Tuhaf bir dünya... Tuhaf ilişkiler... Hanidir Ergun yazıyor. Ergun Babahan... Niçin bazı meslektaşların POAŞ konusunda sus pus olduklarını soruyor.
Yazdıkları o kadar ağır ve incitici ki, insanın Medya Towers’ta genel yayın yönetmeni olup, ‘Lanet olsun bu mesleğe, lanet olsun böyle gazeteciliğe’ deyip inzivaya çekilesi yahut Leonard Cohen gibi bir manastıra kapanası, hatta ölünceye kadar orada kalası geliyor.
Hiç de değmediği halde ben bile inciniyorum o yazılanlardan.
Mesleğin bir yüzünü gösterdiği için belki de... ‘Neden kendimi onlardan biri gibi görmüyorum?’ yargısını güçlendirdiği için... Neden gazeteciliğin artık muteber bir meslek sayılmadığını kanıtladığı için... Şu için, bu için...
Doğrusu, kalbi olan herkes incinir.
Demek ki, mesleğin ‘kalemini kır ama satma’ dönemi, ‘sarı benzin kartı’ dönemine elverdi.
İyi de oldu aslında.
Kim ne kadar gazeteci, ortaya çıkmış oldu. Bir nevi turnusol kağıdı işlevi...
Kaç gündür bekliyorum; benim yazdıklarımı ciddiye almayan, ciddiye almayarak bir tür ‘cezalandırma’ yolunu seçen ve bunu da başarıyla uygulayan Ertuğrul Özkök, Ergun’un iddialarına nasıl yanıt verecek diye...
Mesela ne diyor Ergun?
Şöyle diyor: ‘Vural Akışık emir buyuruyor, Referans’ından Hürriyet’ine, Milliyet’inden Radikal’ine, sağcısından solcusuna kadar bir sürü yazar ve yönetici koşa koşa gidiyor. İstasyonların patronu gazetecileri ‘brief’ ediyor. Sonra başyazarından başlayarak sipariş yazılar yazmaya başlıyorlar. Bir çıkıp ‘Bizim benzinimiz iyidir’ diye reklam yapmadıkları kaldı. Yakışıyor mu koca koca gazetecilerin siparişle yorum ‘pompalaması.’ Sonuçta insanın kafası karışıyor, kimler POAŞ’ta çalışıyor, kimler 212’ye tabi gazeteci diye.’
Bunu ben de merak ediyorum.
Bazı renkli gazetelerin (isimleri lazım değil), POAŞ’ın tuhaf vergi kaybını niçin haber yapmadıklarını da merak ediyorum.
POAŞ, 1999 yılında 39 trilyon lira kurumlar vergisi ödemişti.
Kurum el değiştirdikten sonra bir şeyler oldu.
Mesela şöyle bir şeyler oldu:
1999 yılında 93 trilyon lira kár etmişti, 39 trilyon lira vergi ödedi.
2005 yılında 306 trilyon lira kár etti, ama ‘sıfır vergi’ ödedi.
Bu nasıl oluyor?
Bazen ‘teslis’le ‘testis’i karıştırsa da her konuda fikri olan Ertuğrul Özkök bunu bize açıklayabilir mi? Ekonomi servisine bu konuda bir haber yaptırabilir mi?
Peki sen ne diyorsun Mehmet Yakup Yılmaz?
Hiç arkalara gizlenme, görüyorum seni... ‘Her gün önemlidir’ şeklinde filozofik yazılar yazıyorsun, gözündeki Medya Towers merteğini görmeden Zemzem Towers etiketiyle kafa buluyorsun, ‘Bu Başbakan’ın üslubu da neden böyle kaba?’ şeklinde nezaheti kendinden menkul öğütler veriyorsun da, bu konuda tek kelime yazmıyorsun.
Neden?
Haa, diyebilirsiniz ki, ‘Hiçbir gazeteci çalıştığı kurum aleyhinde yazamaz, kendi patronunun açıklarını görmez. Sonuçta, ekmek yediği kapı...’
Doğrudur.
Bu konuda medyada her zaman karşılıklı bir anlayış, yazıya dökülmemiş bir mutabakat vardır.
İyi de, bunu, başkalarının patronuyla ilgili asıp keserken (Turgay Ciner ve Hayyam Garipoğlu örneğin), elinde 500 milyon dolarlık çekle TMSF kapılarına dayanırken düşünecektin.
Biz de bu suskunluğu anlayışla karşılayacaktık...
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |