Sözcülüğünü Demokrat Hukukçular Derneği Genel Sekreteri Ahmet Nazlı'nın üstlendiği Nur Cemaati'nden bir grup yaptıkları bir basın açıklaması ile Said Nursi'nin görüşlerinin bugün Demokrat Parti'yi işaret ettiği görüşüne iziraz ederek, 'Nurcuların' oylarının çantada keklik olmadığını belirttiler .
Bilindiği gibi Nur Cemaatinin önde gelen önderlerinden Mehmet Kutlular ve arkadaşları bu görüşü savunuyordu ve Yeni Asya gazetesi ile Demokrat Parti'nin destekleneceğini açıklamıştı.
Nurcuların entellektüel isimlerinin imzalarının yer aldığı grup ise bugün bir basın açıklaması yaparak, bu görüşe katılmadıklarını ve Demokrat Parti'yi desteklemediklerini açıkça ifade ettiler.
Grubun yaptığı basın açıklamasında şu ifadeler yer aldı:
BASIN AÇIKLAMASI
Biz aşağıda imzası bulunanlar, Bediüzzaman Said Nursî"nin misyonunu temsil iddiasıyla, dile getirilen bazı siyasî mülâhazalar dolayısıyla, aşağıdaki hususlara açıklık getirmeyi bir sorumluluk olarak biliyoruz:
(1) Bediüzzaman Said Nursî, hayatı boyunca, İslâmiyeti "bütün siyasetlerin üstünde" tutmuş ve hangi siyasî görüşe mensup olursa olsun her insanı, Kur"ânî davetin kapsama alanı içinde görmüştür. Bediüzzaman, dini, toplum içinde bir "siyasal kutuplaşmanın" aracı haline getiren yaklaşımların da, dindar insanların oylarını belli bir partinin "tapulu malı" gibi gören anlayışların da karşısındadır.
(2) Bediüzzaman Said Nursî, hayatı boyunca "hürriyet"i, insan için ve toplumlar için vazgeçilmez değer olarak benimsemiştir. Nitekim, “Ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam” sözü, ona aittir. Peygamber mucizelerinin dahi insanın seçme özgürlüğünü ortadan kaldırmaksızın, "akla kapı açar, ihtiyarı elinden almaz" sûrette gerçekleştiğine dikkat çekmiştir. İnsan iradesine bu kadar dikkat çeken bir İslâm âlimi olarak Bediüzzaman, ortaya koyduğu ontolojik inşanın doğal bir sonucu olarak, hayatının her safhasında özgürlük, çoğulculuk ve demokrasiden yana tavır almıştır.
(3) Özgürlükten yana tavır almak, istibdadın, diktacı anlayışın, otoriter ve totaliter zihniyetlerin ve darbeci anlayışların karşısında olmayı da gerektirir—ister din adına olsun, ister din karşıtı. Bediüzzaman"ın Sultan Abdülhamid istibdadına da, İttihad ve Terakki komitacılığına da, CHP"nin tek-parti sultasına da karşı duruşu, bu bakımdan son derece değerli ve anlamlıdır.
(4) Bediüzzaman Said Nursî"nin hayatı, açıkça gösterir ki, onun sosyal ve siyasal duruşu, "pozisyonel" değil, "ilkesel"dir. Abdülhamid"in istibdadına karşı İttihad ve Terakki"nin hürriyet ve meşrutiyet taleplerine destek vermesine rağmen, bir "zümre istibdadı" oluşturma gayretine girdiği andan itibaren İttihad ve Terakki"ye karşı durması, bunun bir örneğidir. Dolayısıyla, İttihat ve Terakkiyi önce savunan Bediüzzaman, onlar değişince, onları desteklemekten vazgeçmiştir.
(5) Bediüzzaman, 1950"li yılların Türkiye toplumuna dair çözümlemesinde dört ana siyasî eğilime işaret etmektedir: (a) din-karşıtı siyasal eğilim, (b) milliyetçi siyasal eğilim, (c) "din adına siyaset" iddiasındaki eğilim, (e) özgürlükçü ve demokrat siyasal eğilim.
Bediüzzaman Said Nursî"ye göre, CHP, birinci eğilimi temsil eden güçlerin kontrolündedir ve bu çizgide durduğu sürece, asla desteklenemez. Milliyetçi bir siyasal eğilime de destek verilemez; çünkü, milliyetçi zihniyet "kendi milletdaşını tercih eder, adalet edemez." Yine Bediüzzaman"a göre, Türkiye toplumu şartlarında, "din adına siyaset" iddiasının yol açacağı sonuç, dini bir siyasal-sosyal kutuplaşmanın aracı haline getirmek ve dini siyasete âlet etmektir.
Bediüzzaman Said Nursî, doğrudan veya dolaylı şekilde topluma, insana, dine ve dindara zararı dokunacak bu üç eğilime karşı, özgürlük ve demokrasi yanlısı siyasal eğilimin, desteklenmesi gerektiğini ısrarla ve açıkça belirtmiştir.
(6) Bediüzzaman"ın, Demokrat Parti"yi bu sebeple desteklerken, bu partiyi "kusurdan münezzeh" görmediği de unutulmamalıdır. O"nun,"Ehven-i şer" nitelemesi, bu duyarlılığı yansıtır.
(7) Bediüzzaman Said Nursî"nin Demokrat Parti"ye olan desteği, asla "çantada keklik" bir destek olmamıştır. Demokrat Parti"ye de kuruluşu aşamasında, "muvazaa" endişesiyle, Bediüzzaman"ın mesafeli durduğunu görmekteyiz. Buna rağmen, CHP diktasına karşı özgürlük ve demokrasi yönündeki, özelde de din ve vicdan özgürlüğü yönündeki pozitif uygulamaları paralelinde Demokrat Parti"ye destek vermiştir. Bunu yaparken, 1957"de DP"ye oy vermediği için Kırşehir"i "ilçe" yaparak cezalandırma gibi adaletsiz icraatlarına karşı da muhalefet hakkını kullanmıştır. Yani, desteklenen siyasal eğilime verilen destek, kayıtsız-şartsız bir destek değildir.
(8) "Adalet," Bediüzzaman Said Nursî"nin nazarında, Kur"ân"ın dört temel esasından biridir. Siyasal düzlemde de adaletin gözetilmesi, "kamu yararı" gerekçesiyle de olsa "ferdin hukukunun" zayi edilmemesi, O"nun için tartışılmaz bir değerdir. “Cemaatin selameti için fert feda edilir. Vatanın selameti için her şey feda edilir” diye özetlediği bu anlayışı Bediüzzaman, Kur"ân"ın adalet mesajına temelden aykırı, "merhametsiz siyaset"in "vahşiyâne" bir düsturu olarak tarif eder. Onun, "milliyetçi" bir siyaseti de, "Unsuriyetperver bir hâkim, kendi milletdaşını tercih eder, adalet edemez" diyerek reddettiği, bu vesileyle, bir kez daha hatırlanmalıdır. Bu vesile ile ifade edilmelidir ki, Bediüzzaman, din eksenli bir siyaset anlayışını reddettiği gibi, milliyet eksenli bir siyaset anlayışını da reddetmiştir.
Bediüzzaman"ın siyasete ilişkin duruşunun dayandığı bu temel ölçüler dahilinde, bugün "Nurcular" adına ve Risale-i Nur hareketini temsil iddiasıyla, Yeni Asya gazetesi tarafından açıkça ifade edilen "siyasî tercih"i anlamamız ve onaylamamız mümkün değildir.
Bediüzzaman Said Nursî"nin ortaya koyduğu bu "dört siyasal eğilim analizi" temel parametreleri itibarıyle, bugün için de geçerliliğini korumaktadır. Ancak,
(a) Mehmet Ağar"ın liderliğindeki yeni Demokrat Parti"nin, bu analizdeki "özgürlükçü, adaletçi, demokrat" çizgiyi temsil ettiği şeklindeki bir iddia, gerçeklerle bağdaşmamaktadır. Zira, Mehmet Ağar"ın Susurluk olayıyla açığa çıkan ve "devlet adına rutin-dışılığı" temsil eden, olay ve oluşumlara ilişkin bir pişmanlığı söz konusu olmadığı gibi, bu gün, kendisini anlatan bu olaylar, bu parti tarafından bir siyasi tecrübe gibi sunulmaktadır. Bunun yanında, 27 Nisan muhtırası karşısında da DYP (DP) yönetimi özgürlükçü, ve demokrat bir refleks ortaya koyamamıştır.
