Bedeni başka söyler, sözleri başka..
Kaşları çatıktır ama “sana kızgın değilim” der. İnsan neye inanacağına şaşırır. Göz teması kurup, biraz gülümserse, söylediğine inanılır. Tekrar sorma ihtiyacı hissedilir: “Emin misin”. Bu sefer ses tonu da yükselerek kaşlar daha çok çatılır ve “kızgın değilim, dedik ya” denir. Hiç uyuşmuyor ki.
Genelleme yaparak suçlarken asıl suç nedir anlaşılmaz..
“Sen hep sakarsın” der. Sakarlık yapılarak bir eşyaya zarar geldiyse ve yeni eşya alınması gerekiyorsa, bu konu hiç konuşulmaz. İşi çözmek mümkün değildir. Konu bir kişinin hep suçlu olmasında kalır ve çözülemez.
Keşke duygularını söyleseydi..
“Eşyamı kırdığın için üzüldüm, çok değer vererek kullandığım bir eşyamdı” deseydi, karşısındaki kişi yardımcı olmaya çalışırdı. Bir sonraki seferde, eşyalara daha dikkatli yaklaşımda bulunurdu.
Geçmişten örnekler sıralamaya başlar..
“Benim doğum günümde gelen çerçeveyi kırmıştın, aile yadigarı fincanı da silerken kırmıştın” der. Geçmiş yaşananlarla sakarlık suçlamasına devam edilir. Karşı taraf kendini savunmaya çalışır. Sonuç olarak tek olay ve konu bambaşka yerlere gider.
Bu bir haklılık savaşıdır..
Kılıçlar çekilmiştir. Sakar olduğunu kanıtlamak, haklılık savaşını kazanmaktır. Çözüm isteyen kim? Karşılıklı anlayış geliştirmektense, haklı olduğunu ispatlamak daha önemlidir.
Dinlerse seçerek dinler ya da dinlemez..
Ah! Karşı tarafın ne anlattığından çok, kendi savını besleyen cümleler yakalanır. Savını besleyen cümleler cımbızlanamıyorsa, onu susturmak daha iyidir.
Yazık! Belki haklı çıktı ama iletişimdeki kazaların hepsini gerçekleştirdi..Hep böyle bir iletişim biçimi ilişkiye ne kadar iyiydik yapmaktır? İlişkiye yardımcı olabilir mi?
Aile içi iletişim kazalarını önlemek için ne yapabiliriz?..
Dinlersek ne anlatıldığını anlayabiliriz. Ben dili kullanabiliriz. Duygularımızı dile getirebiliriz. Tek konuda kalabiliriz. Empati kurabiliriz.
Deneyimlerimizi bilinçli bir şekilde düzenleyerek sağlıklı iletişimi dikkate aldığımız, aile içi ilişkiler kurabilmemizi dilerim…