Bir; TÜSİAD milliyetçi cephenin oklarını hiç olmadığı kadar üstüne çekti.
İki; TÜSİAD Başkanlığına Aydın Doğan’ın kızı Arzuhan Yalçındağ Doğan geçti.
Üç; Hürriyet, Hrant Dink cenazesi ile oluşan “Hepimiz Ermeni’yiz” “Yok Hepimiz Türk’üz” kampında tercihini Ermeni olmaktan kullandı.
Dört; başlangıçta bu buluştaki “Hoşluk” ters tepti ve “Hepimiz Ermeni’yiz” hoşluğunun aslında neye denk düştüğü Ermenicilerin “aleyhine yazılmaya” başladı.
Beş; “Hepimiz Ermeni’yiz”i çarşaf çarşaf manşete taşıyan Hürriyet, cenazede Türk Bayrağı açanların nasıl uzaklaştırıldığını ve tehdit edildiğini satır arasında geçiştirmeye çalışırken Tercüman suçüstü yaptı ve Hürriyet fena çuvalladı.
Evet, elimizde bunlar var.
Türkiye’nin en büyük gazetesi, Türk basının amiral gemisi (Aslında bu ifade kurgulanırken Türk basınından kastın Doğan Grubu olduğu açıktır. Neyse geçelim…) olan Hürriyet, bu ters rüzgarda halk nazarında zor duruma düşmüştü. Hele Başbakan’ın “Hepimiz Ermeni’yiz can sıkıcı” açıklaması da bunlara eklenince, bir yandan devletten bir yandan da halktan beslenen özelde Hürriyet, genelde Doğan Grubu “Ne yaptık biz” telaşına düştü.
Öyle ya, hiçbir katmanı ıskalamamak için ortalama halkı Hürriyet, eski solcu takımını Milliyet, magazin meraklısı evde kalmış kızları ve abazan oğlanları Posta, entel takımını Radikal, hassasiyetleri id’e yakın olanları Gözcü ve yine id’den beslenen meraklarını Fotomaç ile gidermeye çalışanları aynı amaca yönelik farklı mesajlarla tavlayan, yani hiçbir katmanda boşluk bırakmayan bir grup, koskoca milliyetçi bir cepheyi tam karşısına almıştı.
Olur şey değil.
TÜSİAD’ın PKK ile ilişkilendirildiği bir dönemde Arzuhan Doğan’ın TÜSİAD başkanlığına seçilmesi ve bu seçimin de tartışmaya açık oluşu Ermeni’yiz kampanyasıyla birleşince Doğan Grubu’nun karşılaştığı/karşılaşacağı zorluk tahmin edilebilir.
Oysa tam da POAŞ sıkıntılarının unutulduğu şanslı bir dönem başlamıştı Doğan Grubu için. Rakip medya organlarının tam kadro taarruzu bıçak gibi kesilmiş, herkes Hrant Dink cinayetine kilitlenmişti. Doğan Grubu, nefes almak için daha uygun bir ortam istese yaratamazdı.
Bu sos böyle mi kullanılırdı ama?
Hani amiral gemisi olmak fena şey değildir. Ama eğer amiral gemisiyseniz, hele o geminin kaptan koltuğundaysanız, diğer birçoklarının yaptığı gibi kendinizi sadece dalgaların ve rüzgarın insafına bırakamazsınız. Rüzgardaki değişikleri, dalgaların yol açacağı olası sapmaları da önceden ileriye dönük hesaplamanız gerekir, bir yol kazası yaşamamak için.
Ama olmadı. Kaptan bu sefer beceremedi.
Her ne kadar zevahiri kurtarmak için o “Herşey olabilmenin, her duruma uyum sağlamak üzere sınırsızca değişebilmenin vücuda gelmiş hali” olan Ertuğrul Özkök köşesinden açıkça “Göğsümü gere gere söylüyorum. Ben de milliyetçi bir insanım. Ayrıca Türklüğümle gurur duyuyorum” diye sesini yükseltse de, duyan olmadı.
Çünkü etkin ve etken bir parçası olduğu bu karnaval havası Özkök’ün sesinin duyulamayacağı kadar şenlikliydi.
Oysa geçmişte böyle miydi? Özkök’ün sesi her zaman her türlü karnaval gürültüsünü bastıracak kadar güçlü olurdu.
Amiral gemisinin aldığı suya bakınca insan ister istemez düşünüyor; Kaptan yaşlanıyor mu ne?
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...