E-posta :
  Şifre :
    ► Üye olmak istiyorum
    ► Şifremi Unuttum

EKONOMİSTLER KRİZE KARŞI UYARDI: TÜRKİYE PAKET HAZIRLAMAKTA GECİKİYOR! 

Akademisyen ve ekonomistler şiddetlenerek hızla Türkiye’ye doğru yaklaşan krize karşı ABD, Avrupa ve Çin gibi önlem alınmasını istiyor. Duayenlere göre adı canlandırma paketi olmasa da acilen önlem lazım.

14.11.2008 - 08:56
EKONOMİSTLER KRİZE KARŞI UYARDI: TÜRKİYE PAKET HAZIRLAMAKTA GECİKİYOR!

ABD’de başlayıp Avrupa’ya, ardından da gelişmekte olan Asya ülkelerine yayılan kriz, tahminlere göre 2009 yılında hızlanarak devam edecek. ABD, Avrupa ülkeleri ve Çin’in önlem paketleri açıkladığı son bir ayda hükümetin hiçbir önlem almayıp Türkiye’nin hâlâ ‘güvenli bir liman’ olduğunu vurgulaması ekonomistlerden tepki alıyor. Akademisyenler geç kalınmasına rağmen acilen bir kriz planı yapılması gerektiğini söylüyor.

Etkilemez demişlerdi
ABD kaynaklı mortgage kriziyle mali piyasalarda kendini gösteren küresel ekonomik dalga, 15 Eylül’de iflasını açıklayan ABD yatırım bankası Lehman Brothers sarsıntısıyla derinleşerek, dünyaya yayılmaya başladı. ABD’li finans devinin batışını, yine başta ABD olmak üzere, Avrupa’dan da birçok finans kuruluşu izledi. ‘Kriz etkilemez’ diye düşünülen Çin ve Rusya gibi gelişmekte olan ülkeler bile kasırgaya yakalandı.

Domino etkisi
Krizin mağduru ve sorumlusu ABD, tedirgin piyasaları yatıştırmak için büyük bir adım atarak 700 milyar dolarlık kurtarma paketi oluşturdu. İlk olarak ülkedeki finans şirketlerine 250 milyar dolar sermaye yardımı yapmaya başladı. ABD ayrıca ABD Mevduat Sigorta Şirketi’nin (FDIC) garantisiz banka borçlarını, faizsiz mevduatı ve bordro hesaplarını garanti edeceğini açıkladı.
Kurtarma paketi 700 milyar dolarlık harcama yetkisinin yanı sıra yaklaşık 150 milyar dolarlık bir vergi indirimini de beraberinde getiriyor. Böylece ABD kurtarma planının mali boyutu toplam 850 milyar dolara ulaşıyor. Bu arada dün de tüketicinin eğitim ve taşıt kredisi alabilmesi için banka dışı kredi kuruluşlarının da destekleneceği açıklandı. Bankaların borç vermeyi büyük ölçüde durdurmasının ardından çoğu gelişmiş ülke ekonomisinin gelecek yıl küçülmesi beklenirken, Çin gibi yeni yükselen güçler de kredi krizinin yarattığı domino etkisiyle mücadele ediyor.

G20 karar aldı Dünyanın en büyük dördüncü ekonomisi Çin’in ise geçtiğimiz hafta 2010 yılına kadar ağırlıklı olarak altyapı ve sosyal projelerde kullanılmak üzere 4 trilyon yuan (586 milyar dolar) kamu harcaması yapacağı açıklandı.
Hükümet ayrıca orta seviyede gevşek bir para politikası uygulanacağını açıkladı ki bu daha fazla faiz indirimi olabileceği anlamına geliyor. Çin, eylül ortasından bu yana faizlerini üç kez indirmişti. Dünya ekonomisinin yüzde 90’ını temsil eden G20 ülkelerinin maliye bakanları ve merkez bankaları da kredi krizinin olumsuz etkilerine karşı durmak için gereken bütün önlemleri alacaklarını belirtti.

Türkiye ne yapmalı?
Türkiye ise dünyadaki telaşa rağmen hiçbir şey yokmuş gibi davranıyor. Ülkenin en önemli ekonomist ve akademisyenleri zaman kaybetmeden, ismi paket olmasa da acilen bir plan oluşturulması gerektiğini söylüyor. Ekonomistlerin ortak görüşü IMF ile anlaşma ve KOBİ’ler için bazı devlet kaynaklarını kredilere teminat göstermek. Hükümetin ABD gibi finans sistemine yardım etmesinin gereksiz olduğunu, bankaların zaten 2001 krizinden bu yana güçlendiğini ifade eden ekonomistler, iş dünyası ile finans kesimi arasında bağı güçlendirmesi gerektiğini belirtiyor.

