Bir Rus uçağını, kısa süre sınırlarımıza tecavüz etti diye düşürmüştük.. Ve bu olay Rusya ile ilişkilerimizin kopmasına sebep olmuştu.. Bu işten en büyük zararı da bizim ekonomimiz görmüştü.. Tarım ürünlerimizin, meyve, sebze ve naranciyemizin bir numaralı müşterisi olan Rusya almayınca, sektörümüz adeta çökmüş, ziraatçılarımız yıl boyu kan ağlamıştı. Turizmde de en büyük müşterimiz olan Ruslar gelmeyince, turizm sektörümüz de adeta kalbinden yaralanmış, iflaslar alıp yürümüştü..
Sonunda AKP iktidarı Rusya’dan özür diledi.. Cumhurbaşkanı Erdoğan, evvelki hafta Rusya’ya yaptığı resmi gezide Putin’le görüştü.. İkili ilişkilerdeki kopukluğun tamirine çalıştı.. Sonuçlar inşallah bizim için olumlu olacak.. Nitekim yüzümüzü güldüren gelişmeler başladı.
Erdoğan, Rusya’ya giderken bindiği Airbus uçağına basın mensuplarını da almıştı. Seyahate katılan gazetecilerin yazdıklarından öğrendik ki, yolculukta bir ilk cereyan etmiş.. Uçak ilk kez, alışılmışın dışında farklı bir rota izlemiş.. Yani güvenlik gereği bir rota şaşırtması yapılmış..
Bilindiği üzere, ülkemiz kısa süre önce, Ordu içindeki bir kısım Fetöcü hainlerin ihtilal atlatmıştı. Bu olayın etkisi ile, Erdoğan’a karşı yeni bir hıyanet girişimi olabilir endişesi ile, uçak her zamanki rotası olan Ukrayna ve Beyaz Rusya üzerinden geçmemiş, Kastamonu üzerindeyken aniden bir kavis çizip rota değiştirerek Soçi üzerinden Rusya'ya girmiş..
Hainlik planlayanlar varsa, planları bozulsun, dikkatler başka yöne çekilsin istenmiş.. Konuyu, geziye katılan gazetecilerden bir çoğu ayrıntılı işlediler..
Ayrıca Erdoğan’ın uçağına, F-16 savaş uçakları eşlik edip uğurlamamışlar.. Rusyada da Mig’ler tarafından karşılama yapılmamış.. Bütün bunlar planlı tedbirlermiş..
Evet günümüzdeki olay işte bu..
Ancak bilirsiniz ki, ben yazdığım her satırı tamamlayınca, eskilere, tarihimize yönelmek isterim.. Ve güncel olayların bana tedai ettirdiği tarihteki olayları ele almaya başlarım.. Tabii her an her dakika Atatürk! dediğim için de daima Atatürk dönemindeki benzer olaylardan söz etmeyi severim..
Zaten bütün yazılarımda benim asıl gayem daima Atatürk’ten söz etmektir.. Güncel olaylara temas etmem ise sadece, sözü Atatürk’e getirebilmek için başvurduğum bir bahanedir.. Yokda kalkıp da Erdoğan’la Atatürk’ü kıyaslayor falan değilim.. Zaten Devletimizi yöneten Atamızdan sonraki tüm kişiler bir araya gelseler bile, Atatürk’le kıyaslanamazlar..
Bugün satırlarıma, Tayyip Erdoğan’ın, düşmanın dikkatini dağıtma, rota şaşırtma olayıyla başlamam da, Mustafa Kemal Paşa’nın 30 Ağustos Büyük Zaferinden söz etmemin bahanesi idi.. Atamız, cepheye giderken bu tür bir dikkatleri dağıtma düzenlemesi yapmıştı.. Böylece sözü o konuya getirmek istemiştim..
Anlatayım..
Tarih 6 mart 1922.. T.B.M. Meclisi’nde müzakereler Gizli Celselerde devam ediyor..
Birleşim-3 Mustafa Kemal Paşa (Başkomutan) kürsüde konuşmaya başlıyor:
“Arkadaşlar bu akşam cepheye hareket edeceğim.. (Allah yolunu açık etsin.. sesleri)
Yüce Heyetinize Allahaısmarladık demeye geldim. (Allah başarılar nasip etsin.. sesleri)
Bundan yararlanarak Yüce Heyetinizi aydınlatma amacıyla askerî durum konusunda bazı bilgiler sunacağım. (Teşekkür ederiz..)
Bildiğiniz üzere, Sakarya Meydan Savaşından sonra Ordumuz, düşmanı batı yönünden yakın takibe almıştı. Bu yakın takip hareketi Eskişehir, Seyitgazi ve Afyon genel hattının doğusuna kadar sürdürüldükten sonra ertelendi…
… Taarruza devam edebilmemiz için tamamlanması gereken bazı eksikliklerimiz vardı. Onları tamamlamadan taarruzu sürdürmeyi uygun bulmamıştık..”
Paşa, Millet Meclisindeki bu uzun bilgilendirme konuşmasında, Ordunun durumu, cepheler ve düşmanın konumu hakkında geniş ayrıntılar verir.
Bu arada muhalif milletvekillerinden kendisine bazı sataşmalar olursa da O, bilgilendirmesine devam eder.. Ve birleşim sona erer..
