İçinde yaşadığımız modern çağın klasik düzeniyle ters düşülerek, başta söz söyleme olmak üzere, bütün özgürlüklerimiz üzerinde büyük kısıtlamalar uygulanmaktadır.
Basınımızda her gün, yazar arkadaşlarımızın, bir çok düşünür ve aydınımızın, bu durumdan şikayetleri yer alır.. Ben de bunları okudukça, daha çok duygulanıyor, hüzünleniyor; “iyi ki artık faal gazeteci değilim diyor” ve aktif olduğum yıllardaki anılarıma yöneliyorum..
Bu günleri, o bugünlerdeki durumla karşılaştırıyorum..
Örneğin, 1970’li yıllardayız.. Yıl 1977, aylardan Haziran..
Yapılan genel seçimler sonrası Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk, Hükümeti kurma görevini Bülent Ecevit’e veriyor.. Fakat Ecevit’in kurduğu Hükümet güven oyu alamıyor..
Bunun üzerine Hükümeti kurma görevi Süleyman Demirel’e veriliyor..
Demirel, AP-MSP-MHP’den oluşan Koalisyon Hükümetini kuruyor. Milliyetçi Cephe Hükümeti adı ile tarihe geçen bu Hükümet, 1 Ağustos 1977’de güvenoyu alarak Türkiye’yi yönetmeye başlıyor.. Hükümette Demirel Başbakan, Erbakan ve Türkeş Başbakan yardımcılarıdır.
Ben o tarihlerde, Yeni Sabah, Tercüman, Son Havadis gibi gazetelerde 22 yılını doldurmuş, deneyimli bir gazeteci konumundayım.. MHP’nin gazetesi sayılan Hergün gazetesinde makaleler yazmaktayım..
Hergün’deki “Soru cevap” isimli sütunumda özgürce siyasi makaleler yazıyor, gazetenin sahibi durumundaki MHP’nin de içinde bulunduğu Hükümeti, Bakanlarını, özgürce tenkit edebilmekteyim..
21 Ağustos 1977 tarihinde bazı Bakanları tenkit etmek üzere “Sola Umut Veren Bakanlar” başlıklı bir makalem yayınlanmıştı..
Onda, İçişleri Bakanı Korkut Özal ile, Milli Eğitim Bakanı Nahit Menteşe’yi tenkit etmiştim..
Bu iki Bakan, yazım üzerine beni, MHP Genel Başkanı ve Başbakan Yardımcısı Alparslan Türkeş’e şikayet etmişlerdi..
Rahmetli Türkeş durumu bana anlatmış, Bakanlara da, “Yalçın özgür bir gazetecidir, istediğini yazar” dediği bilgisini vermişti.. (Böyle bir sözü MHP’nin bugünkü Genel Başkanı’ndan ağzından da duymak mümkün müdür acaba?”)
Neyse, işin bu tarafını bırakıp devam edeyim..
İki Bakanı tenkit ettiğim 21 Ağustos 1977 tarihli o yazımda demiştim ki;
“Sol basın son günlerde İşleri Bakanı Korkut Özal ile, Millî Eğitim Bakanı Nahit Menteşe'yi el üstünde taşımaktadır.
Her ikisinin de, çözecekleri problemlere sağlıklı bir biçimde yaklaştıklarını belirten ve “umarız başladıkları gibi giderler ve sonunda başarıya ulaşırlar..” duasına amin diyen o gazetecilerin samimiyetine inanmak mümkün müdür?” diye sormuştum.
Nahit Menteşe için, “Milliyetçi öğretmen kıyımına, Üstündağ’ın bıraktığı yerden devam ediyor..” denilmesi üzerine ben de, “Üstündağ’a benzetilmek Menteşe’ye yeter!” diye yazmıştım. Ve şöyle devam edip sormuştum:
“Eğer bugünkü Hükümet, gerçek bir Milliyetçi Hükümetse ve bu Hükümet’in atar ve toplar damarları kadar önemli hayati merkezlerini işgal edenKorkut Özal ve Nahit Menteşe gerçekten milliyetçiyseler, şüphelerimizi yok edecek bir icraat göstermelidirler..”
Hergün’de bu yazımın yayınlanması üzerine, her iki Bakandan da bana, hemen birer cevap mektubu gelmişti..
O mektuplarında, yazımdaki iddialarıma kibarca cevaplar vermişlerdi..
Ben de her iki Bakanın mektuplarını resimi ve tıpkı basım olarak sütunumda yayınlamış, sonra da onların cevap mektuplarına mukabelelerimi yayınlamıştım..
Basının kurallarına son derece saygılı bir şekilde cereyan eden bu karşılıklı yazışma ve cevaplar Hergün’deki sütunumu günlerce işgal etmişti..
Benim yazılarım ve Bakanların son derece kibarca verdikleri yazılı cevaplar o günlerde Türk basınında son derece önemle karşılanmış ve değerlendirilmişti.
Ben bütün bu anılarıma, belgeleri ile birlikte İhtilaller ve Darbeler Arasında Gazetecilk ve Kitapçılık Anılarım(*) isimli kitabımda sayfalarca naklederim. (S.251-267)..
Şimdi merakım şu:
Acaba bugünlerde de bu tür olaylar cereyan edebiliyor mu?
Gazeteci arkadaşlar, Bakanları rahatça tenkit edebiliyorlar mı?
Bakanlar bu yazılara karşı-yazı ile mi cevap veriyorlar, yoksa konuyu derhal savcılıklara mı havale ediyorlar?
Günümüzde de gazeteci arkadaşların yazılarına karşı-yazılarla cevap veren Bakan mevcut mu?
Mevcutsa.. Bu tür yazışmalar günlerce devam edip, yazarların gazetedeki sütunlarını işgal edebiliyor mu?
Ah ah! Vah vah! Halimize..
Aynı konuya haftaya da devam edebilirim..