‘Sektörel yardım yapın’
Ayrıca reel sektör için vergilerin azaltılması ve bürokrasinin azaltılması önerileri geliyor. İhracatın ve ekonominin lokomotifi olan inşaat ve otomotive de döviz girdisi için destek verilmesi gerektiği söyleniyor.
Akademisyen ve ekonomistlere Türkiye’nin ekonomiyi canlandırma paketine ihtiyacı var mı diye sorduk. Ekonominin uzmanları, şu önerilerde bulundu:

‘Gurbetçilerin dövizi kullanılmalı’
Uğur Gürses (Radikal ekonomi yazarı): Olayın üç boyutu var. ABD’nin paketi biraz farklı. Mali sistemi kurtarmaya yönelik birşey. O çökerse ekonomi çökecek diye düşünüyorlardı. Çin ise ekonomiyi canlandıracak uyarıcı bir paket hazırlıyor. Türkiye’de ise her ikisine de ihtiyaç var. Merkez Bankası’nda yurtdışında çalışan işçilerin 10 milyar avroluk döviz mevduatı var. Bu para Ziraat Bankası’na devredilmeli ve sisteme yansımalı. Bu para finansal sisteme likidite enjektesi olacak.
İkinci olarak mahalli idareler ve yerel yönetimler bütçesinde 5 milyar YTL’lik artış var. Bu ödenek reel sektöre destek paketi olarak kullanılmalı. Reel sektör çeşitli yerlerden kredi kullanıyor. Zorda olanlara ayrı bir reel sektörü destekleme ajansı kurulabilir. Bunun üzerinden zorda olanların borçlarının yenilenmesi için ajans destek sağlayabilir. Ancak bu siyasi bir karardır.
Son olarak dışarıda yapılması gerekenler var. Türkiye Merkez Bankası ABD Merkez Bankası Fed’e gidip 30 milyar dolarlık SWAP imkânı sağlayabilir. Hükümet Uluslararası Para Fonu (IMF) ile anlaşıp 20 milyar dolar da alabilir. Bu rakamlar döviz likiditesi açısından gelecek için çok önemli.

‘Korkunun ecele faydası yok’
Korkmaz İlkorur (Radikal yazarı): Canlandırma paketi deyince Türkiye’de büyümeye yönelik bir sorunu konuşuyoruz demektir. Elbette Türkiye’nin büyümeye ihtiyacı var. Mevcut durumda gerileme söz konusu olduğuna göre büyümeyi kışkırtıcı bir pakete ihtiyaç var. Türkiye 30-40 yıldır sürekli IMF paketleriyle yaşadığı için çok siyah ya da beyaz ekonomi poltikalarını takip etti. O da enflasyona endeksli olduğu için enflasyonda azma tehlikesi varsa büyüme kısılmış oldu. Yine bu ikilemi yaşıyoruz. Büyümeyi teşvik edici paketle ortaya çıkarsak enflasyonu azdırırız diyenler olacak. Ben buna karşıyım. Mevcut durumda büyümeyi teşvik edici paket ya da önlem alınmalı. Bunun enflasyonist politika aracıyla olması gerekmez. Yani faizleri düşürmek daha geniş bir para politikası takip etmek illaki enflasyona yol açacak diye bir şeyi ben kabullenmiyorum. Türkiye’de ancak dışarıdan para gelirse büyünür diye bir mit de var. Bu bir yere kadar doğrudur. Şarttır ama yeterli şart değildir. Öte yandan bütçe genişlemesi yapılınca da çarpan etkisi fazla olmayan yerlere gidiyor. Prodaktivitesi olan genişlemeyi yapabilirseniz bunun da bu ortamda tehlikesi yok. Enflasyona karşı alacağımız her türlü tedbir enflasyonun tersinde deflasyon tehlikesini de beraberinde getirebilir. Yapılacak şey özel sektörün yaratıcılığını sağlayacak tedbirler almak. Büyüme için Türkiye’nin uzun süredir yapmadığı şeyler var. Yapısal refarmları yapıyor gibi görünüyor ama hiçbir şey yapılmıyor. Emek piyasalarındaki katılıklar sendika hareketi yavaşlamasına rağmen çok ciddi boyutta. Herkes mal ve hizmet akımlarından pay almak için her şeyi yaparken emek piyasalarındaki katılıkları azaltmadan yapamazsınız. Ürün piyasalarında da katılıklar var. Dünya rekabet endeksinde gerilerdeyiz. İş yapma endeksinde yine öyle. Türkiye’nin bir pakete ihtiyacı var. Taklitçilikle olacak birşey değil. Neye ihtiyaç var buna bakacağız. Esnek para politikası gerektiğine inanıyorum. Faizleri düşürülmüyor çünkü üç kuruş döviz gelmez diye korkuluyor. Ama korkunun ecele faydası yok. Yanlıştan dönülmeli. Onun için IMF mührü çok önemli. Yapılması gerekenler terzi işi olmalı. Bu paket politika geliştirmesi açısından Türkiye için bir fırsat.

‘Yeni politika gerekiyor’
Prof. Dr. Asaf Savaş Akat (Bilgi Üniversitesi Ekonomi Profesörü): Olayı teşvik paketi olarak koymak yanlış olur. Türkiye’nin önce küresel mali kriz ve küresel resesyon karşısında maliye ve para politikası opsiyonlarını ve bunların içerdiği açmazları hızla tartışması ve değerledirmesi gerekir.
Özellikle reel kesime verilecek teşvik, maliye veya para politikasından vazgeçilmesiyle mümkün olur. Kime vereceğimizi tartışmadan önce ne kadar verebileceğimizi ve ne vermemiz gerektiğini tartışmamız lazım. Daha genel bir yeni maliye ve para politikası koşullarının oluşturulmasına bakılmalı. Ben IMF ile anlaşmaya hiçbir zaman çok sıcak bakmadım. Anlaşma taleplerinin de gerçekçi olduğunu düşünmedim. Anlaşmanın yararı olacağını da fazla düşünmüyorum. Kemal Derviş’in anlaşmasından sonra 2004 yılında IMF ile yeni anlaşmaya karşı çıktım. O zaman yapmayın demiştim, şimdi haklı çıktığım görünüyor. O zaman yeni program yapılmasaydı şimdi anlaşma yapmayı konuşmaya bile gerek kalmazdı.

‘Merkez faiz indirmeli’
Dr. Mahfi Eğilmez (İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde Ekonomi Politikası dersleri veriyor, Radikal yazarı): Bu konuyu üretim ve tüketim olmak üzere iki bölüm olarak düşünmeli. Üretimde finansman ve reel sektör olmak üzere iki sektör var. Tüketimde ise tüketici ve finansman unsurları var. Finansman sektörü kredi imkânı sunuyor. Böyle bir canlandırma paketini finansman, tüketici ve reel sektör olmak üzere üç bölümlü çarkı düşünerek yapmak lazım. ABD’de finans için bir yardım paketi açıklandı. Sanayi için henüz yapmadılar ama planlıyorlar otomotiv için. Bir yandan da tüketicilere birtakım imkânlar sağlamaya çalışıyorlar. Talep canlanmazsa yapılacak bir şey yok. Bizde de buna benzer bir pakete ihtiyaç var.
Mali disiplini biraz gevşetmek uğruna biraz sanayiye destek olunmalı. Finansman kısmında bankaların pek sorunu yok gibi görünüyor. Vergileri düşürmek lazım. Zam yapmamak, yapılan doğalgaz zammını da geri almak lazım. Merkez Bankası’nın faiz indirimine giderek tüketiciye giden faizi düşürmesi gerekiyor.

‘Önce sorunlar belirlenmeli’
Prof. Dr. Güngör Uras (Ekonomi yazarı): Yaklaşmakta olan krizden çıkış için her şeyden önce Türkiye’nin bir ekonomi programına ihtiyacı var. Bir paketten önce yapılacak programla sorunların hangi kesimde olduğu belirlenmeli diye düşünüyorum. Daha sonra ona göre yapılması gereken finansman koşulları gündeme gelmelidir.

‘KOBİ’ler zorlanacak’
Doç. Dr. Metin Ercan (Boğaziçi Üniversitesi İktisat Fakültesi Öğretim Üyesi, Radikal yazarı):
ABD’deki yardım paketi mali kriz problemi içindi. Çin’de ise reel sektör ön planda. Türkiye’de mali değil ama reel sektörde ciddi problem yaşanabilir. Önceden hamle yapmak yararlı olur. Çin altyapıya önem veriyor. Sabit yatırımları artırıyor. Yüzde 12 büyüyorsa yüzde 4-6’sı sabit yatırımlardan geliyor. Türkiye’de büyümede ciddi sorun yaşanacak. Bizim de böyle bir projeye ihtiyacımız var. Altyapı, demiryolu, karayolları, inşaat gibi sektörlere yatırım yapılabilir. Bunun fonlamasını da yapmak lazım. Büyük şirketler kendini kurtaracak durumda ama KOBİ’lerde büyük sorun olabilir. Ezbere değil ama karşılığında fon da açılmalı. Mali sektörümüz ise sağlam durumda. Ama reel sektörün ciddi yardıma ihtiyacı var.

