Düşünebiliyor musunuz, bir ülkede?
-Devlet sistemi bozulmuş, devlet kadroları liyakatsiz ellerde ve moralsiz,
-Toplum milli, manevi, kültürel veya moral dediğimiz türden değerlerinin çoğunu yitirmiş,
-Siyaset kurumu kutuplaştırılmış ve çözüm üretmekten çıkarılmış,
-Ülkenin etrafı ateş çemberi,
-Çok derin yapısal bir ekonomik krize girilmiş…
Felaketin eşiğine gelmiş böyle bir ülke için yapılması gereken ilk iş nedir?
Öncelikle ülke güçlerinin bir uzlaşma ve birlik-beraberlik ruhuyla hareket etmesi değil mi?
Maalesef ülkemiz bu halde ve ben de bir vatandaş ve bir siyasetçi olarak bu birlik-beraberlik çağrısını yaptım.
Ülkemizin duayen gazetecisi, en çok satan gazetesinin (Sözcü) ve bizim internet gazetemizin başyazarı Rahmi Turan’a şöyle bir mektup yazdım.
Türk toplumu son yıllarda geleceğe ilişkin olarak hiç umutlu değil. Bu olumsuz durum toplum kesimleri veya siyasi parti taraftarlarını ayırmadan hemen herkes için geçerli. Kamu oyu yoklamaları da bu durumu net olarak gösteriyor. Bir diğer göstergede son yıllarda çok sayıda gencimizin yurt dışına çalışmaya gitmesi, iş adamlarımızın yatırımlarının bir bölümünü yurt dışına kaydırması ve binlerce banka hesabımızdan rekor düzeyde yurt dışına döviz çıkışı olması…
Toplum kutuplaşmış durumda. Kutuplaşma sadece siyaseten değil günlük yaşantımızla da ilgili. Sosyal medyada bile bir birimizi öldürecek gibiyiz. İş dünyası ve meslek örgütleri dahi ikiye ayrılmış vaziyette. Türk toplumu nerede ise iki mahalleye ayrılmış gibi; Avrupayı hedefleyen mahalle ve Ortadoğu’yu hedefleyen mahale…
Toplumsal bazda var olan sorunun benzeri devlet içinde mevcut. Devlet aygıtı bir süredir sıkıntılı. İdari yapımız bozuldu ve reforma muhtaç. İkibin yıllık devlet düzenimizde daima yeri olan Başbakanlık kurumunu kaldırmamız da büyük problemlere sebep olacak gibi görünüyor. Devlet aklı, devlet hafızası yeterince aktif değil.
Toplum ve devlette olan sorunlar yanı sıra siyasetimiz de çözüm üretemeyen, kısır bir sürece girmiş durumda. Kutuplaşmış siyaset topluma yansıyor, diyalog kanalları yok edilmiş ve umut veren yeni kadrolar yetişmiyor görünüyor…
Tüm bunlara ilave olarak belki de Cumhuriyet tarihinin en büyük, en maliyetli, en derin ekonomik krizi ile de karşı karşıya kaldık. Kriz zamanında önlem alınmadığı için çok uzun sürebilir ve çok büyük tahribat yaratabilir.
Bu vahim durum sadece bizden kaynaklanan sebeplerle oluşmadı. Dış dünyaya ilişkin bir çok sebep te saymak mümkün; Kapitalizmin krizi, küresel güç dengesinin bozuluyor olması, güç odakları mücadelesinin somutlaşması gibi…
Kısaca, son zamanki moda deyimle beka sorunumuz var. Maalesef var…
Sorunlarımız derinleşmeden ne yapmalıyız?
Belki çok naif gelecek ama en etkili olabilecek işlerden biri ilkin liderlerin toplanması ve topluma örnek, etkili mesajlar vermesi. Kutuplaşmanın kırılması, toplum kesimlerinin kucaklaştırılması, mahallelerin yakınlaştırılması gerekiyor. Kendi sorunumuzu muhakkak ki öncelikle biz çözeriz…
Yeni bir siyaset diline, yeni bir paradigmaya ihtiyaç var. Arzın merkezine seyahat etmek zorundayız. Hakikatte birleşmeli, hakikatte uzlaşmalıyız. Çözüm platformuna, günlük siyasetin aşılmasına çalışmalıyız. Bu nedenlerle liderler ve partiler diyalogu gerekli…
Sonuçta “Topraksız vatan” sahibi olmamalıyız.
Rahmi Turan, medya dünyasının duayeni, ağabeyi ve sorumlu bir gazeteci olarak mektubumu köşesinde yayınladı. Tabi çok ilgi çekti. Yayınlandığı sabah (4.10.2018) Türkiye’nin en çok izlenen ve etkili programı olan “Çalar Saat”te değerli İsmail Küçükkaya mektubu okudu ve twit etti. (Rahmi Turan ağabeyime ve İsmail Küçükkaya kardeşime çok teşekkür ediyorum)
Geçen Pazar sabahı Talat Atilla’nın Milliyet’teki köşesinde “Tayyipler Alemi” pankartı açan ODTÜ’lü öğrencilerin Erdoğan tarafından Saray’a çaya davet edildiğini, bunu Fazıl Say’ın davet edilmesinin takip edeceğini okuyunca çağrım yanıt buluyor diye sevinmiştim. Ancak aynı Cumhurbaşkanı’nın öğleden sonraki konuşmalarında yine muhalefete, Kılıçdaroğlu’na, İnönü’ye sözlerini işitince umudum, üzüntüye dönüştü…
Duyarlığı ve farkındalığı olan kesimlerde yaptığım çağrı çok ilgi gördü ancak yetmedi. Umutsuz olmadan, liderlerden başlayarak birlik-beraberlik çağrımızı yinelemek zorundayız.
Ülkenin durumu ortada…
Kimlikler etrafında kutuplaşmış seçmenin de tercihlerinin ne olursa olsun değişmeyeceğini biliyoruz…
Var mı başka çaremiz?