Cumhurbaşkanlığı konusunda, Başbakan Erdoğan’ın net bir fikri olduğunu sanmıyorum. Başbakan’ın Cumhurbaşkanlığı makamını istediğine şüphe yok ama siyasetin sert iklimi ve değişken koşulların, kendisine yeni bir durum değerlendirmesi yaptırdığını düşünüyorum.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün yeniden köşkü istediği, şayet olmazsa, Başbakanlığa talip olduğu açık. Erdoğan ve Gül’ün siyaset anlayışlarında özü itibari ile olmasa da, üslup olarak derin ayrılıklar var.
Başbakan için bir başka soru işareti; karşısında derinleşerek kemikleşen, kemikleştikçe Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kendisine karşı birleşme potansiyeli artan muhalefet unsurları.
Yani, ekmek kuyruğunda bile yan yana düşmekten çekinen muhalefet, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın karşısına birleşerek bir Cumhurbaşkanı adayı çıkarabilir.
Tüm bunların üstüne cemaatle olan kavga, Erdoğan açısından ince bir mühendislik, hatta matematik yapmayı zorunlu kılıyor.
Cemaat unsurlarının sandık nezdinde henüz ölçülemeyen gücü, görevden almalara rağmen, cemaatin operasyon gücünün ne kadar kaldığı soruları, cevaplanmaya layık sorular olarak masada duruyor.
Başbakan Erdoğan’ın da, Erdoğan adına düşünen, başta Yalçın Akdoğan olmak üzere danışmanların da, bu konulara kafa yorduğunu sanıyorum.
Cumhurbaşkanı adaylığı konusunda belirleyici etkenlerden birisi de, önümüzdeki yerel seçim sonuçları olacak.
İktidar partisi, şimdiye kadar girdiği seçimler içinde, en zor seçimine giriyor.
Yerel seçimlerde, iktidar partisi açısından dramatik bir düşüş ya da yükseliş olacağını düşünmüyorum.
Erdoğan’ın, Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda vereceği kararın, yerel seçimlerdeki yüzde hesabına değil, İstanbul ve Ankara belediyelerinin yeniden kazanılmasına paralel olduğunu düşünüyorum.
Bu alçak okuldan atılmalı!
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Edebiyat Bölümü öğrencisi sapkın kişilik, bir kediyi işkenceyle öldürdü. Bu vahşet görüntülerini, internet kanalıyla yüzbinlerce insan izledi.
Doğru ise, bu vahşeti yapmak bir alçaklık, vahşeti yapan da alçaktır.
Masum bir hayvanı, şeytani bir keyif için öldürecek kadar alçalan bir ruh, vatana ihanet dahil her suçu işleme potansiyeline sahiptir.
Bu alçaklığa sebep olan kişiyi halen okulda tutmak, cinayete ortak olmak demektir.
Yeryüzü, herkesindir.
Allah, yalnız insanın değil, hayvanlarında ümmet olduğunu Kur’an da açıkça ilan ediyor.
Kediler, müstakil karakteri olan hayvanlardır.
Kedilere atılan ‘nankör’ iftirası, kedilere her istediğini yaptıramayan bencil insanların uydurmasıdır.
Kediler, sevgide hile yapmazlar. Seviyorlarsa, gerçekten seviyorlardır, sevmiyorlarsa, gerçekten sevmiyorlardır. İnsandan sonra belki en onurlu canlıdır. Hatta, kediye işkence yapan bir çok insandan daha şereflidir.
Ölürken bile, sahibi üzülmesin diye gözden uzak bir köşede canlarını teslim edecek kadar da duygusaldırlar.
Hayvanları öldürmeyi kabahat kanunundan çıkarıp, ‘suç’ kavramına sokturmak için TBMM’yi göreve çağırıyorum.
Duyarlı bir Milletvekili bile yeter!
Mal değil, can!
İnsan akılı ile dalga geçmek moda oldu.
Yeni gündemimiz; Muğla’nın Bodrum ilçesinde sahibinin borcu nedeniyle haczedilen Labrador Retriever cinsi 'Ares' isimli köpek.
Tartışma şu; Ares isimli köpeğin haciz edilmesi hukuka uygun mu, değil mi?
Hukuk, bir insanı haciz edemiyorsa, köpeği de haciz edemez.
Köpek de insan gibi can taşıyan bir canlı değil mi?
Köpeği can değil, mal olarak gören bir hukuk varsa, zaten o hukuk değildir!
*Bu yazı Talat Atilla’nın Güneş Gazetesi’ndeki köşesinden alınmıştır…