Uluslararası Af Örgütü’nün 2008 raporunda, ülkelere bölümler ayrıldı. Türkiye’yle ilgili bölümde ülke nüfusu 75.2 milyon olarak ifade edildi. Türkiye bölümünün özetinde, “Artan siyasi belirsizlik ve ordu müdahalelerinin ardından milliyetçi duyarlılık ve şiddet artmıştır. İfade özgürlüğündeki kısıtlılık sürmektedir. İşkence ve diğer kötü muamele ve yürütmedeki görevlileri tarafından aşırı güç kullanımına ilişkin iddialar sürmektedir. İnsan haklarının ihlali konusundaki davalar etkisiz ve yetersiz konumdadır ve adil yargılamaya ilişkin endişeler de devam etmektedir. Göçmenler ve sığınmacıların hakları ihlal edilmektedir. Yerel şiddet kurbanlarına sığınak sağlanmasına ilişkin küçük ilerlemeler sağlanmıştır” denildi.
Türkiye’de insan hakları zemininin ele alındığı bölümde Türk-Ermeni gazeteci Hrant Dink’in Ocak ayında vurulmasını izleyen dönemde bir “hoşgörüsüzlük atmosferinin hakim olduğu” belirtilen raporda, geçen Mayıs’tan itibaren Türk silahlı kuvvetleriyle PKK arasındaki silahlı çatışmalarda önemli bir yükselme görüldüğü bunun insan hakları ihlallerine yol açtığı kaydedildi.
-İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ –
Raporda düşüncelerin barışçıl biçimde ifade edilmesi üzerindeki kısıtlamanın yasalar ve uygulamalar tarafından sürdürüldüğü, hukukçular, gazeteciler, insan hakları savunucularının taciz, tehdit edildiği, adil olmayan biçimde koğuşturulduğu ve fiziksel saldırıya uğradıkları ifade edildi.
Hrant Dink cinayetine değinilen raporda, “Cinayete ilişkin bir polis soruşturması bir kısım şüphelinin mahkemeye sevkedilmesiyle sonuçlanırken güvenlik güçlerinin bu olaydaki tüm sorumluluğu sorgulanmamıştır” denildi.
-“KİN VE NEFRETE TAHRİK MADDESİ KEYFİ VE KISITLAYICI ÇERÇEVEDE UYGULANIYOR” –
Malatya Yayınevi Katliamına da değinilen raporda, Hristiyanlıkla ilgili yayınlar yapan bir yayınevinde, Nisan ayında üç kişinin elleri ve ayakları bağlandıktan sonra boğazlarının kesildiği, olaya ilişkin davanın Kasım ayında başladığı anımsatıldı, “ ‘Vatandaşlar arasında kin ve nefreti tahrik eden’ Ceza Yasası’nın 216’ncı maddesi, keyfi ve son derece kısıtlayıcı bir çerçevede uygulanmaktadır” ifadesi yer aldı.
- DOKUNULMAZLIK –
Türkiye bölümünün “Dokunulmazlık” başlığını taşıyan kısmında kamu görevlileri tarafından işlenen insan haklarını ihlal suçlarına yönelik soruşturmaların “hatalı”, açılan davaların ise “yetersiz” olduğu belirtildi. Resmi insan hakları mekanizmasının da “etkisiz” kaldığı belirtilirken güvenlik birimlerine daha fazla silah kullanma yetkisi veren son yasa değişikliklerine değinildi. Değişiklikte uyarı ateşine karşın kaçan şüphelilerin vurularak durdurulmasının yer aldığı anımsatıldı.
UAÖ raporunda, “Nisan’da Ahmet Kaymaz ve 12 yaşındaki oğlu Uğur’u evlerinin dışında öldürmekten yargılanan polis görevlileri beraat ettiler. Görevliler ölümlerin silahlı çatışma sonucu meydana geldiğini söylüyorlardı ancak adli tıp raporları her iki kurbanın yakın mesafeden birden fazla atış sonucu vurulduklarını göstermiştir” denildi.
Şemdinli olayındaki cezalandırmalar ardından askeri yüksek mahkemenin verilen cezaları bozduğunu ve iki askeri güvenlik görevlisinin görevlerine döndükleri kaydedilen raporda şu olay da yer aldı:
“Kasım ayında 10 polis memuru 2002 yılında İstanbul’da yaşanan bir gözaltı olayında iki kadına işkence yaptıkları gerekçesiyle açılan davada suçlu bulunmadı. ‘Y’ ve ‘C’ adlarındaki iki kadının dövüldükleri, çırılçıplak soyuldukları ve üzerlerine basınçlı soğuk su sıkıldığı ve kadınlara tecavüz girişimine bulunulduğu belirtilmişti. Davalıların talebi üzerine istenen yeni bir tıbbi raporu izleyen hükümde ‘işlendiği belirtilen işkence suçuna ilişkin kesin bir delil’ bulunamadığı belirtilmiştir.”
-BOLŞEVİK PARTİSİ –
Raporda ayrıca adil yargılamaya ilişkin endişelerin sürdüğü, bunun özellikle anti-terör yasaları altındaki davalar için geçerli olduğu iddia edildi. Gereğinden fazla uzayan davalarda işkence altında alınan ifadelerin kanıt olarak kullanıldığı iddialarına değinilirken şöyle denildi:
“Haziran ayında Mehmet Desde, diğer yedi kişiyle birlikte ‘yasadışı bir örgüt’ olan Bolşevik Partisi (Kuzey Kürdistan/Türkiye) üyesi olmaktan hapis cezasına çarptırıldı. Bolşevik Parti şiddete başvurmamış, savunmamış ve şiddetle bağlantı kurmamış, cezalandırılanların bu yöndeki bağları kanıtlanmamıştır. Mehmet Deste hakkında verilen hüküm, büyük ölçüde işkence altında alındığı iddia edilen ifadelere dayandırılmıştır.”
PKK eylemlerinde yer aldığı iddiasıyla tutuklanan Selahattin Ökten’in 2007’nin büyük bölümünü yargılama öncesinde hapisanede geçirdiği, suçlamanın daha sonra geri alınan ve işkenceyle elde edildiği iddia edilen ifadeyi veren bir tek tanığa dayandırıldığı da belirtildi.
- TARTIŞMALI ÖLÜMLER –
Raporun “Tartışmalı ölüm vakaları” bölümünde polisin yasadan aldığı “güç kullanma” yetkisinin kimi durumlarda aşırı biçimde kullanıldığı, kamu görevlileri hakkında aleyhte kanıt bulunan kimi durumlarda uzlaşmaya gidildiği kaydedildi.
- BAŞBAKAN’IN KADINLARA YARDIM İÇİN TELEFON HATTI DİREKTİFİ SONUCA KAVUŞMADI –
Raporda diğer bazı örneklere de şöyle yer verildi:
“Yerel şiddetin kadın kurbanlarını korumaya yönelik yasal düzenlemeler ve yasalar yetersiz biçimde uygulanmaktadır. Sığınma evlerinin sayısı, nüfusu 50 binin üzerinde bulunan tüm yerleşimlerde kadınlar için sığınma evleri kurulmasını gerektiren 2004 belediye yasası değişikliklerinde şart koşulan miktarın oldukça altında kalmaktadır. Başbakan’ın Temmuz 2006’da şiddet kurbanı kadınlar için bir ‘telefon yardım hattı’ kurulmasına yönelik direktifi yıl sonu itibarıyla sonuca kavuşmamıştır.”
Raporun “Türkiye’de insan haklarının zemini” bölümüne şöyle devam edildi:
“Parlamentonun yeni bir cumhurbaşkanı seçmedeki yetersizliği temmuz ayında erken parlamento seçimlerinin yapılmasıyla sonuçlanmıştır. Hükümet yeniden seçilmiş ve ağustosta parlamento Abdullah Gül’ü yeni Cumhurbaşkanı olarak seçmiştir. Eylül’de hükümet büyük bir anayasa tadilatı için bir komisyon atamıştır. Kasımda Anayasa Mahkemesi Kürt yanlısı DTP’nin yasaklanmasına ilişkin süreci başlatmıştır.
Bilinmeyen kişi ya da gruplar tarafından sivil hedeflere yönelik bombalı saldırılar düzinelerce insanın yaralanmasına ve ölmesine yol açmıştır. Mayıs ve ekim aylarında İzmir’de patlayan bombalar iki kişinin ölümüne ve birçok kişinin yaralanmasına neden olmuştur. Mayıs ayında Ankara’nın Ulus merkezindeki bir bomba dokuz insanı öldürmüş ve 10’den fazla kişinin yaralanmasına yol açmıştır. Ekim ayında Şırnak’ta bir minibüse yapılan saldırı çok sayıda zayiatla sonuçlanmıştır.
Aralık ayında Türk silahlı güçleri ağırlıklı olarak Kürt nüfusuna sahip Kuzey Irak’ta PKK üslerine yönelik müdahale başlatmıştır.”
Kasım ayında avukat Eren Keskin’in “Kürdistan” sözcüğünü kullandığı için bir yıl hapis cezasına çarptırıldığı, cezanın daha sonra 3300 lira para cezasına çevrildiği belirtilen raporda, DTP’li Van Belediye Başkanı Gülcihan Şimşek’in Abdullah Öcalan’a “Sayın” dediği için bir yıl hapis cezası aldığı da anımsatıldı. Cezalandırmaların terörist örgüt ya da amaçlarına yönelik propagandadan verildiği anlatıldı.
UAÖ raporunda insan hakları savunucuları hakkında barışçıl etkinlikleri dolayısıyla davalar açıldığı iddia edilirken şu örnekler sayıldı:
“-Ocak’ta Uluslar arası Af Örgütü Türkiye biriminin banka hesapları İstanbul Valiliği’nin yasadışı para toplama iddialarını temel alan talebi üzerine donduruldu, yöneticileri aynı suçlama dolayısıyla para cezasına çarptırıldı. Şubenin itiraz başvuruları yıl sonuna değin çözümsüz kaldı.
-Haziran’da İnsan Hakları Derneği’yle ilgili üç kişi 200’deki ‘hayata dönüş’ operasyonunu eleştirdikleri için iki yıl 8 ay hapis cezasına çarptırıldı.
-Zorunlu askerlik karşıtı harekette yer aldıkları gerekçesiyle Serpil Köksal, Murat Dünsan ve İbrahim Kızartıcı adlı kişiler hakkında dava açıldı. Bu kişiler yıl sonunda beraat ettiler.”
Eylül ayında Bülent Karataş’ın Tunceli Hozat’ta güvenlik güçleri tarafından vurularak öldürüldüğü, olayda ağır yaralanan Rıza Çiçek’e göre; güvenlik güçlerinin bu ikiliyi ateş etmeden önce elbiselerini çıkarmaya zorladıkları belirtilen raporda, “Soruşturma gizlilik içinde devam etmektedir” denildi.
-MAHKUMLARIN GÖRÜŞME GENELGESİ BÜYÜK ÖLÇÜDE UYGULANMADI –
F Tipi cezaevlerinde “sert ve keyfi” cezalandırılmaların sürdüğüne ilişkin haberlerin anımsatıldığı raporda, “Ocak ayında, mahkumların birbirleriyle daha fazla görüşebilmeleri konusunda daha fazla haklar getiren bir genelge büyük ölçüde uygulanmamıştır. Kimi mahkumlar tek olarak tutulmakta ve küçük gruplu izolasyonlar olmaktadır. PKK lideri Abdullah Öcalan’ın tek başına hapsedilmesine son verilmesi ve tedavisiyle ilgili bir soruşturma başlatılması istemiyle geniş çaplı protestolar gerçekleştirilmiştir. Mayıs ayında Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi, Abdullah Öcalan’ın bulunduğu İmralı adasını, kendisinin sağlık durumunu ve mahkumiyet koşullarını incelemek üzere ziyaret etmiştir. Komitenin bulguları yılsonu itibarıyla açıklanmamıştı.”
-IRAK’IN KUZEYİNDE “FALAKA” VAR–
Raporun “Irak” bölümünde ise Irak’ın kuzey bölgesindeki kimi ihlaller incelenirken şöyle denildi:
“Keyfi tutuklamalar, işkence ve infazlar gibi insan hakları ihlallerinin Kuzey Irak’ta Kürdistan Bölgesel Hükümetinin kontrolü altındaki bölgelerde yapıldığı bildirilmektedir. Kadınlara yönelik şiddet yaygındır.
-Süleymaniyeli bir gazeteci olan Muhammed Siyasi Aşkani Ocak ayında Asayiş (Güvenlik) tarafından tutuklanmış ve yaklaşık altı ay herhangi bir suç isnad edilmeden ya da yargılanmadan tutuklu kalmıştır. İlk olarak tek başına 55 gün hapiste kalmış, daha sonra her hafta ailesini ziyaret için izin verilmiştir. Avukatıyla görüştürülmemiş ve temmuz ayında serbest bırakılmıştır.
