Bir yol ayrımına gidilirken, sevme biçiminde değişiklikle, ayrılık çanları susturulur..
Nasıl olsa seviliyordur, illa bir eş gibi sevilmese de olur. Üşüyorsa, üstü örtülür. Aynı evde, sevdiği yemek listesine uygun onunla yemek yenir. Ona bir iş yaptırılmaz ve dinlenmesi sağlanır. Sorunları çözülür. Aile ilişkileri yönetilir.
Eşi gibi seveceği kişi nerededir?..
Bu ikili sevme şekline ne zaman geçtiğini sorgulama sürer gider. Eşi gibi birisini sevmeye ve onun tarafından sevilmeye ihtiyaç duyar. Sahi, eşi evdedir ve yanındadır. Kalbi neden bir eş aramaktadır?
Gönlü kayar..
Bu çevrelendiği ve içinden çıkmasına izin verilmeyen düzende, sevip sevilebileceğini düşündüğü birini seçer. Onunla hayallerinde, parka gider. Salıncakta sallanır. El ele tutuşur. Bulutların üzerinde dolaşır. Onun kokusunu duyar. Uzun uzun gözlerine bakar. Hepsi düşlerindedir.
Fark etmeden sevme biçimlerindeki karmaşa, vicdan azabını yaşatır..
Bir taraftan kendisini dinleyen, destekleyen, arzulayan, kendi sorunlarını kendisi çözebilen, evde iş bölümü yapabilen, aile bütçesini ortak yönetebilen ve sevildiğini hissettiren yetişkin eşinin arayışındadır. Bir taraftan evde eşi vardır fakat çocuğu gibi davranmaktadır. Bu gelgitler kendisine vicdan azabı yaşatır.
Bu kuyuda bir başınadır..
Bunu paylaşarak onu destekleyen bir dost bulamayacağını bilir. Süperego böyle bir durumda baskındır. Toplumsal kabul edilmeyen ve anlaşılamayacağına inandığı cümleleri kimseye kuramaz.
Çıkmazdadır..
Kendisini anlayamamaktadır. Belki birine anlatsa, ne yaşadığını görebilecektir. Fakat suskunluğu, çözümsüzlüğünü beraberinde taşımaktadır.
Bence, biz beraber konuşarak anladık..
Eşlerimiz, çocuklarımız değildir. Eşimizin, eş özelliklerini ortaya çıkaran adımlar attığımızda, kendimize de iyilik yapmış oluruz. Eşimizle ilişkimizi, eş olarak beslediğimizde kalplerimiz karşılıklı birbirine duyması gereken sıcaklığı hissedecektir.
Hepimize kendi yuvamızda, aklen-kalben-bedenen-ruhen eşimizle birliğimizi kurabilmemizi dilerim..