(b) Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki Adalet ve Kalkınma Partisi"nin "Millî Görüş"ün devamı" olduğu, "dini, siyasete âlet ettiği," bir "kutuplaşmaya sebebiyet verdiği" şeklinde yine aynı gazete tarafından dile getirilen görüşlere de katılmamız mümkün değildir. Ak Parti"nin beş yıllık icraatı ortadadır. Bu icraatın "Millî Görüş çizgisinin devamı" olduğunu ve "dini siyasete âlet ettiği"ni söylemek, insafla bağdaşır bir tutum olamaz. Ortadaki kutuplaşmadan Ak Parti"yi sorumlu tutmak da, insaflı bir tutum değildir. Zira, kutuplaşma senaryosunu hayata geçirenler dururken, sırf iktidarda olduğu için, Akparti"yi bu kutuplaşmadan sorumlu tutmak adaletli bir yaklaşım değildir.
Ak Parti"nin icraatında eleştirilecek çok yönler vardır. 1 Mart Tezkeresi lehine hükûmetin sergilediği tutum, AB"ye uyum rüzgârını da arkasına alan, daha özgür ve demokrat bir Türkiye yönündeki reformların, yükselen milliyetçi/ulusalcı dalga karşısında hız kesmesi, Ermeni Konferansı ve Şemdinli olayı gibi durumlarda "ilkesel" olarak doğru duruşun terkedilerek "pozisyonel" bir tutumun tercih edilmesi, özgürlük-demokrasi-adalet bağlamında ilk anda göze çarpan yanlışlardır.
Ancak bütün bu yanlışlara rağmen, iyilikleri kötülüklerine galebe çalmış olan bu hükumet, "ehven-üş şer" olmaya adaydır. Zaten siyasi tercihlerin belirlenmesinde, ideal bir siyasi partinin bulunmadığı düşünüldüğünde, "ehven-üş şer", "en az kötü olan"ın tercih edilmesini ifade etmektedir.
"Zaman hükmünü icra etse, itiraz edilmez." Bir partinin isminin başında sırf "demokrat" kelimesinin bulunması onu, demokrat yapmaz. Bu günkü Demokrat Partinin, Bedizüzzaman"ın desteklediği Demokrat çizgiyi temsil edip etmediği çok tartışılmaktadır. Buna rağmen, sözü edilen gazetenin, inhisarcı bir zihniyetle ortaya çıkıp, eleştirilere kulak tıkayarak, bu partiyi "demokrat" olarak ilan etmesini ve diğerlerini tamamen dışlamasını, diğer partilerin(özellikle de Akpartinin) çalışmalarını adaletsiz bir şekilde yorumlamasını tasvip etmiyoruz.
Bu konuda zaman hükmünü icra etmiştir ki, şu anki siyasi yelpazede demokratların bir çoğu, Akparti"de çalışmaktadır. Yıllarca "demokratlar"a kayıtsız şartsız bir şekilde verilen desteğin, bu gün, kayıtlı ve şartlı bir şekilde bile olsa, Akparti"ye verilebileceğini düşünüyoruz.
Halk arasında "Nurcular" diye tarif edilen ve Bediüzzaman"ın hayatını örnek almış insanların oylarının, hiçbir cemaat liderinin veya hiçbir siyasî partinin "tapulu malı" olmadığını kamuoyuna duyururuz.
Seçimlerin, daha özgür, daha demokrat ve daha adil bir Türkiye"nin kapılarını aralaması umudu ve dileğiyle...
Ahmet Nazlı
Halil Doğan
İbrahim Hilmi Ünlü
Metin Karabaşoğlu
Murat Çiftkaya
Mücahit Bilici
Refik Yıldızer
Abdüssamet Demir
Ömer Faruk Uysal
Orhan Gülgün
Özcan Dolapçıoğlu
Ahmet Özkılınç
Senai Demirci
Yusuf Özkan Özburun
Zekeriyya Demir
Kerem Aktaş
Alpaslan Demir
Reha Fırat
Muhammed Özdemir
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...