-29 Mayıs’ta Heman Muhammed, Osman Abdülkerim, Şervan Ahmet ve Karaman Resul, Erbil’de idam edilmiştir. Bu kişiler bir yıl önce Erbil’de bir bombalı saldırıya katıldıkları gerekçesiyle mahkum edilmişlerdi.”
-TÜRBAN SAVUNUCULARINA KUZEY IRAK FALAKASI–
Raporda İslami eğilimli bir Türk sivil toplum örgütü olan “Özgür Düşünce ve Eğitim Hakları Derneği”nin üç çalışanının Kuzey Irak’ta uğradığı muameleden de bahsedildi ve şöyle denildi:
“-Haziran 2006’da tutuklanan, Türkiye kökenli Özgür Düşünce ve Eğitim Hakları Derneği üyesi üç Türk, Metin Demir, Mustafa Eğilli ve Hasip Yokuş, Türkiye’ye döndükleri 12 Eylül tarihine kadar bir suç isnad edilmeden ya da yargılanmadan hapsedilmişlerdir. Bu kişilerden biri Uluslar arası Af Örgütü’ne, Erbil’deki ‘Asayiş’ binasında tutuklandıklarını, avukatlarla görüşme isteklerinin reddedildiğini, gruptan iki kişinin işkence görüp altı ay boyunca tek kişilik hücrede hapsedildiğini anlatmıştır. İşkence yöntemleri vücudun ve ayak tabanlarının dövülmesi (falaqa) ve elektriğe tabi tutulmasını içermektedir.”
-NAMUS CİNAYETLERİ KUZEY IRAK’TA DA VAR–
Rapora göre, Kasım ayında Kürdistan Bölgesel Hükümeti İnsan Hakları Bakanı, Ağustos ve Kasım ayları arasında 27 kadının “namus cinayetine” kurban gittiğini ancak bu ölümlerle ilgili herhangi bir tutuklama ya da dava süreci hakkında bilgi olmadığını bildirdi.
-DİĞER ÜLKELERDE TÜRKLERLE İLGİLİ OLAYLAR–
Raporun diğer bölümlerinde üçüncü ülkelerde Türklere yönelik yaşandığı bildirilen kimi olaylar da şöyle anlatıldı:
“-(Belçika’da) 11 Ekim’de Hans van Themsche; ırkçı saikle zenci bir hamile kadını ve onun baktığı beyaz bir çocuğu öldürmesi ve Antwerp’te bir Türk kökenli kadını öldürme girişiminde bulunması dolayısıyla ömür boyu hapis cezasına çarptırılmıştır. Fırsat Eşitliği merkezi ve İnsan Hakları İttifakı, dava sürecinde taraf olmuşlardır. Bu olay ülkede bir mahkemenin bir cinayetin ırkçı saikle işlendiğine yönelik ilk sınıflandırmasıydı.
-(Belçika’da) 19 Nisan’da yüksek mahkeme Bahar Kimyongür, Kaya Saz, Musa Asoğlu, Şükriye Akar, Fehriye Erdal, Zerin Sarı ve Dursun Karataş davasında mahkumiyetleri mahkeme heyetinin bir bölümünün tarafsızlığıyla ilgili izlenimlere dayanarak bozmuştur. Davalılar 2006 Şubatı’nda Türk muhalefet-direniş grubu Devrimci Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi, DHKP-C’ye destekleri sonucu bir terör örgütünü desteklemek ya da üyesi olmaktan hüküm giymişlerdi. Yeni bir yargılanma gerçekleştirildi, hüküm ise 2007 sonuna kadar verilmemişti. Bazı davalıların avukatları özel bir tutuklama rejimi uygulandığı gerekçesiyle şikayette bulunmuşlardır. Bu özel rejim, Şükriye Arar’ın elbiselerinin aşırı sıklıkla soyulup arama yapılması, mahkemeye getirilmesi sırasında gözlerinin bağlanması ve Kaya Saz, Şükriye Akar ve Musa Aşoğlu’nun gece yarısı hücre kontrollerinin zorla yapılması konularını içermektedir.
-(Bulgaristan’da) Tüm girişimlere karşın, ırkçı nefret içeren açıklamalar ve hoşgörüsüzlük sürmektedir. Aşırı sağcı Ataka partisinin liderinin Mayıs ayındaki Avrupa Parlamentosu seçimleri sırasında parlamentonun karşısına Türk karşıtı bir poster attığı ve parti üyelerinin azınlıklar karşıtı bildiriler yayınlamayı sürdürdükleri belirtilmektedir.”
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...