Sonrasındaki gelişmeleri de ben hatırlatayım:
27-28 Temmuz 1922 akşamı: Başkomutan ve Ordu komutanları Akşehir'de buluştular.. Mustafa Kemal, Fevzi Çakmak ve İsmet (İnönü) Paşalar, Büyük taarruz için 15 Ağustos'a kadar bütün hazırlıkların tamamlanmasına karar verirler.. Mustafa Kemal sonra Ankara’ya döndü.
20 Ağustos 1922: İşgalci Yunan Ordularına karşı artık son taarruzlar başlatılacaktır... Bunun için Mustafa Kemal Paşa cepheye hareket edecektir.. Fakat bunun düşmanlar tarafından öğrenilmemesi gerekmektedir. Olayın gizlenmesi için Mustafa Kemal Paşa’nın o gece Çankaya'da bir çay partisi düzenlediği açıklanır.. Bundan amaç, düşman Ordusunun hala sükunetin devam ettiğini sanması ve terbiat almaya kalkışmamasıdır.
Sonuçta plan başarılı olur ve düşman gafil avlanmaya çalışılır..
26 Ağustos 1922: Büyük taarruz sabah 5.30'da açılan topçu ateşiyle başlatılır.
30 Ağustos 1922: Büyük zafer kazanılır. Ordularımızın İzmir'e doğru ilerlemeye başlarlar..
1 Eylül 1922: Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın (Ordular! İlk hedefiniz Akdenizdir ileri!) emrini verir.
2 Eylül 1922: Yunan Başkomutanı Trikopis'in, Çal'da esir alınır.
9 Eylül 1922: İzmir'in kurtulmuştur ve Yunan Orduları denize dkülmektedir..
Bu bilgileri ben tamamı 1120 sayfa olan 4 ciltlik Atatürkün Açık ve Gizli Celse Meclis Konuşmaları kitabımdan(*) aktardım. Bilindiği üzere bu eserimi evvelki ay Hürriyet Gazetesi, kupon karşılığında okuyucularına dağıtmıştı. Bu eser benim 44-47 sıradaki eserimdir. Hürriyet Gazetesi bu çalışmamı okuyucularına “Yalçın Toker tarafından genç nesillerin anlayacağı şekilde sadeleştirilmiştir” notu ile okuyucularına sunmuştu.
Kendimden söz ettiğim bu satırlarım yüzünden eğer beni ayıplamadınızsa, bu eserin 4. cildinin 402’nci sayfasında yer alan NUTUK kitabımla ilgili de birkaç satır ekleyeyim.. 752 sayfalık Nutuk kitabım hakkında, TÜRKTİME’ın ve Sözcü Gazetesinin değerli Başyazarı, Trajların efendisi unvanlı duayen gazeteci Rahmi Turan’ın yaptığı bir değerlendirmeyi nakledeyim..
Değerli milliyetçi yazar RAHMİ TURAN, 18 Temmuz 2008 tarihinde HÜRRİYET Gazetesindeki makalesinde Nutuk kitabım hakkında şunları yazmıştı:
“Nutuk’ta Atatürk’ün kullandığı dil, o günlerde kolay anlaşılmaktaydı. Fakat bugünkü kuşak tarafından rahatlıkla okunup anlaşılabilmesi için NUTUK’un sadeleştirilmesi gerekmekteydi. İşte bunu, gazeteci arkadaşımız Yalçın Toker başardı. Şimdi elimde onun bu tarihsel görevi
yerine getirerek sadeleştirdiği Nutuk var. Bir defa daha okudum. Atatürk’ün amaçladığı anlamlara bağlı kalarak, uydurukçaya kaçmadan, herkesin anlayabileceği kelimeleri kullanarak değerli bir kitap meydana getirmiş. Bu büyük eseri okumalarını her Türk’e tavsiye
ederim.”
Konuya son vermeden.. Ata’mızın özel hayatındaki bir iki olayı da birlikte hatırlayalım..
Atatürk özel hayatında rakısını leblebi ile içer, sıgarasını tüttürür, dost meclislerinde sohbet etmekten hoşlanır, sık sık da Dolmabahçe Sarayından gizlice kaçarak halkın arasına karışmak isterdi.. Çoğu zaman korumalarını atlatır, bir taksiye atlayıp gizlice Beşiktaş’taki kahvelere gider, oradaki vatandaşlarla sohbet ederdi.
Zaman zaman da gizlice bir taksiye atlar, Tepebaşındaki talebeliğinde gittiği meyhanede eski günlerini hatırlardı..
Bunları da ben bir başka kitabımda(**) anlatmıştım.
Acaba Rusya’ya giderken rota şaşırtması yapan Tayyip Bey de, koruma ordularını atlatıp zaman zaman kahvelerde falan halkın arasına karışmakta, onlarla sohbet etmekte midir?
(*) Atatürk’ün Açık ve Gizli Celse meclis Konuşmaları 1-4 cilt, 1120 sa./Yalçın Toker- Toker Yayınları www.toker yayinları.com- Tel: 0535 3199349 ve [email protected]
(*) Atatürke Diktatör Diyenin…/Yalçın Toker- Toker Yayınları www.toker yayinları.com- Tel: 0535 3199349 ve [email protected]