Yazdıklarınız, arkasında duramayacağınız şeylerse, neden yazdınız? Eğer böyle değilse, efelenmelerden dolayı bu kadar kolay geri adım atmak, nasıl bir omurga eksikliğidir?
Can Dündar Milliyet gazetesindeki köşesinde “9 Ekim'de bu sütunda "Avcı" başlıklı bir yazıyla Ufuk Güldemir'den söz ettim. Kendimi en iyi bilerek ve yüreğimden yüzde yüz emin olarak diyebilirim ki en ufak bir art niyet gütmedim; dostlukla, vefayla, şükranla, içtenlikle yazdım. Sevmediğim bir "hobi"yi, sevdiğim birine yakıştıramadığımı karaladım, kendimce özenli bir üslupla... Buna onca alınacağını, bana gönül koyacağını, dahası öfkeli satırlarla canımı yakacağını düşünemedim. Düşünsem, yazmazdım. Zor gününde onu kırmazdım.
Niyetim bu olmasa da, istemeden onu üzdüğüm için pişmanım. Dilerim bu satırlar kızgınlığını gidermeye kapı açar.” diye yazdı.
Sanırız bu omurgayla Can Dündar her zaman yaptığını yapmaya, yani konusu olan herkesi övmeye devam etmeli. Daha tehlikesiz, daha rafine daha güvenli. Övgüler düz, hayranlığını belirt, alkışlan ve yoluna devam et. Zora gelmeye ne gerek var? Hele yazdığınız bir yazının arkasında duramayacak, “Üzdüysem özür dilerim ama yazımın arkasındayım” diyecek kadar cesaretiniz yoksa.
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...