‘En kötüye göre tedbir almalıyız’
Prof. Dr. Güven Sak (TEPAV Direktörü, TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Rektör Yardımcısı):
Mali piyasalardan doğan ekonomik dalgalanma bize doğru geldi. Altı ay içinde ciddi olarak hissetmeye başlayacağız. Türkiye’nin şimdiden o günlere hazırlık yapması gerekiyor. Yakında bizim de ABD ve Çin’in açıkladığı gibi ekonomiyi canlandırma paketine ihtiyacımız olacak. Bu nedenle Türkiye de bir an önce kendi şartlarına uygun paketini tasarlamalı. Aslında tüm dünyayı etkisi altına alan bu krize yine küresel tedbirler lazım. Bu şekilde belki dalganın şiddeti bize ulaşmadan kontrol altına alınabilir. Ama böyle devam ederse bir yılı bulmadan bize de gelecek. Ancak, Türkiye’nin kurtarma paketi sadece finans, reel sektör ya da tüketiciye yönelik değil, hepsini içine alan komplike bir paket olmalı. Yoksa sadece reel sektörü kurtarmaya yönelirse tüketici ne yapacak? Bunun için mutlaka maliyetleri azaltmalıyız. Türkiye 2009 bütçesini krize göre düzenlemeli. En kötü senaryoya göre şimdiden tedbirlerimizi oluşturmalıyız. Ayrıca IMF ile de bir an önce anlaşmaya varılmalı, geç bile kalındı. Ancak IMF artık eski IMF değil, herkes bu yeni hale alışmaya çalışıyor. Biz de öyle yapacağız. Ne kadar geciktirirsek anlaşmayı, maliyeti o kadar artar. Zaten anlaşacağız bu belli bir şey, boşu boşuna zamanı uzatmayalım.

‘Pakete ihtiyacımız var’
Ali Ağaoğlu (Ekonomi yazarı):
Böyle bir pakete her zaman ihtiyaç var. Ancak paket için de kaynak gerekiyor. Bu kaynak bütçe açığı verilerek temin edilir. Ama bize daha sonra yüksek faizle geri dönebilir. Böyle bir paket hazırlanırsa para balık tutmayı öğreteceğimiz insanlara verilmeli. Özellikle ihracata yönelik ve üretime yönelik olanlara verilmeli. Tüketimde kısa süreli iyileşmelerin uzun vadede faydası olmaz. Alınacak önlemler otomotiv ve tekstil gibi ihracata yönelik sektörleri rahatlatmaya yönelik olmalı. Ekonomide katma değer sağlanacak alanlar bunlardır.
Ayrıca KOBİ ve bankacılık sisteminde gerginliği azaltacak önlemler alınmalı. Banka ve şirketler arasındaki kredi ilişkileri şu an gerildi hatta sertleşmeye doğru gidiyor. Bunu yumuşatacak önlemler alınmalı. Aracılık maliyetleri azaltılmalı ve gereksiz vergiler ortadan kaldırılmalı.
Öte yandan IMF ile anlaşmada çok geç kalındı. Gelecek para fayda sağlamaz ama bunun bize sağladığı itibar önemli. Bunun sayesinde yurtdışında daha az riskli olarak algılanacağız. Bankaların yurtdışından aldığı para hem ucuzlayacak hem de daha uzun vadeli olacak.

‘Önlemler kullanılmasa da hazır olsun, her an gerekebilir’
Prof. Dr. Fatih Özatay (TOBB-ETÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı, Radikal yazarı):
Yapılması gereken ilk şey bize benzer ülkelerin aldıkları kararların Türkiye açısından aleyhli durum oluşturmamasına dikkat etmek. Bazı gerekli yasal hazırlıkların yapılması gerekiyor. Mesela mevduata güvence verilmesi ve gerekirse bankalara sermaye enjeksiyonu yapılması gibi. Şimdi yapılmasa da bunlar hazır olsun ve kamuoyuna açıklansın. Her an gerekebilir.
Ama diğer taraftan 2009’da büyüme hızımız düşecek, hatta negatif olma ihtimali yüksek. İşsizlik de artacak. Bunlara karşı önlem alınması gerekiyor. Yasal hazırlıklar mali sistemde karışıklık çıkarsa önlemek için. Ama şu an böyle bir şey yok. Tabii ki tsunami büyürse hazır olalım. Bu olsa da olmasa da 2009 kötü geçecek Türkiye için. Birkaç kanalda olacak. Biri dışarıdan gelecek kredi kanalının azalmasıyla olacak. Bankaların dışarıdan temin edeceği kredi miktarı azalacak. Bizim bankalar şirketlere daha az kredi açacak. Mallara olan talep azalacak. Belirsizlik ortamında insanlar yatırımlarını erteleyecek. Özellikle büyük harcamalar ertelenecek. Bunlara karşı ne yapılabilir. Temel ilke olağanüstü dönemden geçtiğimiz için olağanüstü önlemler almak olmalı. Sorunlardan biri olan dışarıdan kaynak miktarını artırmak için IMF ile anlaşma yapmak gerekiyor.
Merkez Bankası’nın bilançosunda yurtdışında çalışan işçilerin mevduatları bulunuyor. Bunların krediye dönüştürülebilir hale gelmesi gerekiyor. Mevduatlarda bankalar zorunlu karşılık tutuyor, bunlar azalabilir. Türk Lirası zorunlu karşılıklar da azaltılabilir. Bütçeden kaynak aktarılarak bir fon oluşturulabilir, bu fon şirketlere kefil olabilir ve bankaların riski azaltılabilir.
2009 yılı bütçesi kabul edilmeden önceliklerini vakit geçirmeden değiştirmek lazım. Örneğin belediyelere kaynak aktarma bu krize cevap olmayabilir. Onun yerine krediye dönüşebilir bir mekanizma kurulabilir.
Bunları yaparken illa ki bir şey bekleniyorsa karşılığında işçi çıkarmayacak şirketlere kefil olunabilir. Ayrıca işsizliği azaltmak için beceri artırıcı kurslar oluşturmak gerekiyor.

