Çekişmenin kökleri ne denli eskiye giderse gitsin, ilk nüve Çölaşan’ın birkaç yıl öncesi aldığı “izin” sonrası Hürriyet okurlarının gösterdiği reaksiyona gidiyor. Bu olaydan sonra Özkök’le Çölaşan’ın arasının bir daha eskisi gibi olmadığı aşikar. Çölaşan’ın izinden Hürriyet’e dönmesi basın tarihinde pek sık rastlanmayan bir reaksiyon sürecine dayanıyor. Hürriyet’in, bir yazarının ayrılması ihtimalinin gazeteye verebileceği olası zararı göze alamayacak kadar büyük olması, krizin, yönetimin özürleri ile hal yoluna konulmasıyla son bulmuştu.
Çölaşan çemberi!
En hatırlanır örnek ise sadece bir-iki gün öncesine gidiyor. Çölaşan’ın Genelkurmay Başkanı’na yönelttiği “hocalı” sorunun, Hilmi Özkök’ü kızdırması, Ertuğrul Özkök’e açılan sitem telefonu ve yayın yönetmeninin köşesine bu meseleyi “Çölaşan’ı tekzip eder üslupta” taşımasıydı.
Taktir etmek lazım ki Ertuğrul Özkök bunu da oldukça usturuplu biçimde yaptı ve sanki bir haber kaynağından yazısını teyit ettirircesine Çölaşan’ı da arayarak onun görüşlerini de aldı!
Çölaşan’ı zor durumda bırakan bu çemberin halkaları sadece yönetimden oluşmuyor. AKP iktidarının ve bazı medya kuruluşlarının da Çölaşan’a yönelik organize tavırları görülüyor.
AKP’nin Çölaşan’a karşı özel bir sevgisizlik beslediği inkar edilemez. Kullandıkları silah ise bu işe en uygun isim olan Melih Gökçek. TGRT’de yayınlanan ve doğal olarak büyük ilgi gören ikilinin tartışması, Çölaşan muhaliflerine ciddi puan getirmiş gibi.
Gazetecilik ne demek?
Ancak bu avantaj Gökçek’in ileri sürdüğü iddiaların çarpıcılığı veya gerçekliğinden çok, Emin Çölaşan’ın yazdıkları kadar iyi konuşamamasından, TV’nin gücünü yeterince kontrol edememesinden kaynaklanıyor.
Kabul etmek lazım ki yazılarının içeriği ne kadar etkili ve sağlam olursa olsun, Çölaşan yazı tekniği ve edebi açıdan pek iyi bir yazar olmadığı gibi, belagat yeteneği ve vücut dilinin iyi kullanılması konusunda o kadar başarılı da değil. Bu yüzden TGRT’deki hesaplaşmadan kesin bir zafer ile çıktığını söylemek zor.
Çölaşan’ın gücü on yılları aşan gazeteciliğinden ve ideolojik tutumundan geliyor. Ancak burada da özellikle ideolojik pozisyonuna destek vermesi gereken kesimlerden gelen olumsuz sinyaller mevcut.
Çölaşan’ın ulusalcı kimliği ve bağımsızlığı, dürüst ve akçeli işlere bulaşmamış dürüst kimliğine söylenecek hiçbir şey yok. Zaten bu konularda bir arazı olsaydı, kendisinin de söylediği gibi çoktan “çiğ çiğ yenmiş” olurdu.
Fakat ideolojik tutumunun da yine herkesten beklenen onayı almadığı görülebiliyor. Yine kendisinin ifadesiyle Hilmi Özkök zamanında TSK’daki toplantılara “gitmemiş” oluşu, nihayet katılmaya karar verdiği son Genelkurmay basın toplantısında da “arzu ettiği” yanıtları alamamış olması belli bir hayal kırıklığı yaratmış olabilir.
Bir gazeteci için bunların hepsinin üstünde önemli olan, okurlarının kendisine gösterdiği itibar. Çölaşan’ın bu itirabara hala sahip olduğunu söylemek iddialı olmaz. Ancak görünen o ki-hangi taraf haklı veya değil bakılmazsa-belli bir yıpranma payına da parantez açmak gerekiyor.
iyibilgi
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...