Adını söylemesek de hemen tanıyabileceğiniz bir gazeteci o.
Şöhreti, yazı ya da haberlerinden değil…
Şizofreniye yakın yalanlarından…
Şıp diye, şak diye tanıyacaksınız…
Bir hafıza tazeleyelim mi?
Hani kendisini, Dünyaca ünlü bir mankenin arkadaşı olarak tanıtan…
Bir anekdot daha…
Geçmiş Cumhurbaşkanlarından birisine, “Abi derim kendisine…”
havasını atan…
Hani S. B.’tan Ş. T.’a, E. Ö.’e kadar haklarını gasp edip patron nezdinde
kredi yükselten gazeteci…
Hani şu 2 milyon dolarlık villası’nda keyif süren…
Bu yazı aynı zamanda okuyucu için bir hafıza testidir.
Alzheimer olmadıysanız, “Evet, hatırladım” diyeceksiniz…
İşte o gazetecinin yeni maceraları, farklı hobileri var.
Bu sefer ki uğraşı, eskisi gibi Sitcom yalanları olsaydı, bu sütunu işgal
etmeye değmezdi ama…
Tehlikeli işlerle uğraşıyor…
Level atlamış…
Kendisini medya yöneticilerine, “ABD’nin has adamı olarak” lanse
ediyor.
Trump dönemin danışmanları ile kanka olduğunu iddia ediyor!
Bu iddialı sözüne itibar eden medya yöneticilerini ABD ile temas (!)
ettiriyor !
Peki, gerçekten ABD’li yetkililerle bir teması var mı?
Doğrusu aktarmalı bir teması olduğuna dair kuvvetli bilgiler var ama
temas ile kuryelik arasında ince bir nokta da var!
(*Wikileaks belgelerinde bazı gazeteciler deşifre edilirken, görev süresi
dolmayan (!) bazı gazetecilerin isimleri kapatılmıştı.)
İşte o noktayı aşındıran, hatta yıkan bir getir-götür pozisyonunda
olmasına rağmen bunu medya yöneticilerine bir nüfuz olarak satmayı da
beceriyor.
ABD Büyükelçisi John Bass’ın kendisine, “Bizim çocuk!” dediğini gururla
anlatan bir gazeteci o…
Aslında yalanı doğrudan daha etkili kullanmasa, içeriğinden bağımsız bir
değerlendirme ile iyi bir de kalemi var ama…
Medyada bir komedi figürü olmasına rağmen kendisine ağır abi rolünü
uygun görüyor olması komediyi trajik bir seyir haline getiriyor.
Peki, eylemleri kuryelik sınırına kadar gelen söz konusu gazetecinin ABD
dostluğu, ilgililerin radarına nasıl girdi?
Bizzat kendisi…
Yanlış okumadınız…
ABD ile olan kuryelik çalışmalarını bir güç, nüfuz pazarlığı olarak etrafına
rahat rahat anlatmasından….
Ve…
ABD’yi eleştiren bazı TÜRK gazetecileri, ABD’li yetkilere şikayet ederken!
Tıpkı, gurubunda televizyonuna çıkan gazetecileri, gurubunun yetkililerine
şikayet etmesi gibi…
Tıpkı, gurubun gazetesinde yazacak gazeteciler için, “Ben izin
vermedikçe, kapıdan içeriye kimse giremez, burada yazarlık
yapamaz” diyecek kadar ileri gitmesi gibi…
Tıpkı, “Gurubun bilirkişisi benim. Ben patrona bağlıyım. Koltuksuz
gurup başkanıyım. Bana sorulmadan karar verilmez. Patronu
içeriden kurtaran adamım ben! ” sözlerine Ankaralı gazetecilerin çoğu
şahittir.
Bu tanınmış yazarın ABD ile şu günlerde yaşadığımız vize krizinde, başka
bir gazeteciye söylediği söze dikkat;
“ABD haklı. Türkiye haddini bilmiyor. Sen ABD’den izin almadan
nasıl tutuklama yaparsın?”
Bu sefer fena yakalandı…