‘Ekonomi bağırıyordu, şimdi iyice zor durumdayım diyor’
Prof. Dr. Mustafa Aysan (Finansbank Yönetim Kurulu Üyesi ve Denetim Kurulu Başkanı, Radikal yazarı):
Amerika kredi piyasasında kötüye giden kredilerin peşinden gitmenin anlamsız olduğunu anlayıp, ekonomiyi canlandırmak için kurtarma paketini açıkladı. Doğru bir karar verdi. Çünkü kötü kredileri ayıklamak çok zor. Türkiye’de de kötüye giden sistemi düzeltmek için bir kurtarma paketi lazım ama bunun için örgütlenmek gerekiyor. Bunu Hazine de direkt olarak yapabilir. Hazine’den temsilcilerle şirketlerin sermayelerine katkı sağlanabilir. Türkiye’de zaten bir yıldır kötü göstergeler vardı. Ekonomi, ‘çok ağır borçlu firmalar var, tedbir alın’ diye bağırıyordu, faiz yükseliyordu. Bunların hepsi birer uyarıydı ama tedbir alınmadı. Ben de bir yıldır, bunların düzeltilebilmesi, şirketlerin batmaması için bir sistem oluşturalım diye defalarca yazdım. Tedbirler alınmadı, şimdi ne oldu? Sanayi üretimi düştü, kapasite azaldı. Ekonomi artık, ‘iyice zor durumdayım’ diyor. İşletmeler işçi çıkarmalara başladı. Bir an önce oluşturulacak bir fonla şirketlere sermaye yardımı yapılmalı. Devlet hazır bir fonla sermayeye katkıda bulunmalı. Bunun için belki Ziraat Bankası ya da Halkbank’a görev verilebilir. Oluşturulacak bu paket, hem reel sektöre, hem finans sektörüne aynı anda yardımcı olmalı. Bu sırada Merkez Bankası da piyasaya bol bol para vermeli, şimdi yaptığı gibi korka korka değil. Şu anda tüm ülkeler bunu yapıyor, enflasyondan endişe etmeden.
Türkiye’yi bekleyen en büyük tehlike, işsizlik ve üretimin düşmesi. Bu nedenle maliye politikaları buna göre düzenlenmeli. Ama Ankara’da kriz henüz ciddiye alınmıyor. Mesela devlet en kötü zamanda doğalgaz zammı yaptı, bu dönemde olmamalıydı. IMF ile de bir an önce anlaşmaya varılmalı. Hatta üç ay önce yapılmalıydı. Böylece hem güven hem para sağlanacak piyasaya. Bu konuda ne kadar gecikirsek, Türkiye ekonomisi için o kadar kötü olacak. Tabii, siyasi irade bunların arkasında olmalı ki söylediklerimiz uygulanabilsin.

