum, zaman bana bağlı değil. Benden önce de vardı, sonra da var olacak.
Acaba evren, zaman olabilir mi?
Zamanı anlamakta zorluk çekiyorum ama zamanın kıymetini yaşlandıkça ve “zaman bulamadıkça” daha iyi anlıyorum. Zaten,Hz. Peygamber’in nasihatı da bu anlayışımı doğruluyor; “Üç şeyin kıymetini iyi bilin: Hastalıktan önce sağlığın, yaşlılıktan önce gençliğin, meşguliyetten önce boş zamanın”
Zaman galiba önümüzden akmakta olan bir büyük şerit; ne kadar çok ve güzel şeyler yazıp-çizersek o kadar iyi…
Yukarda ki benzetmeyi yaptım ama az sonra okuduğumda çok basit geldi. Daha da zorlaştırmak ve felsefeye boğmak da istemiyorum… Zamanı algılıyor ama anlatamıyorum. Zamana karşı duyarlılığımı ise yitirmek hiç istemiyorum, çünkü kendime ve insanlığa karşı hatalı duruma düşerim gibime geliyor…
Yazıya başladım ama inanın belki de ilk defa yazmakta zorlanıyorum. Ben bilmediğim, yeterince anlamadığım ve inanmadığım konuları yazmakta, konuşmakta çok zorlanırım. Bu yazıya başladım, vazgeçmeyeceğim, çünkü, okuyucuya güveniyorum. Nasılsa sizler de yorumlarınızla her zaman ki gibi benim daha iyi anlamama yardımcı olursunuz, fakat sanırım siz de zorlanacaksınız…