BU yazıyı yazdığım saatlerde Başbakan Tayyip Erdoğan’ın kesin kararı şuydu:
"Çankaya’ya çıkmamak."
Günlerden beri bir gazeteci olarak bu manşeti kesin ifadelerle atmak için bekliyordum.
Ama Erdoğan’ın çevresinden her defasında şu cevap geliyordu:
"Yüzde 2 de olsa ihtimal var."
Dün aynı çevrelerden farklı bir mesaj geldi:
"Başbakan, Çankaya’ya çıkmıyor."
Bu yüzde 100.
Peki kim cumhurbaşkanı oluyor?
"Beşir Atalay mı?"
Cevap şu:
"Büyük bir ihtimalle o, ancak yüzde 2 de olsa Abdullah Gül’ün olması ihtimali var."
Ben bunu şöyle yorumluyorum:
Gül’ün Çankaya’ya çıkması için bir çaba var, ama o ikna olmuyor.
* * *
Geçen cuma günü medyanın dikkatinden kaçan bir gelişme oldu.
Eski Refah Partisi Genel Başkanı Necmettin Erbakan’ın, kayıp bir trilyon davası sonuca bağlandı.
Bu davada, Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül de yargılanıyordu.
Mahkeme sonunda, Gül’ün bu kayıp parayla hiçbir ilişkisinin bulunmadığına karar verdi.
Türk basınının kötü bir alışkanlığı vardır.
Genellikle bir kişi hakkındaki iddialar, yargılamalar verilir.
Beraat ettiği zaman ise pek değinen olmaz.
Ben de bu alışkanlığın mağdurlarından biriyim.
Uzun süre, Show TV yönetim kurulu üyeliği nedeniyle hayali ihracat iddiasıyla yargılandım.
O sırada özellikle internet sitelerinde benim "koyun kaçakçısı" olduğum bile yazıldı.
Sonunda beraat ettim.
Ama hakkımda o hakaretleri, o iftiraları yazanların biri bile beraat ettiğime tek kelimeyle değinmedi.
Abdullah Gül’ü çok iyi tanırım.
Yolsuzluk konusunda çok, ama çok hassas bir insandır.
O nedenle mahkemenin bu kararının onu çok rahatlattığına eminim.
* * *
Erdoğan’ın Çankaya’ya çıkmama kararı, eminim, laik çevrede çok rahatlatıcı bir etki yaratmıştır.
Ama şu soruyu da kendimize sormamız gerekir.
Siyaseti doğal mecrasında sürdürmek daha iyi değil miydi?
Hepimiz biliyoruz ki, o makam, iktidardaki her siyasi parti genel başkanının en çok istediği şeydir.
Sırf eşinin başı örtülü diye bir insanın oraya çıkmasına karşı çıkmak ne derece doğrudur?
Şimdi bu tercihe herkes kendi açısından bakacak.
Eminim, 14 Nisan mitingine katılanlar, "Bu bizim zaferimiz. Erdoğan’ı Çankaya’ya çıkarmadık" diyecek.
Buna karşılık Türk toplumunun bir başka kesimi de şöyle düşünecek:
"Adam oyların yüzde 34’ünü, Meclis’teki sandalyelerin üçte ikisini aldı. Ama onu cumhurbaşkanı yaptırmadılar."
Bence bu iki duygunun da yanlış olması gerekir.
Ben hálá şunu umut ediyorum.
"Çankaya’ya çıkmama kararı, Erdoğan’ın tamamen kendi iradesi ve hür tercihiyle aldığı bir karardır."
Aksi halde işimiz zor demektir.
Çünkü toplumsal ve siyasi hayatta, birilerinin zafer duygusu, ne yazık ki ötekilerinin rövanş duygusunu tetikliyor.
Oysa Türkiye’de siyasetin artık "zafer" ve "rövanş" kıskacından kurtulması gerekir.
Çünkü "öfke", "intikam", "cezalandırma" gibi duygular oy olarak sandığa yansıdığı zaman, sakat sonuçlara yol açıyor.
O nedenle bütün samimiyetimle Erdoğan’ın bu kararının Türkiye’ye hayırlı olmasını diliyorum.
Şahsi görüşüme gelince, ben Çankaya’da hep güçlü siyasi kişiliklerin bulunmasını tercih ettim.
Hürriyet
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...