Siyaseti yakından ve içinden izleyen bir arkadaşım, '27 Mayıs'ı saymazsak bütün askeri darbeler önceden haber verilerek yapıldı bu ülkede' dedi. Kastettiği şey, Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının 1979'u 1980'e bağlayan yılbaşından hemen önce zamanın Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'e verdikleri 'uyarı mektubu'ydu. 27 Nisan gecesi 23.15'te Genelkurmay'ın internet sitesine konan bildiri de böyle bir 'uyarı mektubu' mu?
Eğer Abdullah Gül cumhurbaşkanı olursa darbe yapılacağı mı söyleniyor?
Aklı başında insanlar için söylüyorum: Bu ülkede darbe olmamasının da, laikliğin de güvencesi aynı şeydir; yani, yılda 30 milyar doları aşan cari açık ve bu açığın finansmanı için Türkiye'ye yılda 20 küsur milyarı doğrudan yatırım, 60 küsur milyarı da sermaye piyasalarına veya borçlanma şeklinde giren yabancı sermaye.
Türkiye, durdurulamayan, hatta doğru dürüst yavaşlatılamayan bir hızla büyüdüğü için, başta enerji olmak üzere ithalatı artıyor ve cari işlemler dengesi açık veriyor, bu açık ve daha fazlası, yani ekonomik büyümenin önemli bir bölümü de yabancı sermaye tarafından finanse ediliyor.
Türkiye'nin pozitif hukuktan uzaklaşıp İslami bir ülkeye dönüşmesi de, askeri darbe de yabancı sermayeyi kaçıracağı için bugün hayal bile edilemeyecek kadar vahim ekonomik sonuçlara yol açacaktır. O sonuçlar, hepimizin daha da fakirleşmesi, altından kalkılamayacak bir ekonomik krizin ortaya çıkmasıdır. Geçen yıl hükümet Merkez Bankası Başkanı atamasında olmadık siyasi tercih kullanmaya kalkınca bu ülkeden sermayenin birkaç gün gibi kısa bir sürede nasıl kaçtığını gördük, o iki aylık çalkantının ve devalüasyonun bedelini hepimiz hâlâ yüksek faiz olarak ödüyoruz. Bu yıl da askerin açıklamasının yaratabileceği bir sermaye çıkışından ürküyorum, umarım bu olmaz veya etkileri sınırlı olur.
Ama siyaset her zaman bu 'akıl'la yapılmıyor. Bakın, bir anda saatlerimizi 27 yıl geriye aldık, yeniden darbeyi konuşur olduk. Hükümet de askerin çıkışına 'yumuşak' denemeyecek bir cevap verdi. Yani gerginlik had safhada.
Şimdi önce Genelkurmay, sonra da hükümet tarafından bir anlamda baskı altına alınan Anayasa Mahkemesi çok ama çok ağır bir görevle karşı karşıya. Eğer mahkeme Cumhurbaşkanlığı seçimini iptal edecek olursa, gidilecek seçim bir nevi Çankaya referandumu şeklinde gerçekleşecektir ister istemez. Yok mahkeme seçim sürecini devam ettirmeye karar verirse bu kez Abdullah Gül'ün 9 Mayıs Çarşamba günü yapılacak üçüncü tur oylamada cumhurbaşkanı olarak seçilecek, yani bir nevi 'Reste rest' denmiş olacak.
Anayasa Mahkemesi ne karar verecek olursa olsun, tercihen bu karardan önce hükümetin erken seçime gidileceğini açıklaması şu anda en uygun çözüm gibi gözüküyor. Demokrasiler, hele hele ciddi ekonomik sıkıntılarını hızlı bir ekonomik büyümeyle aşmaya çalışan bizimki gibi demokrasiler, askeri darbe tehdidi altında yaşayamazlar.
Türkiye'nin karşı karşıya olduğu bütün sorunların çözüm yeri sandıktır. Herkes bu basit gerçeği kabul etmeli ve sandığın iradesine saygı duymalıdır. Hükümet, acilen muhalefet partilerini de göreve çağırarak başta seçim barajını yüzde 5-7 aralığına çekmek olmak üzere bir dizi demokratik reformu gerçekleştirmeli ve seçime öyle gitmelidir. Bizi biraz olsun rahatlatacak tek yol seçime gitmektir ama adil ve demokratik bir seçime...
İsmet Berkan-Radikal
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...