22 Temmuz 2007 Genel Seçimleri açık bir şekilde gösterdi ki Güneydoğu’da sadece iki siyasi parti var: DTP ve AKP. Başbakan Erdoğan, partisinin birçok ilde DTP’yi geride bırakmış olmasından hareketle, bölge halkının gerçek temsilcisinin kendileri olduğunu iddia eder oldu. Erdoğan’ın özellikle ABD ve Avrupa’daki temas ve konuşmalarında bu konuya aşırı vurgu yapması DTP’lileri (doğal olarak da PKK’lıları) hayli kızdırıyor.
Ancak yıllardır süren çatışmanın en sembol illeri olan Diyarbakır, Batman, Şırnak ve Tunceli’de belediyelerin DTP’de olması Erdoğan’ın iddiasını havada bırakıyor. Nitekim AKP lideri de, her vesileyle bu belediyeleri, ama en çok da Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanlığını istediğini tekrarlıyor.
Onun bu ısrarı DTP ile AKP arasındaki mesafenin daha da artmasına yol açıyor. Görüştüğüm birçok DTP’li, Başbakan’ın üslubunun hasmane olduğunu, yerel seçimlere sanki Osmanlı Devleti’nin Viyana kuşatması gibi bir anlam yüklediğini söylüyorlar. DTP’ye uzak durmaya çalışan, hatta 22 Temmuz’da AKP’ye oy vermiş olduklarını “itiraf eden” Diyarbakırlı bazı kanaat önderleri de, Erdoğan’ın bu ısrarının zaten gergin olan ortamı iyice gerdiğini düşünüyorlar. Güvenlik bürokrasisinde etkili yerlerde bulunan birden fazla kişinin, benzer bir kaygıya sahip olduğuna tanık oldum. Normal şartlarda belediyenin AKP’ye gitmesini hararetle desteklemeleri beklenen bu kişiler, Başbakan’ın çok erken bir zamanda gereksiz bir gerginlik yarattığına inanıyorlar ve rahatsızlar.
Başbakan’la söz düellosuna girmişti
AKP ikinci kez gireceği yerel seçimlerde, DTP’nin kalesi olan Diyarbakır, Şırnak, Batman ve Tunceli’de iddialı. Başbakan Erdoğan ile daha önce söz düellosuna giren Diyarbakır Belediye Başkanı seçilen Osman Baydemir, “Biz Diyarbakır’ı kimseye vermeyiz” dedi.
Aslında Erdoğan’ın bu ısrarının çok “gereksiz” olduğu da söylenemez. Şöyle ki, Başbakan Erdoğan, dolayısıyla hükümet ve AKP, birbiriyle iç içe geçmiş olan PKK ve Kürt sorunlarını aceleye getirmeden, zamana yayarak ve en önemlisi sessiz sakin bir şekilde çözmeyi hayal ediyorlar. Kuzey Irak’a operasyonların aceleye getirilmemesi ve çok gürültüyle pazarlanmaması bu stratejinin ilk ayağıydı. Kimilerinin coşkuyla, kimilerinin de kaygıyla beklediği “siyasi çözüm” noktasındaysa hükümetin ne ciddi bir hazırlığı, ne de niyeti olduğu anlaşıldı sayılır. Bunun yerine, 22 Temmuz sonuçlarından cesaret alıp, siyasetin yerine “hizmet” i koyarak Kürtleri kazanmayı hedefliyorlar. Bu planın sınanacağı ilk ansa yerel seçimler olacak.
Bu gidişle alır
O zaman ilk soruyu sorabiliriz: AKP Diyarbakır’ı alabilir mi? Uzun zamandır bu sorunun cevabını arıyorum. Değişik yerlerde birbirlerinden farklı kişilerle yaptığım tartışmalardan sonra şöyle bir cevaba varmış durumdayım: Eğer süreç bugünkü gibi devam ederse AKP kesin alır. Ama yazı dizimizin başlığında da belirttiğimiz gibi, çok kritik bir dönemecin eşiğindeyiz. Yani her an, her şeyin olabileceği; fırsat ve risklerin eşit oranda mevcut olduğu; hata yapmanın ya da büyük sıçramalar yapmanın mümkün olduğu günlerden geçiyoruz. AKP çok büyük hatalar yapabilir, zor ama DTP çok ciddi açılımlara gidebilir. Böylesi bir durumda DTP Diyarbakır Belediyesi’ni koruyabilir; aksi takdirde devir teslim kaçınılmaz olacaktır. Çünkü:
1 DTP Diyarbakır’da pek iyi bir belediyecilik sergileyemedi. Son yıllardaki göçlerle birlikte iyice artan sorunlarla baş edebilmeleri için ne vizyonları, ne elemanları, ne de imkanları yeterliydi.
2 Kaldı ki DTP’liler belediyeleri halka hizmetten ziyade birer siyasi platform olarak kullandılar. Bu noktada Diyarbakır doğal olarak öne çıktı. DTP’liler Meclis’e girene kadar, bu hareketin siyasi temsilciliğini büyük ölçüde Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir yürüttü. Kürt hareketinin çokbaşlı yapısı, iç çekişmelerin epey sert olması vb. nedenlerle Baydemir bu temsil görevini layıkıyla yapamadı. Süper güçlere sahip olsaydı bile böylesine zor bir misyonun altından kalkabilmesi herhalde mümkün olmazdı.
3 AKP hükümeti, sağlık, eğitim, altyapı gibi alanlarda sunduğu hizmetlerde Güneydoğu’yu özel olarak gözetti ve bunun karşılığını 22 Temmuz’da aldı. Bu tür faaliyetlerin aralıksız sürdüğünü biliyoruz ve seçimler yaklaştıkça iyice artacaklarını tahmin edebiliriz.
4 Erdoğan, 2004 yerel seçimleri öncesi de partisinin birçok imkanını Diyarbakır için seferber etmişti. Bu sefer bunun birkaç kat fazlası bir yatırım yapacağı kesin.
5 AKP, DTP tabanının da oy verebileceği bir başkan adayı bulmakta hiç zorlanmayacaktır.
Kale düşerse?
Bütün bunları sıraladıktan sonra ikinci soruya geçebiliriz: AKP Diyarbakır’ı alırsa ne olur? Cevap çok kısa: Deprem olur.
Diyarbakır’ın sembolik önemi üzerine uzun uzun durmaya gerek yok. Baydemir’in tabiriyle “kale” düşerse Kürt sorununun akışı büyük ölçüde değişecektir. Öncelikle DTP (ya da o kapatılmışsa yerini alacak parti) iyice ıskartaya çıkar. Daha önemlisi PKK çok esaslı bir darbe yemiş olur.
Dolayısıyla örgüt, bu darbeyi önleyebilmek için kendince bazı önlemler almak yoluna gidecektir. Her şeye rağmen bu depremi engelleyemezse, o zaman onun etkilerini savuşturabilmek ya da en aza indirmek için, en iyi bildiği şeye, silaha, yani teröre başvurması şaşırtıcı olmayacaktır.
AKP’nin Diyarbakır’ı alması durumunda yaşanabilecekleri bir kâbus senaryosu gibi tasvir eden bir DTP’li bana aynen şunları söyledi:
“AKP Diyarbakır’ı alırsa inanılmaz kötü şeyler yaşanır. Söyleyin onlara, ne olur almasınlar!”
RUŞEN ÇAKIR / VATAN
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...