" Çölde serap gören meczubun , matarasındaki suyu dökmesini sağlamaktır "
Hitler'in meşhur propaganda bakanı Goebbels tarafından uygulanan teknikler ve alınan pratik sonuçların tesiriyle kavramlaşma süreci başlayan algı yönetimi , bugün firmalardan hükümetlere , ittihatlardan cemaatlere her erkin müracaat ettiği bir yöntemdir. Yöntemin esası ; insanların bilgi edinme kaynaklarını kontrol altında tutup , özellikle görsel ve işitsel bilgi girişlerini belli bir doğrultuya kanalize etmek üzerinedir. Goebbels kendi döneminde o kadar başarılı olmuştur ki , kısa sürede nerdeyse bütün Almanya , Yahudilerin evrimini tamamlamamış bir hayvan türü olduğuna inanmıştır. Gün itibariyle algı yönetiminin en bariz mesai bölgesi ; televizyon ve internet yoluyla bilgiye dönüşme ihtimali olan algıların yönetilmesi alanıdır. Bilginin genel geçerlilik süresinin kısaldığı modern zamanlarımızda algı yönetiminin hedefleri de kısa ömürlü olmaktadır. Bir bakıma; çağrışımların mülkiyetini ele geçirme gayretinin kendisine algı yönetimi denilebilir..!
Örneğin şu anda tüm dünyanın algı portföyünde popüler bir mertebeye ulaşmış IŞİD 'ı ele alalım. Özellikle tv. ve internet algılarında oluşturulan çağrışım ; kafa kesen, insan eti yiyen , talan ve tecavüzlerden en ufak bir haya etmeyen , dünyanın belli bölgelerinden gelen antisosyal kişilikli şahısların doyasıya rezil olma dürtülerini tatmin ettiği bir oluşum.., Bilinçaltına itilen en önemli çağrışım ise Müslümanların bu çağda dahi barbarlıktan vazgeçmedikleri imgesidir. Bu tür eylemleri din adına yapanlar " bilerek " ya da bilmeyerek bu dinin mensuplarının hemen tamamı hakkında ; " Ellerine fırsat verildiğinde vahşet dürtülerini hemen her yerde tatmin etmekten geri durmayacak kimselerdir " fikrini dünya vatandaşlarının bilinçaltına kazımaktalar. Bir de eylemlerine dinden referans göstermeleri durumu var ki bu durum mollanın durumu gibidir ; " Ağır başlı , dini telkin ve tavsiyelerde bulunan ve saygı gören bir mollaya ahali bir gün sorar ; Molla efendi , bir çok konuda bizi uyarıyorsun ve iyi tavsiyelerinden memnun oluyoruz. Ama biz seni hiç camide namaz kılarken göremiyoruz.., Bunun üzerine molla şöyle der ; Ben Kuran'da Namaz yaklaşmayın diye okudum. Bu ayete göre amel ediyorum ve onun için namaz kılmıyorum. Ahali nasıl olur der. Bize de göster. Molla Kuran'ı alır ve ilgili ayeti açar. Ahali şikayet eder. İyi ama Molla efendi sen ayetin bir kısmını okumuşsun , burada Sarhoşken ve ne dediğinizi bilene kadar namaza yaklaşmayın yazıyor. Molla da der ki ; Ben okuduğumla amel ediyorum. O kısmı zamanında okumadan geçmişim demek o ki .., " Bu hikayede de görüleceği gibi kendisine kutsal metinlerle dayanak bulmaya gayret edenlerin her zaman nasipleri vardır. Kuran ve hadis külliyatında, birincil muharebe alanının fikri cihat alanı olduğu açık iken ve hilafetin kanlı tarihi de Müslüman milletlerin bilinçdışında seyir halinde iken , oluşturulan algı yönetimi kime hizmet etmektedir varın siz düşünün.
Bir diğer algı yönetimi alanı da millet tanımıdır. Yaklaşık son 20 yıldır dillendirilmekte olan ve siyasi demeçlerde hemen her zaman aynı dizge ile algı alanına sokulan cümleden bahsetmek isterim. " Biz tek bir milletiz. Lazıyla , Kürdü ile , Çerkezi vs.. ". Cümlenin başındaki millet tanımının içi cümlenin devamı ile boşaltılmış olmakta ve aslında ; " Bir millet falan değiliz , farklı ırkların birliğe zorlandığı farklı milletleriz" cümlesi bilinçaltında sağlam bir yer edinmektedir. Bu cümleyi fazlasıyla tekrar ederseniz bilinçaltındaki tanımın geçerlilik süresini uzatmayı başarabilirsiniz. Cümlelerinde bu sözü sıkça sarf edenlerin bu tip bir algı yönetiminin bilincinde ve oluşacak yeni algıdan nasibinin farkındalığında olup olmadığını bilmiyorum. Ancak vurgu yapmak istedikleri şey birlik ve beraberlik ise Çanakkale şehitliklerini göstermek yeterlidir. Orada her ırk ve dilden Müslüman sırt sırta yatmaktadır. Birbirini anlayamasa da aynı kutsal dava için canını hiçe sayanlar milletinin fertleri olarak onlar, şehitler devletinin vatanındadırlar. Ve tıpkı iman ettikleri kitabın emrindeki gibi , dinini , yurdunu ve namusunu korumak görevinden kaçmayan insanlar milletindirler. Yaralı düşmanı tedavi ettiren , savaşamayacak durumdakileri koruyan, teslim olana karşı bağışlayıcı olan bu milletin evlatları Hz. Muhammed'in geleneğinin varisleridirler. Yukarıda bahsettiğim IŞİD örgütünün kimlerin varisi olmadığının bilinmesi anlamında Çanakkale bizler için en geçerli referanstır. Özellikle yakın dönemde ; mezhepsel yakınlık ve göreli çıkarlar perspektifinden duruma bakanların, bir an önce kendisine inşa ettikleri kutsal yalanlar diyarından ayrılmaları gerekmektedir.
Algı yönetiminin en büyük gayreti ; filmler , reklamlar , internet ve görsel paylaşım materyalleri yoluyla direkt ya da subliminal mesajlar üzerinden bilinçaltının kapalı çekmecelerinin anahtarlarını ele geçirmektir. Mevcut materyaller devletler ve hükümetler için , bir hipnozcunun köstekli saatinden daha değerlidir..