Çok ilginç günler yaşadık, yaşıyoruz. Önce teröre 8, ertesi gün PKK’yı aşan çok aşan organize bir operasyon sonucu 24 şehit verdik. Hükümet sıkıştı, ülke kahroldu. Başbakan’ın medya patron ve yöneticileri ile terör örgütünün propagandasının yapılmamasına yönelik çok gecikmiş bir toplantı yaptığının sonrasında ise Van Depremi oldu ve medya depreme yüklendi ve nerede ise terör unutuldu, yada en azından medyada unutturuldu. İktidar TBMM’deki terör/Kürt Sorunu görüşmelerini de çoğunluğunun gücü ile kapalı oturumlarda yapınca sorun şimdilik idare edilmiş oldu. Allah acımızı unutturacak başka acılar vermesin!
Dua güzel ama bu işin kaçarı da yok. Terör veya Kürt sorunu ne derseniz deyin, bizim ve çözmek zorundayız. Maalesef yeni acılar gelecek. Bu gün değilse yarın…
Bana göre 4 alternatifi var Türkiye’nin;
1-Uluslararası alanda terör örgütüne maddi ve psikolojik desteği kesmek, ekonomik, kültürel ve askeri alanda PKK’yı ezerek sorunu bitirmek. Bunu yapmak çok zor, yapabilseydik yapardık…
2- Kürtçü kesimin istediği “Demokratik” çözüme gitmek, yani özerklik veya federasyon çözümlerinden birine razı olmak. Tabi bu durumda iş büyük ihtimalle bağımsızlık talebine doğru kayma eğilimi gösterecek. Bu seçeneğe razı olmak normal koşullarda mümkün değil. Daha fazla terör gerekiyor, bu durumda ise neler olacağını PKK dahi kestiremez çünkü, fazla terör kendisini de bitirebilir.
3-“Mevcut şekliyle bir 5-10 yıl daha teröre tahammül edelim, ondan sonra duruma bakarız, Allah Büyüktür” yaklaşımı. Bu zaten yılların politikası idi.
4-Üniter devletten taviz vermeden bireysel kültürel, ekonomik, demokratik tüm hakların tanınması ile çözüm bulmak. Buna özellikle terör örgütü razı değil. Dolayısı ile terör örgütünü her alanda yenmeden çözüm değil.
Bu alternatiflerden birini uygulamak dünyanın ve Türkiye’nin geleceğini de iyi tahmin etmeyi gerektiriyor. Dünyada gücün Batıdan Doğuya kayıyor olması ve tarihin en büyük yapısal ve ekonomik krizi içersinde olunması yakın gelecek de dahil yarınları görmemizi engelliyor. Ancak yeni bir dünyaya gittiğimiz de açık. Bir çok otorite gidişatın pek de demokratik bir dünyaya doğru olmadığını telaffuz etmeye başladı. Gelecek sanki daha otoriter yönetimler dönemi olacak gibi görüntü ve belirti veriyor. “Bu durumda ayrılıkçı bir harekete veya bugün olmasa dahi yarın ayrılıkçı olabilecek bir harekete taviz vermek ne derece doğru olabilir?” deniyor. Çünkü “Uluslararası bir niteliği olan, silahlı güç oluşturan bu hareketi bitirmek ve sorun denilen konuyu kısa ve orta vadede çözmek mümkün olmadığına göre, konuyu değişen dünya koşullarına bırakmak daha doğrudur” yorumları yapılabiliyor.
Kısaca yukarıdakine benzer gerekçelerle sorun geleceğe terk edilmiş vaziyette görünüyor. AKP iktidarı da zaten reel politiğin farkına yeni vardı ve “İdare etmeyi” öğrendi. Neden risk alsın? Eğer, böyle olmasaydı iktidarının 3’üncü döneminde daha 4 ay önce yüzde 50 oy almış mutlak gücü olan bir parti olarak neden “Muhalefet çözüm üretsin” desin?
Değerli okuyucu ve yorumcular galiba biz burada daha çok yorum yapıp konuyu tartışacağız. Konu artık tamamen iç siyasetin malzemesi olmuştur. BDP’de pek öyle görünmese de buna razıdır. Doğulu yanımız bu sorunda ağır basıyor galiba…