Yazısında “Bir de tesbiti doğru yapalım. Türkiye, Bağdat seferine hazırlanmıyor. Böyle bir niyet sözkonusu değil. Ne Başbakan Erdoğan, ne CHP lideri Baykal’ın sözlerini bu minvalde yorumlamak doğru olmaz.” diyen Tayyar bu sefer iğneyi de çuvaldızı da kendi yazarlarına batırdı: “Yazarımız Mustafa Erdoğan gibi böyle bir endişeye kapılanlar olabilir ama gönülleri rahat olsun. Maalesef tesbit yanlış olunca önerilen çözüm de yorumlar da yanlış kapıya çıkıyor. Söz meclisten dışarı; üniversite kökenli kimi yazarlarımızın kitabi analizlerinin gündelik yaşamın realitesinden uzak olduğu aşikardır.”
İşte Tayyar’ın Star’daki yazısı
Felaket senaryosu
Erhan Göksel aradı. Kendisi tanınmış bir stratejist. Kamuoyu araştırma kuruluşu VERSO’nun da patronu. Ağırlıklı olarak uluslararası şirketlere danışmanlık yapıyor. Her siyasi parti ve liderle ilişkisi vardır ama son dönemde AK Parti’ye mesafeli.
İki önemli konu üzerinde konuştuk. Önce ilkinden başlayalım. Dedi ki, Türkiye kesinlikle Irak’a girmemelidir. Türkiye’nin 1 Mart tezkeresiyle Irak’taki yeniden yapılanmada söz sahibi olma fırsatını kaçırdığını düşünüyor. Ya girerse? Göksel öyle şeyler söyledi ki donup kaldım: ‘Bugün için Kerkük ve Musul, 1. Dünya Savaşı öncesindeki Goben ve Breslav gemileri gibidir. Türkiye’nin sonu Osmanlı gibi olur.’
Biliyorsunuz bir iddiaya göre; Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı’na Almanya’dan satın almak istediği iki zırhlı Goben ve Breslav yüzünden girdi. Bu iki gemi Akdeniz’de seyrederken İngiliz gemilerinden kurtulmak için Osmanlı bayrağını çekerek Boğaz’dan geçmiş, daha sonra da Rusya’nın Odessa ve Sivastapol şehirlerini bombalamış. Osmanlı da böylece kendini savaşın ortasında bulmuş.
Göksel devam etti: ‘Bu işin şakası olmaz. Böyle bir savaştan Türkiye küçülerek çıkar. ABD, Türkiye’nin parçalanma sürecini başlatır. Doğu’da yeni bir Kürt Devleti kurulur, yukarıda Ardahan ve Iğdır Ermenistan’a gider.’
Bir an karşımda Bush varmış gibi geldi. İddialarını sürdürdü: ‘Böyle bir savaştan Suriye de zararlı çıkar, orası da parçalanır. Bir bölümü yeni Kürt Devleti’ne katılır. Ayakta kalacak tek devlet, İran olur. İran’ı parçalayıp buradaki Azeriler ile Azerbaycan’ı birleştirmek isteyebilirler ama mümkün değil. Çünkü İran’da Şiilik etnik kökenden daha önde gelir. 2010’a kadar operasyonu tamamlarlar.’
Kontrollü kriz yönetimi
Önce Göksel’in bu görüşlerine büyük ölçüde katılmadığımı ifade etmeliyim. Irak’ı eline yüzüne bulaştıran ABD’nin, Ortadoğu’da Türkiye’yi de içine alan bir ateş çemberine bodoslama dalacağına inananlardan değilim. Ayrıca, böyle bir senaryonun muhtemel sonuçlarını tahmin etmek güçtür. Üçüncü küresel savaş çıkabilir. Kaldı ki Türkiye, bir Irak değildir. Kraker yerken bir an yere yığılıp nefesi kesilen Bush, bu sefer daha sert parçayla karşılaşacağını, herkesten daha iyi bilir diye düşünüyorum.
