Igor Torbakov MattI Nojonen/RADİKAL
Şincan’daki çatışmaların bölgenin çok ötesine uzanan etkileri oldu. Pekin’in Melbourne film festivalinde sürgündeki Uygur lider Rabia Kadir hakkındaki bir belgeselin gösterilmesini durdurmak için baskı yapması (ardından Çin filmlerinin programdan çekilmesi ve festivalin internet sitesinin çökertilmesi) bunun örneklerinden sadece biri.
Önemli miktarda Uygur barındıran ya da Uygurlarla yakın bağları olan ülkeler, Şincan’daki kanlı olaylara dair endişe dile getiriyor. Bu ülkelerden bazılarının Çin’le değerli ekonomik ve ticari bağları da olması, siyasi sorunların ortaya çıktığı keskin bir döneme girilmesi ihtimalini de gündeme getiriyor. Türkiye tam da bunun örneği; Türk hükümeti Çin’le ekonomik ilişkileri koruma arzusuyla, kamuoyunun Çin’in Müslüman ve Türk hısımlarına karşı zulmünü durdurmak için bir şeyler yapılması baskısı arasında bölündü. Ankara hassas bir dengeleyici tutum sergilemeye çalışıyor. Fakat AKP’nin muhalefetten daha az milliyetçi ve Uygur yanlısı görünmeme arzusuyla derinleşen sorunlar, Türkiye ve Çin’in bozuşma yolunda olabileceğine kaygıları artırıyor.
Şamatacı basın siyasi etki yarattı
İki ülke iyi bir ekonomik ve siyasi ilişki geliştirdi. Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Urumçi’de olaylardan sadece bir hafta önce Çin’e yaptığı resmi ziyaret bunun simgesiydi. Ziyaret Çin devlet başkanının davetiyle gerçekleşmişti. Davet Çin liderliğinin Türkiye’nin Pekin’le yapıcı diyalog geliştirme yönündeki olumlu çabalarını (sözgelimi Türkiye’nin Şincan’ın Çin’in ayrılmaz parçası olduğunu tekrar tekrar vurgulaması) takdir ettiğini gösteriyordu.
Türkiye’nin Çin’le, ülkenin en az kalkınmış bölgelerinden biri olan Şincan aracılığıyla kurduğu birçok ekonomik bağ var. Siyasi güven ve ekonomik alışverişin bu aşamalı gelişimi, Şincan krizini (ve Türkiye’nin verdiği tepkiyi) her iki ülke için daha da huzursuz edici kılıyor.
Şamatacı ve ihtiraslı Türk medyası Urumçi’deki olaylara başından itibaren geniş yer ayırdı. İlk baştaki olayların kurbanlarının çoğu belki Han Çinlileriydi, fakat birçok medya kuruluşu Uygurlar arasında yüzlerce can kaybı olduğunu duyurdu. Bu da Türkiye’deki milliyetçi hissiyatın keskin biçimde yükselmesine katkıda bulundu. Yaygın kamuoyu hissiyatını yansıtan haberlerin yoğunluğu, neredeyse aynı anda siyasi etkiler de doğurdu. Muhalefet hiç vakit geçirmeden hükümetin ilk başta ‘Urumçi katliamları’na verdiği sessiz tepkiyi eleştirmeye başladı ve bu da AKP liderlerinin söylemlerini sertleştirmesine yol açtı. Başbakan Tayyip Erdoğan yapılanları ‘adeta soykırım’ diye niteledi ve Çin’den Uygur azınlığa karşı ‘asimilas-yonu’ durdurmasını istedi. Erdoğan Türkiye’nin Çin’in operasyonunu BM Güvenlik Konseyi’nin gündemine getirmeye kararlı olduğunu da söyledi.
Bu hararetli sözler, Türkiye’nin Rabia Kadir’e yönelik sorun yaratma potansiyeli taşıyan tutumunu da etkiledi. Ankara Kadir’e iki kez vize vermeyi reddetti ve bunun nedeninin Pekin’i rahatsız etmemek olduğu açıktı. Şimdi bu tutum değişiyor gibi. Pekin kendi payına Tür-kiye’nin ilk resmi yüksek sesli itirazına tepki vermeden önce bir hafta bekledi. Resmi açıklamada soykırım ve asimilas-yon ifadelerinin geri alınmasını istedi. Aynı zamanda Çin medyası Türk kamuoyundaki yorum-ları sınırlı bir tarzda verdi.
Türk liderler Kadir’i ağırlarsa, Pekin’in tutumu elbette sertleşir. Türkiye üzerindeki baskı artabilir. Çin 2008’deki Tibet tartışmasının hemen sonrasında Fransa’nın nükleer ve uçak sanayilerini sıkıştırmış ve Carrefour mağazalarındaki Fransız malları boykot edilmişti. Fransa Çin’in istediği tek taraflı özürü dilemeyi reddetti, fakat iki taraf ‘birbirlerinin iç işlerine karışmama taahhüdünü yineledikleri’ ortak bir açıklama üzerinde anlaştı ve Fransa Tibet’in bağımsızlığına her koşulda karşı olduğunu bir kez daha teyit etti. Peki Türkiye böyle bir ortak açıklamayla siyaseten yüzü kızarmadan durumu kurtaracak ekonomik ve siyasi güce sahip mi, yoksa tek taraflı özür dilemesi talebine boyun mu eğecek?
Milliyetçi yaklaşım tecrit getirir
Türkiye uzlaşma yollarını arıyor olabilir. Bir grup milletvekili Şincan’ı ziyaret etmeyi planlıyor ve Çin’in iç işlerine karışmamak, ekonomik ilişkilere de zarar vermemek konusunda ‘dikkatli’ davranmak niyetindeler. Urumçi’yi ziyaret etmesine izin verilen bir Türk medya heyetine (çoğu devlete bağlı med-ya kuruluşlarının temsilcisiydi) uzlaşmacı sözler sarf etmeleri talimatı verildi.
Türkiye’nin fazla bağnaz bir milliyetçi, hatta açıkça pan-Türkçü bir tutum almaktan kaçınması için üç güçlü neden var. Birincisi, tecrit riski söz konusu. Uluslararası toplum (ABD de dahil), küresel mali krizle ve iklim değişikliğiyle başa çıkmak için Çin’in işbirliğine ihtiyaç duyduğu bir dönemde Çin liderliğini kızdırmak istemiyor. En güçlü ülkeler, Çin’in istikrarını, demokrasiye doğru ilerlemesinin önünde tutuyor.
Uygurlar hedef haline gelebilir
İkincisi, Türkiye’nin kendi topraklarındaki azınlıklara muamelesi konusunda sertçe eleştirilebilecek birçok eksiği var. Türk bir yorumcu şöyle diyor: “Türkiye Şincan’da insan haklarına saygı gösterilmesi çağrılarının ötesine geçen ve Uygur ayrılıkçılığını destekleyen bir izlenim verirse, Çin’in Kürt meselesine yönelik eleştirileri kaçınılmaz olur.” Üçüncüsü, Türkiye’nin Uygurları desteklemesi Şincan’daki Türk nüfusuna yarardan çok zarar getirebilir. Ankara’nın Uygur yanlısı tutumunda kendisini diplomatik olarak tecrid edilmiş halde bulması gerçekten de çarpıcı.
Modern jeopolitiğin acımasız hesapları dahilinde Ankara Şincan’daki şiddete yönelik taktik hatalar yapmış görünebilir. Fakat Urumçi’deki olayların kışkırttığı gerilimler neredeyse kaçınılmaz: Olayların kökleri bölgenin siyasi, kültürel ve ulusal fay hatlarında yatıyor. Bölgesel karmaşıklıklar arasında Türkiye kendisini yükselen bir bölgesel (hatta küresel) güç olarak konumlandırmaya çalışıyor - bu da Çin’le belli bir gerilimi doğal kılıyor. Ankara’daki seçkinler Türk dünyasıyla etnik, kültürel ve dinsel bağlarını değerli bir stratejik sermaye olarak görüyor. Tarihi Türkistan’daki sorunlar sürdükçe, yabancı güçlerin rekabeti de sürecektir. Türkiye bu büyük aktörlerden (Çin, Rusya ve ABD) biri olduğu iddiasını daha güçlü ortaya koyma niyetinde. Şincan krizi nasıl sona ererse ersin bu, Ankara ve Pekin’in ‘büyük Türkistan’ konusunda bir kez daha çarpışabilecekleri anlamına geliyor.
(Igor Torbakov : Avrupa merkezli internet sitesi, Finlandiya Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nde araştırma görevlisi / MattI Nojonen: Finlandiya Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’ne bağlı Dünya Düzeninin Dönüşümü programının direktörü, 31 Temmuz 2009)
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...