Geçen haftaki yazımda, 95 yıl önce Erzurum’daki bir gazetenin kapatılması konusunu ele almış, o zamanki ve bugünkü basın özgürlüğü üzerine karşılaştırmalar yapmıştım..
Hafta içinde, basın özgürlüğü açısından milleti sevindiren bir haber de aldık.
Anayasa Mahkemesi, “hak ihlali” tespitinde bulunarak iki yazar arkadaşımız Can Dündar ve Erdem Gül’ün, üç aydır yattıkları cezaevinden tahliye edilmeleri sonucunu doğuracak bir karar aldı. Bu sayede iki gazeteci özgürlüklerine kavuştular. Bu gelişme üzerine herkes gibi ben de, “demek ki ülkede hukuk tam ölmemiş” diyerek sevindim. Ancak ne var ki, AKP çevreleri ve yandaş basın mensupları, demokratik özgürlüğün gereği olan bu karara çok kızdılar.. Anayasa Mahkemesi aleyhine yazılar döktürdüler, sözler ettiler.
Bu arada Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da, Afrika seyahati öncesi basın mensuplarının soruları üzerine; “karara uymuyorum, saygı duymuyorum..” diyerek duygularını açıkladı..
Manzaramız bu iken, bugün sizlere Atatürk’lü yıllardaki gazeteci ve yazarlarımızı söz konusu ettiğim bir kitabımdan bazı satırlar nakledeceğim.
ATATÜRKÜN YAKIN ÇEVRESİ(*) isimli bu küçük kitabımı ben yıllar önce gençlerimiz için hazırlamıştım.. Bu kitabımda Atatürk dönemi yazarlarının anılarından topladığım bilgilere yer vermiştim. Ama şimdi görüyorum ki, o kitaptaki bilgilere yalnız genlerimizin değil hepimizin ihtiyacı varmış ve sık sık hatırlamamız gerekiyormuş.
İşte size, günümüzün ülke manzarasını değerlendirirken yararlanabileceğiniz, bazı satırlar:
YAHYA KEMAL’İN BÜYÜK ÜZÜNTÜSÜ
Ünlü şair Yahya Kemal Beyatlı, Madrit'tte Türkiye Büyükelçisi idi. İspanya'da kısa sürede kendisini sevdirmiş, şairliği, geniş tarih bilgisi ve kültürü sayesinde İspanya Kralı Alfons'un da yakın dostluğunu kazanmıştı. Sık sık "Saray'a gidiyor, özel konuk olarak ağırlanıyor ve kralla tavla oynuyordu.
1936 yılında İspanya'da iç savaş çıkınca Kral Fransa'ya kaçtı. Bu olaya çok üzülen Yahya Kemal, hükümetten izin almadan Fransa'ya Kralın yanına gitti: Bunun üzerine hükümet Yahya Kemal'in büyük elçilik görevine son verdi.
Bir süre Fransa'da kalan Yahya Kemal, oradan İsviçre'ye geçti. Fakat parası da bitmişti, güçlükle Bükreş'e kadar gidebildi. Bükreş Elçisi olan şair Hamdullah Suphi Tanrıöver'e konuk oldu. Görev yerini izinsiz terketmekten ceza alacağı için ülkeye dönmeye çekiniyordu. O günlerde Hamdullah Suphi Tannöver, Ankara'ya çağrılmıştı. Konuğu Yahya Kemal'i ne yapacağını düşünmeye başladı. Bükreş'te mi bırakmalı, yoksa birlikte Türkiye'ye mi getirmeli idi? Nasıl davranması gerektiğini telefonla Dış İş İşleri Bakan'ı Tevfik Rüştü Aras'a, sordu.
Tevfik Rüştü Araş şu cevabı verdi:
— Bence beraberinde getir. Ama bu iş Atatürk'te biter. Buraya gelince düşünürüz.
Hamdullah Suphi, Yahya Kemal'i' de yanına alarak İstanbul'a geldi. Fakat Yahya Kemal'i gelmeye ikna etmesi oldukça güç olmuştu. İnce duygulu bir yaratılışa sahip olan Yahya Kemal, kabahatli olduğunu biliyor ve Atatürk'ten çekiniyordu. Çekine çekine ülkeye dönmeyi kabul etti.