Bir de tesbiti doğru yapalım. Türkiye, Bağdat seferine hazırlanmıyor. Böyle bir niyet sözkonusu değil. Ne Başbakan Erdoğan, ne CHP lideri Baykal’ın sözlerini bu minvalde yorumlamak doğru olmaz. Yazarımız Mustafa Erdoğan gibi böyle bir endişeye kapılanlar olabilir ama gönülleri rahat olsun. Maalesef tesbit yanlış olunca önerilen çözüm de yorumlar da yanlış kapıya çıkıyor. Söz meclisten dışarı; üniversite kökenli kimi yazarlarımızın kitabi analizlerinin gündelik yaşamın realitesinden uzak olduğu aşikardır.
Durum şudur: Türkiye, Abdullah Öcalan’ın Şam’dan çıkarılması sırasında başarıyla uyguladığı ‘Kontrollü Kriz Yönetimi’ sergiliyor. Sabah’tan Aslı Aydıntaşbaş, bu gelişmeyi ‘stratejik muallaklık’ olarak yorumladı ama terminolojideki doğru karşılığı budur. Bu model, bir nevi poker oyunundaki gibi blöfü de kendi içinde barındırır ama arkasında ‘savaşı göze alabilecek’ bir stratejik hamle yoksa sonuçsuz kalır. İşte, sınırda konuşlanan 240 bin askerin pozisyonu, ‘Kontrollü Kriz Yönetimi’nin lojistik desteğidir.
Bunlar ders kitaplarında yazmaz, anlatayım istedim.
En geniş kapsamlı seçim anketi
Göksel ile konuştuğumuz ikinci konu, son kamuoyu yoklamalarıydı. Türkiye genelinde yedi bin denek üzerinde yaptığı çok kapsamlı bir araştırmanın sonuçlarını açıkladı. ‘AK Parti’nin oyları yüzde 35.2’ dedi. ‘Başbakan’dan dahi fazla söylediniz, üstelik AK Parti’den pek haz etmezsiniz’ deyince, Göksel, şu yorumu yaptı: ‘Başbakan bilerek oylarını düşük gösteriyor. Gerginliğin daha fazla artmasını istemiyor.’
Ne garip değil mi? Başbakan, AK Parti’nin oylarını yüzde 30.4 olarak açıklandığında tüm muhalefet ‘AK Parti dibe vuruyor’ diyerek tepki göstermişti. Bir başka muhalif, Erdoğan’ı oylarını düşük göstermekle suçluyor.
Neyse, devam edelim. CHP’nin oyunu yüzde 21, MHP’nin oylarını yüzde 13 olarak gösterdi. Dördüncü sıradaki DYP için ise ‘Yüzde 5.9’ tahminini yaptı. Göksel’in bu tabloya ilişkin yorumu ise şöyle: ‘Buna göre üçlü bir yapı gözüküyor. MHP ile DYP arasındaki makas açılıyor.’
Seçime doğru neler olur? Göksel’in yanıtı: ‘AK Parti’de yüzde 10 civarında sol oy var. Özellikle belediyelerin sosyal politikalara verdiği önem, AK Parti’nin gücünü arttırdı. CHP, bu sol oyları çekebilecek bir politika izlemiyor. Tam aksine, DYP ve ANAP’ın tabanını oyuyor. Şu anda CHP’ye laik-liberal sağ seçmenden kayma var. Aşırı milliyetçiler ise MHP’de toplanıyor. Eğer Başbakan, Çankaya’ya çıkarsa oylarında bir miktar azalma olur ama gücünü korur ve parti kurumsallaşır. Ama çıkmazsa büyük ihtimalle AK Parti yine tek başına iktidara gelir. CHP ve MHP’nin ortak hükümet kurabilmesi ise ayrı ayrı yüzde 20 civarında oy alabilmesine bağlıdır.’
Tartışma yaratacak ilginç bir analiz değil mi?
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |