Bir sonraki tavşanı görelim
Bir kanalda karşılaştığım eski siyasetçilerden Hüsamettin Cindoruk'a, reklâm arasında, “Bu akşam da şapkanızdan tavşan çıkacak mı?” diye sordum, olumsuzca başını salladı.
Aaa, bir de ne göreyim, söz sırası kendisine geldiğinde, bir değil iki tavşan birden çıkarıverdi: Başbakanın aday adını açıklaması sonrası Ak Parti milletvekillerinin ayağa kalkıp alkışlaması grup kararı sayılırmış… Abdullah Gül adaylığını kendisi koymuş, oysa cumhurbaşkanı olacak kişi başkaları tarafından aday gösterilirmiş…
İki savın da yanlışlığı programda belli oldu, ama Hüsamettin Bey şapkasından iki tavşan çıkardığı için mutluydu…
Benim şu sıralarda cevabını müthiş merak ettiğim soru şu: Anayasanın ve TBMM İçtüzüğünün cumhurbaşkanı seçimiyle ilgili maddelerini kotaranlar, daha en baştan, “Zamanı geldiğinde kullanırız” düşüncesiyle mi oturum açılırken 367 üyenin hazır bulunması gerektiğini düşündürecek biçimde kaleme aldılar o maddeleri? Yoksa vaktiyle mâsumâne düşüncelerle kaleme alınmış bir metinden o anlam şimdi mi çıkartılıyor?
“Sabih Kanadoğlu cezacıdır, anayasa hukuku onun alanı değildir” dedi bir bilen ve ekledi:
“Aldığım duyum doğruysa, onun dikkatini bu konuya çeken, bayağı yukarılardan bir isimmiş…” 367 konusunu gündeme ilk taşıyan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından emekli Sabih Kanadoğlu'ydu… Anayasa hukuku kitaplarında onun yorumunu destekleyen bir yaklaşım yok; tek bir hukukçu kitabının ilk baskısında böyle bir yorum yapmış, o da 1980 öncesi dönemle ilgili… Sizin anlayacağınız, seçimi tıkayan “367 şart” yorumu taze bir hukukî mütalaa…
Devletimizin ne kadar güçlü olduğunu hep birlikte bir kez daha görüyoruz… At alıştığı sahibinden başkası sırtına binmek isterse huysuzlanır, yerinde duramaz ve üstündekini kabul etmez ya; bizim devlet de öyle işte, alıştığından biraz farklı biri cumhurbaşkanı olacak diye olmadık huysuzluklar yapıyor…
İlgilidir ilgisizdir bilemem elbette, ama bir başka alana daha yayılıyor huysuzluk… Aday açıklandığı gün adamın biri İstanbul'dan gelip YÖK Başkanını öldürmeye kalktı. YÖK binasını Dingo'nun ahırı sanıyor olmalı ki, elinde silâhıyla içeri girmeye kalkıştığı görüntüsü güvenlik kameraları tarafından tespit edildi, altı saat sonra da enselendi adam… Peki de sonra tam üç saat boyunca o eylemden neden kimsenin haberi olmadı?
“Haberi olmuştur da duyurmak istememiştir polis” dediğimde, bir haber televizyonu yönetmeni, “Yanılıyorsun” tepkisini verdi. Haberi ekrana ilk onlar taşımış, dakika geçmemiş, Ankara Emniyeti'nden arayıp olayla ilgili bilgi edinmeye çalışmışlar… Polisin üç saat boyu haberdar olmadığı polisiye bir olay…
Bu tür olayların olduğu akşamlar, Kanal-7 'Haber Saati'ne çıktığımda yüzümün kızardığını sizler de fark ediyorsunuzdur. Erhan Çelik, bana dönüp, “Sizin çok önceden beklediğinizi söylediğiniz türden bir olay, değil mi?” diye sorduğunda kızarıyor yüzüm… Evet, aylar öncesinden başlayarak, hem de kimbilir kaç kez, “Cumhurbaşkanlığı seçimine giden yolda rahatsız edici olaylarla, kışkırtıcı eylemlerle karşılaşılacak, siyasî suikastlar, saldırılar yaşanacak” dedim, yazdım da… Çok mu olağanüstü bir öngörüde bulundum, kehanet sayılacak bir söz mü bu söylediğim? Hayır…
Tek tesellim, bu işleri kim/ler yapıyorsa, ellerindeki 'profesyonel suikastçı' stokunun tükenmiş olması… YÖK'e saldıran adam ve arkadaşları her şeyi ellerine yüzlerine bulaştırdılar işte… Adam YÖK kapısından içeri giremeyeceğini anlayınca acemice havaya ateş edip kaçtı; hem de kapıdaki korumalara bile 'suikast' amacıyla oraya geldiğini belli etme fırsatı bulamadan… Onları oraya gönderenler, ses çıkmayınca, ortalığı ayağa kaldırmakta üç saat geciktiler…
Bu yazıya oturduğumda “Genelkurmay'a meczup saldırısı” haberi gözüme ilişti. Bu da gecikmeli bir haber; eylem önceki akşam gerçekleştiği halde, ajans dün sabahın erken saatlerinde servise koymuş:
“Meczup olduğu belirtilen bir kişi, Genelkurmay Başkanlığı karargâhına demir parmaklıkları aşarak girmek istedi. (..) Genelkurmay Başkanlığı'nın Başbakanlık tarafındaki demirli parmaklıklarını aşarak bahçeye giren bir meczup güvenlik tarafından enterne edilerek polise teslim edildi. Nöbetçiler tarafından etkisiz hale getirilen ve silahı bulunmayan saldırganın, eylemini, Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt'ın karargâhtan çıkışından yarım saat önce, saat 17.30 civarında, gerçekleştirdiği öğrenildi. Ayağında ayakkabıları bulunmayan şahsın elinde bir mektup bulunduğu belirtildi.”
Baldırı çıplak meczuplar ve işsiz-güçsüz amatörler ortalığı ayağa kaldırmak için yeterli değil…
Bir sonraki 'tavşan' lütfen…
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|
Bunlar da ilginizi çekebilir...