‘Para politikasını gevşek tutalım’
Prof. Dr. Deniz Gökçe (Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi): Açıklanan ekonomiyi canlandırma paketlerini gelişmiş ülkelerle gelişen ülkeler arasında ayırmak gerekir. Türkiye bu konuda ABD ve Çin ile aynı kefeye konulamaz. ABD’nin açıkladığı paket bütçe sorunu olmayan ülkeler için. Biz neden böyle bir paket açıklayamıyoruz. Çünkü cari açık sorunumuz var, ekonomik krizler yaşamış bir geçmişimiz var ve bu nedenle riskli bir ülkeyiz. Bu dönemde Türkiye’nin yere sağlam basması lazım. Bu noktada devletin kısa vadeli borcu olmaması güçlü yanımız. Döviz açık pozisyonu ve özel sektörün döviz borçlu olması da zayıf tarafımız.
Ancak 2001 krizindeki gibi bir çöküş endişesiyle karşı karşıya değiliz. Biz şimdi birdenbire ekonomik paket için bütçeyi genişletirsek, dünyada Türkiye ile ilgili algı değişecek. Bunu yapmazsak da işsizlik ve enflasyon yükselecek. Peki ne yapmalıyız? Öncelikle para politikamızı gevşek tutmalıyız. Bunun için de en kısa zamanda IMF ile anlaşma yapmamız lazım. Şu anda döviz açısından IMF’ye ihtiyacımız yok ama Türkiye’ye güven açısından var.
Fatih Özatay’ın da önerdiği gibi piyasaya gerekli desteği bilanço üzerinden yani daha fazla bütçe açığı vermeden gelirden değil de servet üzerinden yaratmamız gerekiyor.

‘Reel sektöre yönelik yeni vergi reformu oluşturulmalı’
Prof. Dr. Erinç Yeldan (Bilkent Üniversitesi Ekonomi Öğretim Üyesi):
ABD’nin ekonomiyi kurtarma paketi finansal erimenin önüne geçemedi. Türkiye’de küresel krizin nasıl yansıyacağını düşünürsek de, birincisi finansman kanalından etkileneceğiz. İkincisi finansmana bağlı olarak kredilerin daralması ve maliyetlerin artmasıyla reel sektör ciddi olarak etkilenecek. Bu nedenle Türkiye’de de bunlar için taze fona ihtiyaç var, uygun bir ekonomik paket hazırlanmalı. Paketin ilk unsuru da döviz borçlu reel sektöre yönelik olmalı. Bu yüksek borçları rahatlatacak bir vergi indirimi ya da kamulaştırma gerekiyor. Türkiye açısından şu dönemde iç talebin durduğu, ihracatın azaldığı bir durgunluk tehlikesi yaşanıyor. Ekonomideki belirsizlik nedeniyle de piyasada bir güven sorunu var. Kamuya ya vergi indirimi uygulanmalı ya da vergi yapısı değiştirilmeli. Gelir vergisinin kapsamı genişletilerek, harcamalar üzerindeki vergiler azaltılmalı, kayıt dışılığın önüne geçilmeli. Yani hazırlanacak paket reel sektöre yönelik bir vergi reformunu kapsayabilir.
Örneğin finansal kesim vergilendirilerek, oradan bir canlılık yaratılabilir. Şu anda sanayi üretiminin düşüşü, işsizliğin artışı, ihracat pazarlarının daralması gibi açıklanan birçok unsur, ekonomideki durgunluğa işaret ediyor. Krizin şiddetli dönemine giriyoruz. 2009’u da kapsayacak şekilde durgunluğun devam edeceğini düşünüyorum. Bir anda çöküş değil de, zamana yayılmış bir durgunluk bekliyorum. Türkiye şu anda böyle bir sıkıntı içinde. Kaynak sorunu için de IMF programı karşımıza çıkıyor. Bu noktada IMF programından ne anladığımızı düşünerek masaya oturmalıyız. Çünkü bu, borçları çevirmek için yurtdışından yüksek faizle döviz bulma arayışı. Bu nedenle bu konuda iyi düşünmek gerek, çünkü IMF ile anlaşmak sadece el sıkışmak değil. Yani IMF, kamu harcamalarını azaltmayı, kamu desteğini çekmeyi ve cari açığa rağmen yüksek faizle dışarıdan borçlanmayı içeriyorsa ben bu programa karşıyım. Türkiye’nin elini kolunu bağlamayacak, teknik açıdan yenilenmiş bir programı ise kabul ediyorum. Özetle, bunları düşünmeden IMF ile ilgili kesin bir slogan olmamalı, ‘anlaşmalıyız ya da anlaşmamalıyız’ diye.

‘Devlet yardıma karşılık hisse almalı’
Prof. Dr. Vefa Tarhan (Northwestern ve Loyola Üniversitesi Finans Profesörü): Türkiye’nin
de bir ekonomik kurtarma paketine mutlaka ihtiyacı var. Çünkü Türkiye ekonomisindeki sıkıntıların hepsi birbiriyle bağlantılı. Durum kompleks ama bir bakıma da iyi. Çünkü bir problemi çözerseniz birbiriyle bağıntılı olarak hepsi çözülecek. Benim önerebileceğim paket şöyle: Türkiye’nin ihtiyacı olan en önemli unsurlardan bir tanesi sermaye piyasalarının oluşturulması. En azından beş yıllık olacak şekilde özel sektörün borç alabilmesi lazım. Mesela Brezilya hisse senedine dönüştürülebilir tahvil piyasası kurdu. Türkiye gibi ülkeler için böyle bir piyasa çok gerekli. Hükümet enflasyonu düşünmeden faizleri indirmeli, çünkü bunu düşünmek lüks olur. Ayrıca Merkez Bankası da Para Politikası’nı gevşetmeli. Bütün çözümler reel sektör odaklı olmalı. Bu paket için öncelikle IMF ile anlaşmak şart. Devletin bankalara ve bazı şirketlere karşılığında hisse senedi alarak yardım etmesi lazım. Çünkü hisse senedi fiyatları düşük. Devlet bunu ihraç edecek ve para bulacak. O parayla da ülkesine yardım edecek. Küresel kürem yok ama krizin henüz dip noktasına ulaştığına inanmıyorum. En azından 2009 da ekonomi için kayıp yıl olacak.

‘Pakete gerek yok IMF çıpa olsun’
Prof. Dr. Erol Katırcıoğlu (Bilgi Üniversitesi Ekonomi Bölüm Başkanı, Radikal yazarı):
Kriz için pakete ihtiyaç olmadığını düşünüyorum. Yalnızca IMF ile borç ilişkisi olmaksızın bir çıpa oluşturmaya yönelik bir ilişki kurulmalı. Bunun piyasanın ihtiyacı olan güven konusunda katkı sağlayacağını düşünüyorum. Türkiye ekonomisine ilişkin güven unsuru olması bakımından da çıpa olur.
Türkiye’de korkulacak şey özel sektörün 200 milyar dolarlık borcu. Burada kısa dönemli olanlar 50 milyar dolar civarında. Burada da atılması gereken bir adım olduğunu düşünmüyorum. Bunu hükümetin üstlenmesi gerekmez.

‘Bu bizim krizimiz, büyüğü martta gelir’
Prof. Dr. Hurşit Güneş (Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi):
Türkiye’ye de mutlaka bir ekonomiyi canlandırma paketi gerekiyor. Ama bugün böyle bir paketin hazırlanmasında iki engel var. Bir tanesi uzun süredir Türkiye yüksek cari açık taşıyor. Cari açık bu seviyelerde olmasayadı kamu harcamalarını artırarak ekonomiyi canlandırmak mümkün olabilirdi. İkincisi hükümet. Hükümet hâlâ topluma güven vererek, ‘sıkıntı yok’ diyerek krizi ertelemeye çalışıyor, ufak tefek bazı çalışmalar dışında somut önlem almıyor. Hazırlanacak paket için öncelikle mali sektörde bazı çalışmalar yapılmalı. Bir kere acil olarak dış mali yardıma ihtiyaç var. Biri Avrupa Birliği’nden, diğeri IMF’den. Onun dışında Merkez Bankası kaynaklarını mali piyasaya açmalı. Kamu harcamalarında içeriğin değiştirilmesiyle de, ekonomik büyüme rahatlatılabilir. Türkiye’nin şu anda yaşadığı sıkıntı küresel krizden değil. Bu kendi krizimiz. 2006’da başlayan büyüme yavaşlamasının sonuçları bunlar. Küresel krizin etkileri martta gelecek. Bu günler Türkiye’nin iyi günleri yani. Hükümet almadığı önlemlerin sıkıntısını asıl o zaman görecek. Türkiye yanlış politikalar sonucu krizden en ağır etkilenecek ülkelerden biri olacak.

‘Türkiye’nin paket yapacak gücü yok’
Prof. Dr. Seyfettin Gürsel (Bahçeşehir Üniversitesi):
Türkiye’nin ekonomik paket çıkarmaya olanağı yok. ABD yapar ama Türkiye bunu yapamaz. ABD dünyanın parasıyla yapıyor bunu. Yine borçlanarak yapıyor. Makroekonomik açıdan sağlam. Ama Türkiye’nin böyle bir şansı yok. Yani ABD, Çin gibi ekonomiyi canlandıracak paket yaratamaz. Açıklar ama içini dolduramaz, onlardaki olanaklar yok çünkü. Türkiye ABD de değil, Çin de. Türkiye’nin kısa vadede yapabileceği tek şey IMF ile anlaşmak. Onun dışında verimliliği artıracak çözümlere yönelinmeli. Maliyetler mutlaka azaltılmalı. Tabii bunlar siyasi iradenin seçimlerine bağlı olarak yapabilecek şeyler. Krizin Türkiye’ye etkisi beklediğimizden daha şiddetli oldu. Öngörülerden daha kötü vurdu kriz. Önümüzdeki altı ay içinde de daha şiddetlenecek gibi görünüyor. Altı aydan sonrası da küresel ekonominin gidişatına bağlı olacak. Ama ikinci çeyrekten sonra bir toparlanma olabilir dünya genelinde ve Türkiye’de. Türkiye’nin maliye politikası ve kamu harcamalarında da reform gerekiyor, bir yerden kısmak lazım.

‘Ümük sıkma işi boşa çıktı’
Prof. Dr. Taner Berksoy (Bahçeşehir Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı, Radikal yazarı):
Türkiye için bir paket hazırlanması gerektiğini ilk söyleyenlerden biriyim. Bu krizin bize uzanacak ucu durgunluk olacak. Bizim politikalarımızı durgunluğa karşı kurgulamamız lazım. Canlandırma paketi olabilir. Olacaksa bir ucunda faiz indirmek diğer ucunda kamu harcamalarını artırmak var. Olayın finansal boyutunda büyük sorun olmadığı için bankaların bir şeye ihtiyacı yok. Bankaların krediyi daraltmalarını önleyici bir yön vermek lazım. Hem dış talepte bir daralma olacak hem de iç talepte 2007’nin birinci çeyreğinden itibaren yavaşlama var. Bu krizle beraber ciddi boyuta gidecek. Maliye tarafı kamu harcamalarını atırmalı. Enflasyonla büyüme arasında sıkışacağız diyordum geldiği nokta bu. G20 maliye bakanları IMF ile toplantı. IMF önümüzdeki dönemde maliye politikasını gevşetin dedi. Faizleri indirin, kamu harcamalırını artırın, vergiyi düşürün diyor. IMF’nin tarafına da ters ama olayı doğru algıladıklarını gösteriyor. Kriz nedeniyle eski görüşlerinden vazgeçmiş görünüyor IMF. Yani Başbakan’ın ümük sıkma işini boşa çıkarıyor. Krizin merkezinde durgunluk başlayınca resesyon koyulaşacak. Seçim dönemine gelmesi şanssızlık.
Radikal

YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.
Üye girişi yapmadınız. Misafir olarak yorum ekleyebilirsiniz. Üye olmak için tıklayın.
  Yorumcuların dikkatine…

İmlası çok bozuk,
Büyük harfle yazılan,
Habere değil yorumculara yönelik,
Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan,
Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren,
Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen,

yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR.

Bu haber henüz yorumlanmamış...

KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER
Kamu İhale Kanunu Değişiyor
TBMM Genel Kurulunda, Kamu İhale Kanununda değişiklik öngören kanun tasarısının ...
Türkiye'de Kaç Yeşil Kart Sahibi Var?
Sağlık Bakanı Recep Akdağ Türkiye'nin Yeşil Kart gerçeğini açıkladı. İşte ...
T.Telekom'dan 9 Ayda 1.7 Milyar YTL Kâr
Türk Telekom, 2008 yılı üçüncü çeyrek sonuçlarını açıkladı. Firmanın 2008 ...
 
Bankalarımız Tehlike İçerisinde Değil
Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, "Bankalarımız sıkıntı ve tehlike içerisinde ...
Mevduat Garantisi Yetkisi Hükümetin
TMSF'ye ait olan mevduat güvencesinin sınırınının belirleme yetkisi Bakanlar ...
Avrupa'nın Birçok Ülkesinden Daha İyiyiz
Sanayi ve Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan, Türkiye'nin küresel bir oyuncu ...
 
Borsa Günü Düşüşle Kapattı
İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında (İMKB) işlem gören hisse senetleri ...
Belediyelere Borçlarından Kurtulma İmkanı
Vergi borcu bulunanlara tanınan tecil uygulamasından belediyeler de yararlanabilecek. ...
Tüketicilerin Banka Borcu 115 YTL'nin Altına İndi
Tüketici kredileri 31 Ekim-7 Kasım haftasında 375.7 milyon YTL azalarak ...
 
SOSYAL MEDYADA TAKİP ET
FACEBOOK'TA TURKTIME
TWITTER'DA TURKTIME
 
KATEGORİLER
FOTO GALERİ
VİDEO GALERİ
ETİKETLER
  •KÜNYE
  •İLETİŞİM
  •REKLAM
 
 
  •Güncel
  •Siyaset
  •Dünya
  •Medya
  •Magazin
  •Spor
  •Kültür
  •Sağlık
  •Ekonomi
  •Dünya
  •Spor
  •Kültür
  •Ekonomi
  •Sağlık
  •Medya
  •Siyaset
  •Güncel
  •Dünya
  •Spor
  •Kültür
  •Ekonomi
  •Sağlık
  •Medya
  •Siyaset
  •Güncel
  •Aktüel
Torku Konyaspor
DEAŞ
1. Lig
İstanbul Başakşehir
ygs 2015
saldırı
FED
Numan Kurtulmuş
ismail kartal