Bu güne kadar CHP temsilcilerinin Ak Parti’yi en sert eleştirdikleri konuların başında devletin kurumlarıyla kavgalı olmaları geliyordu. Haklıydılar. Milletin refahı için hepsi farklı bir alanda hizmet veren kurumların bir orkestra gibi uyum içinde çalışması sadece özlenen şey değil, aynı zamanda kaçınılmaz bir şarttır. Dolayısıyla CHP doğru bir noktada duruyordu.
Farkındaysanız dili geçmiş zaman kullandık. Canan Arıtman’ın Anayasa mahkemesi’nden çıkan karardan mutsuz olması nedeniyle CHP’lilerin şimdiye kadar yüzlerce kez dillendirdiği “yargıya saygı” düsturunu unutup en yüksek yargı organını ve kararını yerden yere vurmasından ve zımni bir savaş ilan etmesinden sonra yine devletin en üst kurumlarından biri olan TSK başka bir CHP’linin hedef tahtasına oturdu.
Yüksek Askeri Şura’da ihraç kararı çıkmaması CHP Grup Başkan Vekili Kemal Kılıçdaroğlu’nu çılgına çevirecek, “Hükümetle Genelkurmay arasında oldukça sıcak bir ilişkinin olduğu kanısındayım” diye başladığı TSK eleştirisini Genelkurmay eski Başkanı Yaşar Büyükanıt’a alınan zırhlı aracı spekülasyona çevirerek Anayasa Mahkemesi’nden sonra TSK ile de kavgaya tutuşacaktı.
TSK’dan cevap gecikmedi. “Bilinmelidir ki, Yüksek Askeri Şura’nın ihraç kararları, bazı kesimleri mutlu veya mutsuz etme amacına yönelik değildir.” diye başlayan TSK’nın sert cevabı düne kadar kurumlar arası kavganın rahatsız tarafı CHP’nin değişen eksenini gözler önüne serecekti.
Muhalefetin görevi elbette muhalefet etmektir. Ama muhalefet etmek demek, her konuya bir kulp bulmak ve oradan taarruz etmek anlamına gelmez. Çağdaş ülkelerde belki bize size garip gelecek ama muhalefet alkışlamayı da biliyor.
Ama siz sırf muhalefet edeceğiz diye düne kadar savunduğunuz değerleri ters yüz etmekten kaçınmaz, “kurumlar arası kavga olmasın, aman!” derken bir anda hepsiyle kavgaya tutuşursanız…
Kaybedersiniz.