Hamdullah Suphi Tannöver ve arkadaşları İstanbul'da, Atatürk'ün keyifli bir anında, sofrada durumu açmayı düşünüyorlardı.
1937 yılının Nisan ayıidi.. Bir akşam bekledikleri fırsat ortaya çıktı. Atatürk, Hamdullah Suphi'yi yemeğe çağırmıştı. Hamdullah Suphi, bilhassa Yahya Kemal için bu davete çok sevindi. Durumu hemen Falih Rıfkı Atay'a açtı. Ondan da, Yahya Kemal konusunu açtığı zaman kendisini desteklemesi sözünü aldı.
Falih Rıfkı Atay da durumu Nuri Conker'e anlatmış, onun da yardımı istenmişti. O akşam sofrada Nuri Conker, Salih Bozok, Kılıç Ali, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Falih Rıfkı Atay ve Mazhar Müfit German bulunuyorlardı.
Herkes Atatürk'ü neşelendirmek, sohbeti şiir konusuna getirmek için gayret içinde idi. Falih Rıfkı Atay, şiir konusu açılınca, Yahya Kemal'den şiirler okudu. Ardından Hamdullah Suphi Tanrıöver başladı.. O zaman Atatürk sordu:
— Nerde şimdi Yahya Kemal?
Bu soruyu fırsat bilen Hamdullah Suphi hemen konuşmaya başladı. Çok üzgün olduğunu, para sıkıntısı çektiğini, asıl üzüntüsünün de Atatürk'ün muhabbetinden uzak düşmüş olmak olduğunu anlattı. Eğer affedilirse, Yahya Kemal kadar onu sevenlerin de çok sevineceklerini söyledi.
Atatürk onları gülümseyerek dinliyordu.
Bu arada Nuri Conker de, Falih Rıfkı'nın kendisinden istemiş olduğu Yahya Kemal lehine söze başlayınca, Atatürk Nuri Conker'e;
— On yıldır ben senin ağzından tek mısra duymadım. Ne oldu sana bu akşam? Yahya Kemal'e kanat gerip, mısralarının kafasını gözünü yarıyorsun, diye takıldı.
Conker cevap verdi:
— Paşam haklısınız, ben şiirden anlamam. Hamdullah Gagauz Türkleri'ni ve şiiri çok iyi biliyor. Baktım Yahya Kemal'i övüyor, ben de ona katıldım.
O'nun bu sözü üzerine masada bir kahkaha koptu.. Atatürk, Hamdullah Suphi'ye dönerek şöyle konuştu:
— Ben Yahya Kemal'e kırgın falan değilim. Görevini bırakıp izinsiz Fransa'ya geçmiş. Hükümet de işine son vermiş. Ceza ise bundan fazlası olmaz. Madem memlekete dönmüş, çağır da yarın akşam sofraya buyursun.
Herkes bu sonuca çok sevinmişti. Ertesi günkü sofraya Atatürk, Behçet Kemal Çağlar'ı da çağırtmış, ona Yahya Kemal'in şiirlerini okutmuştu. Bunun için sabah erkenden Behçet Kemal
Çağlar'ı çağırtarak, Yahya Kemal'in şiirlerinden ezberlemesini, akşam sofraya tesadüfen gelmiş gibi davranarak gelmesini söylemişti.
Behçet Kemal, Yahya Kemal'in en ağdalı divan tarzındaki şiirlerinden okumuş.. Atatürk o zaman Yahya Kemal'e şöyle demişti:
— Siz Divan Edebiyatını taze nefeslerle tutmak istiyorsunuz demek ki Yahya Kemal Bey.. Biz de sizin yolunuzu tutsaydık... Cumhuriyeti rüyamızda bile göremiyecektik... Dilde ölmüş kelimelerle şiir yazdınız mı kimse anlamaz..
Bunun üzerine Behçet Kemal, Yahya Kemal'in "Ses" ve "Açık Deniz" şiirlerini okudu..
Atatürk bunları çok beğendi..
Atatürk sonra Yahya Kemal'e, "Anadolu ve Kurtuluş Savaşı ile ilgili şiir yazıp yazmadığını" sordu.. Yahya Kemal'in üzülerek verdiği "Hayır!" cevabı Atatürk'ü de çok üzmüştü.
(*) Atatürkün Yakın Çevresi sa:57/Yalçın Toker- Toker Yayınları. Kitap: Tel: 0535 3199349 ve [email protected]