Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin ilk kabinesi açıklandığında hayret uyandıran pek çok ismin tersine iktidarı muhalefeti ile herkesin hiçbir şerh koymadan alkışladığı bir isimdi.
Malum, yarım asra yaklaşan iktidarı boyunca pek çok alanda görece epey mesafe almıştı ama bir alan vardı ki; gelen gideni aratıyor ama sonuçta kimse aradığını bulamıyordu: Milli Eğitim Bakanlığı.
Pek çok bakanlıkta Bakan’lar değişmiyor, değişse de halef selef arasında ciddi bir politika farklılığı oluşmuyordu ama MEB’de her yeni gelen bakan öncekinin tüm uygulamalarını çöpe atıyor, sanki iktidar değişmişçesine işe sıfırdan başlıyordu.
İşte bir türlü dikiş tutmayan eğitim mevzusu Ziya Selçuk ismi ile ilk kez çözülecekmiş gibi oldu.
Ortak kanı şuydu: Kronikleşmiş eğitim sorunlarını çözebilecek isim varsa, o isim Ziya Selçuk’tur.
Önce siyasi hayatından öncesinin eğitim konuşmaları dolaşıma girdi. Hep modern, son derece pozitivist, çağdaş sistemleri referans alıp modeller öneren bir eğitimci portresi, MEB yapbozunu düzeltecek umudunu yeşerttikçe yeşertti.
Görece seküler, az biraz Atatürkçü ve duruşuyla aydın tavrı, AK Parti muhafazakarlığı ile bunalanlar için de umut oldu.
AK Parti’nin siyasi yolculuğunda zaman zaman soldan ya da liberal çevreden isimleri ön plana çıkarıp toplumda sıkışan gazı aldığı bilindiği için, umutları kıracak kadar değil ama cılız da olsa “Acaba Ziya Selçuk da Ertuğrul Günay, Reha Çamuroğlu, Zafer Üskül ya da İbrahim Kaboğlu gibi bir tampon muydu?”
Bu soruya Selçuk’a güveni tazeleyerek yanıt verenler bir şüphe daha dile getiriyordu: MEB öylesine bir çark ki; başında Ziya Selçuk bile olsa dişliler arasında kaybolur gider.
Öyle ya; O milli eğitim çarkı ki; Nabi Avcı gibi hocaların hocasını bile sıradanlaştırmış ve göreve gelene kadar herkesin saygı ile önünde eğildiği Nabi Hoca ismi Bakanlık bitişinden sonra “başarısızlar” hanesine eklenmişti.
Hiçbir katma değeri olmayan çocuklara Çin işkencesinden hallice el yazısı mucitliğinden 4+4+4’ün fikir babalığına ufak bir bagajı olsa da… Ziya Selçuk, belki de eşine az rastlanır bir kamuoyu desteği ile göreve başladı.
Göreve başlar başlamaz demeç üstüne demeç verdi, konuştu, konuştu, konuştu, sosyal medyadan yazdı, hedeflerden hedefler beğendirdi kamuoyuna.
Başlarda herkes bekledi. Öyle ya, bu kadar büyük hedefler ortaya koyan bir Bakan, bunları icraat olarak da hayata geçirmeliydi. Bakan dediğiniz alanındaki en üst icracı kişiydi ya, hele de yeni sistemde her şey çok hızlı ve takır takır işleyecekti.
Öyle denmişti çünkü.
E o zaman Ziya Selçuk daha ne bekliyordu?
İşte teori ve pratiğin uyuşmazlığı geçen zamanla birlikte yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı ve Ziya Selçuk etrafında yaratılan hype dalgası hızla dağılmaya ve yerini hayal kırıklığına bırakmaya başladı.
Gelinen noktada güzel, çok güzel konuşan ama konuştukları orada kalan, aslında yapmak istiyor ama gücü yapacaklarına yetmiyor görüntüsü veren, zevahiri belagatla kurtarmaya çalışan bir portre ortaya çıkıverdi.
O portreyi “haber değeri taşıyan” bazı süper projelerle olumluya çevirmeye çalışsa da; olmuyordu.
Çünkü ondan beklenen; telefonunun sesini zil sesi yapmak, öğretmenler için yeni önlük tasarlamak, okullara genelgeyle Nil Karaibrahimgil’den tek tip zil sesi dayatmak gibi Zihni Sinir projeleri değildi.
Ailelerde ciddi bir tepki dalgası oluşturan çocuklara İmam Hatip dayatmasına yeni yollar bulması, LGS gibi ucube bir sistemle çocukları eşitlemeye çalışması, yarı tatili üçe çıkarması, eğitimi az biraz daha ticarileştirmesi, sözleşmeli öğretmenlik gibi öğretmen adaylarından sektördeki aklı başındaki uzmanlara kimsenin onaylamadığı bir sistem getirmesi değildi.
Tüm bunlar nasıl oluyor da oluyor diye düşünülürken yerel seçimlerde AK Parti’ye oy istemek için meydanlarda olması, üzerindeki son konsensüsü de bozdu.
Son olarak 20 bin öğretmen kontenjanı dağılımında din kültürü, Arapça ve beden eğitimine verilen ağırlık Selçuk’un üzerindeki liberal bulutu da dağıtıp onu AK Parti hanesine yazıp parantez kapandı.
Başta muhaliflerin bile umut bağladığı Ziya Selçuk şimdilerde Ak Partililerin bile “Bununla da olmayacak galiba” dediği bir figüre dönüştü.
Toparlayabilir mi? Kim bilir… Ama görünen o ki Ziya Selçuk da Hüseyin Çelik, Ömer Dinçer, Nabi Avcı, İsmet Yılmaz gibi MEB enkazı altında kalan zedelerden biri olamaya aday.
Geçmiş olsun.
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |