ATATÜRK ZAMANINDA AÇIKTI
"Ruhban Okulu laikliğe ters" dediler. Ama 1971'e kadar açıktı. Atatürk devrinde de açıktı.
ASIRLARDIR EKÜMENİKLİK VAR
6'ncı asırdan beri bu unvanı taşıyoruz, taşıyacağız. Bunda ısrarcıyım, feragat edemem.
PAPA ZİYARETİ BÜYÜK FIRSAT
Papa dünya çapında etkin. Türkiye'nin imajı ve dinler arası diyalog için büyük fırsat.
AB HIRİSTİYAN KULÜBÜ OLMASIN
Papa'ya Türkiye'nin AB'ye girmesi mesajını vereceğim. AB Hıristiyan Kulübü olmamalı.
TATSIZ ŞEYLER YAŞANMAMALI
Papa'ya karşı tatsız şeyler olursa, aralıkta Brüksel'de konuşulur.
"Altıncı asırdan beri bu unvanı taşıyoruz. Ekümenik sözünün siyasi bir içeriği yok. Benim ısrar ettiğim tek şey bu unvan. Bu unvandan asla feragat etmem. Heybeliada'daki Ruhban Okulu'nun açılmasına herhalde derin devlet izin vermiyor".
Ortodoks dünyasının en önemli lideri Fener Rum Patriği Bartholomeos'u, 1971'den beri kapalı olan Heybeliada Ruhban Okulu'nda ziyaret ettik. Aslında amacımız, Papa 16. Benediktus'un kritik gezisini tartışmaktı. Ama boş koridorları, boş sınıflarıyla "hayalet okul", ister istemez röportajın gidişatını değiştirdi. Faytonla "Papaz Okulu"na çıktığımızda, 66 yaşındaki Patrik'i bahçede yürüyüş yaparken bulduk. "Zayıflamışsınız" dedik. "Perhiz yapmıyorum ama günde 18 saat çalışıyorum. Ve stres" dedi. Önce öğrenci, ardından müdür yardımcısı olarak bu okulda 11 yılını geçirmiş. "Arı kovanı gibiyidi. Şimdi hayalet gibi. Burada olmak beni üzdü" dedi. On küsur yıldır tanıdığım Bartholomeos'un hayattaki en önemli gayelerinden biri, bu okulun açılması. O yüzden Papa'yla ilgili olması planlanan röportaj dönüp dolaşıp Ruhban Okulu konusuna geldi. Milli Eğitim bünyesinde papaz yetiştiren okul, 1971'den beri kapalı. Neden kapalı olduğu konusunda her kafadan ayrı bir ses çıkıyor Ankara'da. Röportajdan sonra Patrikle alelacele öğlen yemeği yiyip onun öğleden sonraki ayine yetişebilmesi için ada vapuruyla şehre döndük. Yemek sırasında, okulla ilgili kendisine verilen sözleri, yetkililerin ağzından duyduklarını anlattı. Daha sonra manşete çektiğimiz "Herhalde derin devlet istemiyor" sözü çıktı ağzından. Yaklaşık 20 asırlık bir geleneğin temsilcisi, çaresizlik içindeydi. "Bizi eritiyorlar. Buradan gitmemizi istiyorlar. Ama gitmeyeceğiz."
* ÖZAL YAŞASAYDI OKUL AÇILIRDI: Ben gençken burası arı kovanı gibiydi. Şimdi hayalet okul. Dışarıdaki Atatürk büstünde 'Hayatta en hakiki mürşit ilimdir' yazıyor. Ne olurdu burada kendini ilime adamış 100 öğrenci olsaydı. Bir Müslüman ülke için gurur kaynağı olurdu. Özal yaşasaydı, açardı. Patrikhanemizin restorasyonu için 47 yıldır verilmeyen izni bir imzayla halletti. Özal'ın bambaşka bir dünya vizyonu vardı. Ben de zaman zaman mezarına gidiyorum, çiçek götürüyorum.
* EKÜMENİKLİKTEN VAZGEÇMEM: Kilise idaresi kolay değil. Kuzey ve Güney Amerika, İngiltere, Almanya, Batı Avrupa, Yeni Zelanda, Kore ve Hong Kong kiliseleri bize bağlı. Ama ekümenik değiliz! Bizim için ekümenik problemi yoktur. Altıncı asırdan beri bu unvanı taşıyoruz. Bizans, Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde de bu unvanı taşıdık ve taşımaya devam edeceğiz. Vatandaş olarak her şeyi yapıyoruz. Aynı hakları istiyoruz. Ama olmuyor. Eritiliyoruz. Suriye'de bile Ortodoks bakan var. Burada Ermeni ya da Ortodoks bakan düşünebilir misiniz?
* LAİK DEVLETTE AYRIMCILIK: Laik devlette hiç ayrımcılık olmamalıydı. Ancak laik devlette din ayrımcılığı var. Bu büyük bir tezat. Bu okul laikliğe ters dediler. Peki 1923'den 71'e kadar nasıl açıktı? Lozan'a göre okulun açık olması lazım. Lozan'a aykırı olsa kapatılırdı. Bu okul Atatürk döneminde de açıktı.
* AKP'DEN ÜMİTLİYDİM: Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, bana "Bu okulu 24 saatte açarım" demişti. Sayın Çelik "Hukuki engel yok" dedi. Ama ortada siyasi irade yok. AKP hükümeti ilk geldiğinde ümitliydik. Güzel sinyaller verdi. Dine saygılı bir parti diye ümitlendik, o zaman bize de saygı olur, ruhban okuluna sıcak bakar diye ümitlendik. (AK Parti'de 'imam hatip konusunda bir açılım yapmadan ruhban okulunu açamayız' yolundaki eğilim hatırlatıldığında) Müslümanlar ilahiyat okumak istiyorlarsa, 24 ilahiyat fakültesi var. Biz nerede okuyacağız? Selanik ya da başka yerlere gönderiyoruz gençleri, 10 taneden biri geri geliyor. Ben geleceğin personelini nerede hazırlayacağım? Nerede din adamı yetiştireceğiz? Gökten zembille mi inecek?
* PATRİKHANE GİTSİN İSTİYORLAR: Bu demektir ki Türkiye, patrikhaneyi kapatmak istiyor. Kadromuz yok. Eğitim imkanı yok. Metropolitler 70-80 yaşında. Nüfusumuz azaldı. Yunanistan'dan yardımcı olsun diye genç arkadaşlar çağırdık. İkamet izni alamadık. Bu çözüm mü? Basbayağı bizi istemiyorlar. Biz nasıl ayakta kalacağız?
* BEN ATİNA'DAN SORUMLU DEĞİLİM: Devlet kendi öz vatandaşlarına eziyet çektiriyor. Devlet babadan hakkımızı istiyoruz. Kıbrıs diyorlar, Batı Trakya meselesi diyorlar. Ben kendi haklarımı istiyorum devletten. Başbakan'la görüşmemizde, Atina'da cami açılmasını gündeme getirdi. Ben de açılması gerektiğini düşünüyorum. Ama burada benim kabahatim ne? Ben bir Türk vatandaşı olarak nasıl Atina'dan sorumlu olabilirim.
* BURALARDAN GİTMEYİZ: Gitmeyiz. Biz 17 asırdır buradayız. Ve burası Ortodoks aleminin merkezi. Ortadoks dünyasının en önemli makamlarının Tük topraklarında olması bir nimettir. İstanbul medeniyetler beşiğidir diyoruz. İstanbul için önemli değil mi? Bize daha büyük saygı lazım.
Vatikan ile Fener birleşir mi?
Patrik Bartholomeos'a, Vatikan'ın uzun yıllardır Fener'e yönelik yaptığı "Hadi iki kiliseyi birleştirelim" teklifini soruyoruz. Bu ne kurumsal, ne de teolojik açıdan kolay değil. 11'inci yüzyılda başlayan bölünme, Haçlı Seferleri ile iyice perçinlendi. Bartholomeos'un cevabı şu oldu: "Bizde istiyoruz ama bazı şartlar var. En önemlisi Papa'nın tanrının elçisi olduğunu (primacy) kabul etmiyoruz. Hıristiyan Kilisesi üzerindeki hükümranlığını kabul etmiyoruz. Bize göre birinci episkopostur. Her zaman bütün Hıristiyanlığın birinci episkopusu sayarız ama tanrının elçisi olduğu (primacy) ve Mesih İsa'nın halefi olduğunu düşünmüyoruz.
Patrik Bartholomeos'a, Vatikan'ın uzun yıllardır Fener'e yönelik yaptığı "Hadi iki kiliseyi birleştirelim" teklifini soruyoruz. Bu ne kurumsal, ne de teolojik açıdan kolay değil. 11'inci yüzyılda başlayan bölünme, Haçlı Seferleri ile iyice perçinlendi. Bartholomeos'un cevabı şu oldu: "Bizde istiyoruz ama bazı şartlar var. En önemlisi Papa'nın tanrının elçisi olduğunu (primacy) kabul etmiyoruz. Hıristiyan Kilisesi üzerindeki hükümranlığını kabul etmiyoruz. Bize göre birinci episkopostur. Her zaman bütün Hıristiyanlığın birinci episkopusu sayarız ama tanrının elçisi olduğu (primacy) ve Mesih İsa'nın halefi olduğunu düşünmüyoruz..
ÖZGÜRLİKLER YARIM
Peki din özgürlüğü? "Bu anlattıklarımdan sonra Türkiye'de dini özgürlüklerin tam olmadığını söyleyebiliriz. Yarısı var. Ben prensip olarak herkesin dinine saygılıyım. Müslümanlar, Hıristiyanlar, karşılıklı saygı ve anlayış içinde olmalı. Aşırılıktan hepimiz zarar görürüz. Birbirimizi daha iyi tanımalıyız. Din insanları birleştiren bir unsur. Din bir yanda kaba kuvvet diğer yanda
Barthholomeos'a Papa'ya ne diyeceğini sorunca şu cevabı veriyor: Papa ziyareti çok önemli. Türkiye'nin imajı ve dinler arasındaki diyalog için büyük bir fırsat. Kendisiyle başbaşa görüştüğümde Türkiye'nin AB'ye girmesi gerektiği mesajını vereceğim. Türkiye Müslüman ülke olarak AB üye olması yanlış değil çünkü bu karşılıklı zenginlik getirecektir. AB Hıristiyan Kulübü kalmamalı.
* PAPA GEZİSİ İMAJ ZEDELEMESİN: Papa'yı istemeyenler var. Bunlar düşüncelerini açıkça ifade etmekten çekinmiyor. Ama Türkiye Cumhuriyeti devleti istemiyoruz demedi. Ve eminim, geldiğinde Türk halkının misafirperverliğini gösterecek. Papa istenmeyen adam olmayacak. Bu Papa, alim sıfatıyla dünya çapında etkin. Önemsenmeyecek bir şahsiyet değil. Bu geziden faydalanmalıyız. Kötü kullanılırsa, Türkiye'nin imajı açısından zararlı olur. AB'ye üye olmak isterken, böyle bir imajdan kaçınmalıyız.
BRÜKSEL'DE ETKİSİ OLUR: Papa bütün Katolik ülkelerinde etkili. Vatikan 'biz AB üyesi değiliz' diyor. Ama herkes biliyor ki, Katolik devlet adamları üzerinde etkileri var. Menfi ya da müspet, küçümsenmeyecek siyasi otoriteleri var. Psikolojik olarak tatsız şeyler olursa tabii ki Brüksel'de Aralık'ta konuşulur. Resmi olmasa bile kendi aralarında konuşurlar.
SABAH
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |