Tam Sharon Stone’un sinema dünyasının "en kötülerine" verilen "Altın Ahududu ödülleri" kapsamında en kötü kadın oyuncu seçilmesine gülerken…
Bir yandan geçen yıl Kurtlar Vadisi promosyonu kapsamında Türkiye’ye getirilen Stone’un nasıl büyük bir aktris olarak pazarlandığını düşünüp “Aman canım, ayak takımı, ne olacak ki? Önemli olan pazarlama değil mi? Sonuçta olmuştu…” deyip…
Bir yandan da usta gazeteci ve postmodern filozof Ertuğrul Özkök’ün Stone ile yaptığı röportajın damaklarına nasıl yayıldığını ve köşesinde ballandıra ballandıra nasıl anlattığını anımsayıp “Özkök Stone haberine çok üzülecek” diye düşünüp…
“Ama Özkök nasıl olur da ayak takımı ile aynı heyecanı duyabilir? Stone’un geçmişini ve şimdiki loser halini bilmiyor mu?” diye geçen yılki Stone heyecanını anlamlandırmaya çalışırken…
Daha fenasını gördüm. Özkök’ün Pazar günkü “Erkek güzel mi kokmalı” başlıklı yazısı “Bir zihin nasıl böyle çalışabilir” hayreti içinde “Yok, meğer Özkök’ün içinde gizli bir İclal Aydın varmış.” diye yankılandı beynimde.
Ama katıksız bir İclal değil. Hani İclal bellidir… Başlığı okursunuz, son cümlesine göz gezdirirsiniz ve o hep gülen yüzünü göz önüne getirip yazıda ne anlattığını anlarsınız: Hayat Güzeldir.
Eğer aklınız oynaksa, saniyenin binde birinde onlarca düşünce zihninizde ardı ardına birbirinin üstüne biniyorsa, bu ölçüsüz serbest çağrışımın absürd sürüklemesi sizi olmadık yerlere götürür… Tam anlamıyla “nereden nereye” halidir ki, Tarantino gerçekliğine bile rahmet okutur.
İşte böylesi serbest çağrışımlarla uykusuz ve yalnız gecelerin insanı olmasını anlatıyor Özkök. Aynı dertten muzdarip olduğum için o geceleri tanımlaması çok tanıdık: “Gece, gözlerin etkisi azalınca, insanın içindeki yarasa uyanır. Duygular sivrilir, ultrason dalgaları halinde, gider bir yerlere çarpar ve geri döner. Geriye dönen her şey o geceki avınızdır...”
Ve devam ediyor… O gecelerde izlediği programlara ve konuklarından bahsediyor. Cem Yılmaz’dan Yusuf Atılgan’a, Enis Batur ailesi ile birlikteki anılarından Paris banliyösü günlerine kadar giden çağrışımları Fatih Terim’in konuk olduğu programda egosunu cömertçe sergilemesine kadar gidiyor…
Ve tam da bu noktada…
Ne zaman ki Terim “Erkek temiz kokmalı, güzel görünmeli..." diyor, Özkök kopuyor. İçindeki narsisti uyandırıyor, yıllardır başkalarına inanıp "ayıptır" diye kömürlükte sakladığı özsevici yanını ortaya çıkarıyor… Ve… Karar veriliyor: “İnsan gerçekten kendisi için de güzelleşmeli. Her sabah aynalara kendisi için de bakmalı. Kendine çekidüzen vermeli…”
Bilmiyorum, kaçınız içinizdeki yarasayı uyandırıp şişkin bir egonun söylediği ortalama bir sözün saçma çağrışımlarına doğru kanat çırptınız… Kaçınız sivrilen duygularınızı ultrason dalgaları halinde bir yerlere çarptırıp içinize döndünüz… Ve daha önemlisi kaçınızın o geceki avı İclal Aydın ayarında bir düşünceye denk düştü.
Yolu yarıladığım ömrümün büyük bölümünde geceleri o yarasayla birlikte sabahladık. Ama gecenin ruhundan kaynaklanan kayma yada yarasanın kanat çırpışının doğası gereği böyle bir yöneliş olmadı hiç. Olamaz da. Gece bu ihanete izin vermez her şeyden önce.
Ama işte; başarı yada başarısızlık, “becerebilmek” yada “becerememek” tam da bu noktaya denk düşüyor. İçinizde yarasalar uçuşsun, gecenin karanlık ruhu üstünüze çöksün… Eğer gecenin mirası sizde “Erkekler güzel kokmalı” sorunsalına dönüşüyorsa olay bitmiştir.
Becerdiniz...
Aynen Özkök gibi…
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...