Hafta sonu bir sivil toplum kuruluşunun genel kuruluna katıldım. Protokol konuşmalarında bir konuşmacı hiç de gereği olmadığı halde lafı döndürüp-dolaştırıp Cumhuriyet’e, kuruluş dönemine getirdi ve özellikle ilk 20-25 yılda yapılan anti demokrat uygulamalara, haksızlıklara dikkat çekti. Bir anlamda Cumhuriyeti ve onun kurucusu Atatürk’ü üstü kapalı olarak yerden yere vurdu. Hayır sinirlenmekten çok üzüldüm. Artık bu tür konuşmalar beni sinirlendirmekten çok üzüyor. Neden kendi vatandaşlarımıza bazı şeyleri gerektiği şekilde anlatamamışız diye üzülüyorum.
Hep tartışıyoruz ama tekrarda fayda var; Emperyalizmin 1800’lerde başlayan taarruzu 1900’lerin başında meyvelerini tam olarak verdi ve 1’inci Dünya Savaşı sonunda emperyalist ülkeler Almanya, İngiltere, Fransa ve Rusya Osmanlı’yı parçalamayı başardılar. Dağılan Osmanlı 2.5 milyon metrekare toprağını ve tüm petrol yataklarını kaybetti. Emperyalistler Osmanlı’dan kalan toprakları ve zenginlikleri paylaşamadıkları için 2’inci Dünya Savaşı çıkardılar. Paylaşım savaşı 2’inci Savaştan sonra da devam etti. Bugün bölge yeni bir paylaşım mücadelesine sahne oluyor. Özellikle ABD, güç Doğu’ya daha fazla kaymadan, iş işten geçmeden bölgedeki kontrolünü sağlamlaştırmaya ve yenilemeye çalışıyor.
Gelelim bize: Biz Osmanlı sonrası emperyalistlerin aralarındaki mücadelenin onları bitap düşürmesinden yararlanıp, Atatürk’ün dahiyane askeri ve özellikle siyasi manevraları ile yeni bir devlet, bir bağımsız Cumhuriyet kurduk. 600 yıllık hanedanı yıktık, hayal dahi edilemeyen, o günlerde telaffuz edilmesi dahi ölüm demek olan halifeliği kaldırdık.
Cumhuriyetin kurulması çok zor oldu, yaşaması ise daha zor görünüyordu. İçte ve dışta düşmanı çoktu. Türkiye Cumhuriyeti her devrim devleti gibi çok zorlandı. Sovyetlerin kuruluşunda, ABD’nin kuruluşunda, Fransız Cumhuriyeti’nin kuruluşunda olduğu gibi çok kan dökmek zorunda kaldı. Eğitimli kesimini yitirmiş halk, gelir ve eğitim açısından çok sorunluydu. O günün koşullarında yeni devletin kurumlarını oturtmak, inkılaplarını kabul ettirmek çok zor oluyordu. Devleti kuranlar daha hassas oldular. Örneğin, 1923’de kurulan Cumhuriyet’e 1938’e kadar asker ve vergi vermeyi kabul etmeyen Dersim’e devlet dahi giremiyordu. Devlet içersinde devlet olması kabul edilemezdi. 15 yıl tahammül eden devlet aşırı tepki verdi. İki dünya savaşı arasındaki sorunlu dönemde, yeni kurulan devletin hassasiyeti daha da artmıştı. Bir çok sorunlar, sıkıntılar yaşandı. Devlet komünistlere, Turancılara, Saltanat ve hilafet yanlılarına ve diğer sorun gördüğü alan ve kişilere karşı aşırı tepkili oldu. Ancak devlet çağdaşı ve benzeri koşulları taşıyan hiçbir devlete göre daha adaletsiz olmadı. Kendini koruma iç güdüsü ile hareket etti. Düşmanlarını ne kadar sert gördüyse kendi de o derece sertleşti. Kurucusundan ve diğer ileri gelenlerinden “Diktatör” olmamalarını beklemek, şimdiki zamanın bilgisayarını, cep telefonunu kullanmalarını beklemek ne kadar saçma ise o kadar saçmaydı. Onların şimdiki zamanın demokrat tavırlarını göstermelerini beklemek, bu günün değerleri ile o günleri yargılamak ya cehaletten ya yada ancak kötü niyetten olabilir diye düşündüm. Kendini koruma ve kabul ettirme iç güdüsü ile hareket eden içte ve dışta bir yığın düşmanı olan Cumhuriyet yöneticisi başka nasıl hareket edecekti? Her dönem kendi koşullarına göre yargılanır ama biz dünümüzü bu günkü değerlerimizle yargılıyoruz. Maalesef bugün Atatürk diktatörlükle, Cumhuriyet anti-demokrat olmakla suçlanıyor…
Cumhuriyet sağlam gerçekçi, temeller üzerine oturmuştur. Halk için Cumhuriyet vazgeçilmezdir. Sorun galiba 100 yıl sonra bölgenin yeniden paylaşım mücadelesinin Türkiye üzerinden yapılmaya çalışılmasında… Bunu asla unutmamalıyız…
Merak ettim; başta bahsettiğim konuşmayı yapan değerli şahıs cehaletinden mi yoksa bilerek mi bu devletin geçmişini kötülüyordu…
Ha! Bu arada Çin’den sonra en fazla gazetecinin içerde olduğu, tutukluluk süresinin en fazla olduğu, dinlenmelerin en fazla olduğu, insan hakkı ihlallerinin en yüksek olduğu ülkelerden biriyiz ama konuşmacı bu günler için tek laf etmedi… Emperyalizme, o günlerde ve şimdi düşmanlarımızdan gelen hamlelere karşı da tek laf etmedi…