Yazar olmak yaşadığın yerin, ülkenin sesi de olabilmektir ama büyük yazar olmak o yerin, ülkenin nefesi de olabilmektir.
Nobelli yazarımız "yolsuzluk"la ilgili soruya, "17 Aralık'tan sonra YouTube'da ve başka yerlerde gördüklerim beni rahatsız etti. Toplumdan, devletten, sistemden içimi rahatlatan bir yanıt alamadım. Bunların üstünün kabaca örtülmesi toplumun önemli bir sorunu, utancı." cevabını vermiş.
Özellikle son cümlesine takıldım.
Aklıma "su, elektrik, vb. kalemlerde tasarruf"la ilgili kamu spotlarında vurgulanan "boşa harcamayın, kullanmıyorsanız kapayın, servetimizi çar çur etmeyin, vb."sloganlar geldi. Orhan Pamuk'un cümlesinde de, bu tür kampanyaların veya kamu spotlarının özünde yer alan israftan sorumlu olan halkın kendisidir, halk bu konuda bilinçlendirilmelidir gibi asıl sorumluyu gizlemeye yönelik çabaların bir benzeri gizliydi sanki (Zira israfın büyüğünü ultra zenginler, muktedirler ve patronlar yapar her zaman.). Çünkü bunu toplumun sorunu ve utancı olarak göstermiş; direkt ayan beyan ortada olan sorumluları suçlamamış, daha dolaylı ifadeler kullanmış. "Toplumdan, devletten, sistemden içimi rahatlatan bir yanıt alamadım."derken bile suçlu ve sorumluların aslında kim olduğunu bildiğini fakat, pozisyonu, yeni kitabının yayımlanması, satışların olumsuz etkilenebilmesi gibi risklerden dolayı yuvarlak söylem ve serzenişler dile getirmiş. Aslında, devletten ve sistemden içini rahatlatacak bir yanıt beklemesi, o mevkileri bu konularda dürüst, temiz ve ikna edici otoriteler olarak göstermeye çalışmasıyla ilgilidir yani, bir tür aklamadır.
Orhan Pamuk, İsrailli yazar David Grossman, İtalyan yazar Claudio Magris, Cezayirli yazar Bualem Sansal, Alman yazar Martin Walser ve Alman kökenli Fransız siyaset ve toplum bilimcisi Alfred Grosser ile beraber Beşar Esad'a tehditlerle yüklü açık bir mektup yazmıştı Liberation gazetesinden. Aşırı İslamcı örgütler ve onları destekleyen bazı ülkelerin yöneticilerinin tükürükler saça saça söylediklerini O ve arkadaşları daha edebi ve üstü kapalı tehditlerle dile getirmişlerdi. Girişimlerinin yapmacıklığı ise, kısa bir süre sonra Pamuk dışındaki bütün isimlerin o mektuptan imzalarını çekmesiyle ortaya çıkmıştı. Malum iktidarlar ve çevreler kendilerinden böyle bir mektup yazılmasını istemişlerdi sanırım. Yani siparişti bu mektup çünkü, insan hakları uğruna yazılmış bir açık mektup bu kadar ölüm ve tehdit içeremezdi.
Mektupta kendisinin ve ailesinin öldürüleceğini ama, bunun inatlaşmasının ve diktatör eğilimlerinin (!) bir sonucu olacağını üstüne basa basa deklare etmişler. Yani, öldürecek olanların sorumluluğu olmaz, günah onlardan gider demeye getiriyorlar. Mektup bu yönüyle, bizim iktidar ricalinin IŞİD'in bir sebep değil sonuç olması yollu açıklamalarıyla benzeşiyor.
O mektuba kadar kendisine hem insan hakları savunucusu olması hem de duyarlı bir yazar olmasından dolayı saygı ve hayranlık beslemişimdir. Artık öyle değil haliyle. O zaman da şu anda da o mektupta yazılanları, Esad'ın muhaliflerinin ne kadar insan(!) olduğunu gördükten ya da bizimkilerin bu savaşta cani çetelere yaptığı yardımlardan sonra hele, savunamayacağını biliyorum. Hoş, bahsi bile geçmedi mektubun o günden sonra!
Kendisinin Nobel'i almadan önceki dönemlerde insan hakları konusunda yaptığı çalışmaları, Mehmet Bekaroğlu, Yaşar Kemal, Can Dündar ve diğer bazı aydınlarla birlikte 2001 yılında ölüm orucundaki siyasi mahkumlarla temaslarını saygıyla hatırlasam da, iktidar(larla) kavramıyla roman tadında ve üstü kapalı bir beraberliği olduğunu da yine romanlarından sezinlemişimdir.
Aynı röportajda kendisine yöneltilen, "Çok hayranınız var. Ama bir o kadar gıcık olan da... Maalesef eleştiri bizde nefret ile el ele yürüyen bir şey. Bunu nasıl idare ediyorsunuz?" sorusuna verdiği,
"İdare ettiğimi söyleyemem, edemiyorum. Basmakalıp bir laftır ama meyve veren ağacı taşlarlar Türkiye'de. Siyasi yanı da var. Mesela Ermeni katliamından bahsetmek istemiyor, duymak istemiyor, hak verebilirim. Bunlara itirazım yok. Hak vermediğim, erkek kıskançlığı. Özellikle benim yaşımda, iddialı, önemli olmak isteyen erkeklerin kıskançlığıyla baş etmek zordur. En kötü yanı, siyasi bir maske edinip insanları etkileyebilmesidir." cevabı ise, çelişkilerine ve hatalarına yönelik olası eleştirileri daha gelmeden itibarsızlaştırma niyetini fazlasıyla taşıyor.
Orhan Pamuk'un liberal- demokrat çizgide seyreden bir dünya görüşüyle her devrin selametli kişisi olabileceğini görebiliyorum zira, romanları ve yazıları bu konuda bana fazlasıyla referans olabiliyor.
Radikal
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...