Ülkeyi yönetenler, son günlerde sanki milletin dertlerini bir kenara bırakmış durumdalar.. Oysa can ve mal güvenliği meseleleri, sınırlarımıza tecavüzler, dış tehlikeler iyice arttı.. Milletin ekonomik problemleri adeta dayanılmaz hale geldi. İktidardakiler ise, milletin bu tür ihtiyaçlarına çare bulmak, derman olmak değil, kendi siyasi çıkarları peşindeler..
Çıkardıkları OHAL KHK’ları sayesinde hukuksuzluklarını, tutuklama ve görevden almalarını hızını kesmeden sürdürmekteler.. Hep birlikte, ağızlarına doladıkları Başkanlık sistemini gerçekleştirmeye çalışıyorlar..
Millet kahrolurken, adında millet ismi bulunan Parlamentodaki yegane Partimiz olan MHP’nin Genel BaşkanıDevlet Bahçeli de, milletin dertlerine eğilmek yerine sahneye çıkıyor ve siyasi görevini bir kere daha yerine getiriyor.. Recep Bey’in dört gözle beklediği Başkanlık sisteminin gündeme alınmasını sağlayan sözler sıralıyor.. Bu hali ile bizim gibi eski partilileri kahrediyor..
İşte onun bu girişiminden sonradır ki, Başkanlık sistemi işi ülke gündemine tam yerleşti. Şimdi konuyu bilen bilmeyen herkes aldı sazı eline Başkanlık türküleri söylüyor..
Cumhurbaşkanı, Başbakan, Parlamento, Anayasa Komisyonu Başkanı, Adalet Bakanı, yandaş basın, Başkanlıkla yatıp Başkanlıkla kalkmaktalar.. Cumhurbaşkanının ikide bir muhtarlara, valilere falan düzenlediği Saray toplantıları iyice arttı.. Yaptığı Başkanlık mitinglerinde, Konya, Trabzon, Rize derken iki günde altı yerde konuştu..
Bu işi gündeme getiren Bahçeli’yi övgü kelimeleri ile adeta kucaklayan Başbakan, her gün konuştu ve nihayet son olarak dün “İstikrarın kalıcı yolu Başkanlıktan geçiyor” demecini verdi.
Hal böyle iken ben şimdi isterseniz, meselenin hukuki yanını ele almayı bir başka yazıma bırakarak, bu konuşanlara bazı sorular sorayım.
Gerçi Tayyip Bey’e soracaklarımı çok önce sormuş ve onları bir kitabımda(*) toplayıp yayınlamıştım. Kısaca hatırlayalım.. Mesela demiştim ki;
“Başkan seçilen şahsın ilk işi Başkanlık nutku vermektir.. Tayyip Bey, Amerikan tipi bir Başkanlık hayali içinde olduğuna göre, kendisinin de nutkunu Amerikan Başkanları gibi hazırlaması gerekir.. Ünlü yazar Dale Carnegie, nutuk konusuna şunları yazıyor:
“Başkan Wison anlatıyor: Önce söyleyeceklerimin listesini yapar ve stenografi ile yazarım. Sonra yazı makinamın başına geçer, cümleleri düzelterek, gereken eklemeleri yaparak onu baştan kaleme alırım.. Böylece hazırladığım nutkumu okurum.
Başkan Roosvelt ise söyleyeceklerini önce aklında toparlar, sekreterine daktilo ile yazdırır, sonra kurşun kalemle üzerinden düzeltmelerini yapıp onu okurdu..
Başkan Linkoln ise, sokakta dolaşırken, yemek yerken, koluna pazar sepetini takıp, bakkalda, kasapta alış veriş ederken nutkunu kafasında hazırlamıştı. Sonra karanlık, tozlu bir odaya kapanmış, bunları bir mahzene kapanıp yazmıştı.
Başkan Lloyd George ise bütün konuşmalarını köy dışındaki patikalarda dolaşıp, ağaçlarla, çiçeklerle konuşarak hazırlardı”.
İşte Amerika’lılarda durum bu imiş..
Peki Tayyip Bey’in nutukları..
Herhalde Linkoln gibi koluna sepeti takıp bakkal, kasap dolaşacak, bir karanlık odaya kapanıp nutuk yazacak değil..
Veya Lloyd George gibi bahçede dolaşıp ağaçlarla konuşarak, ötekiler gibi steno ile falan yazma zahmetlerine katlanacak hiç değil..
Başkanlık nutku da, yine daima olduğu gibi görevliler tarafından yazılacak.. Prompter cihazına yerleştirilip konuşacağı kürsüye yerleştirilecek.. Tayyip Bey de oradan okuyacak.. Bu durumda insanın aklına şu soru geliyor: Ya birkaç yıl önce Antalya’da olduğu gibi prompter cihazı bozuluverirse Tayyip Bey ne yapacak o zaman?
Neyse neyse, geçelim bunları, konumuza devam edelim..
Yazının girişinde; herkesin Başkanlık konusunda üzerine düşen görevi yerine getirmekte olduğu mealinde bir ifade kullanmıştım..
Meclis’in Anayasa Komisyonunun Başkanı olan AKP milletvekili Mustafa Şentop da görevini yerine getirmek üzere konuştu.. Bir televizyon kanalındaki mülakatını izledim. Konuşmasına şu sözleriyle başladı: “Bahçeli’nin konuşması hem siyaseten, hem hukuken mantıklı..”
Ne güzel mantıklılıkmış bu..
Ve devam etti: “15 Temmuz aslında Hükümet sistemi tartışmasının ne kadar haklı olduğunu ortaya koymuştur.. 15 Temmuz sonrası Anayasa tartışması bence çok daha önemli hale geldi..”
Peki bunlar ne demek oluyor?
Fettullah’ın isyan girişimi sayesinde Başkanlık sisteminin de yolu açıldı mı denilmek isteniyor? Komisyon Başkanı, Üniter Başkanlık sistemi falan gibi detayları da anlattıktan sonra, “330’u bulup Anayasa’yı değiştireceklerinin, önümüzdeki ilkbaharda da referandumun yapılabileceğinden çok ümitli olduğunu”söyleyerek konuşmasını tamamladı.
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ‘a geleyim.. O da; “Sayın Bahçeli doğru söylüyor..” diyerek sözlerine başladı.. Sonra da Başkanlık sistemini savunma vazifesini ifa etmek üzere şöyle devam etti:
“Parlamento çoğunluğuyla, Cumhurbaşkanının aynı siyasi gelenekten geldiği dönemlerde zaten fiili Başkanlık sistemi vardı. Atatürk dönemi fiili bir Başkanlık sistemidir. O dönem Başbakanlarının, İnönü dışında kaçının ismini sayabilirsiniz?”
Bekir Bey! Siz Devletin önemli Bakanlarından birisiniz! HSYK gibi çok önemli bir yargı kurumunun da doğal Başkanısınız..
Bu sözlerinizle insanları küçümsemiş olmuyor musunuz? Milletini cahil yerine koymayınız lütfen..
Cumhuriyet öncesi döneminde yani 1921-22 yıllarında Başbakan olan Fevzi Çakmak kimdir diye sorsanız, hemen herkes size “eski bir komutan, bir Başbakan” cevabını verir sanıyorum.. Rauf Orbay’ı da Fethi Okyar’ıda ben, eğitimleri lise düzeyinde olan kime sordumsa eski Başbakanlar oldukları cevabını aldım.
Siz bu sözlerinizle, İsmet Paşa’dan sonraki Başbakan Celal Bayar’ı bile millet’in sayamayacağını iddia etmiş oluyorsunuz. Yanılıyorsunuz bence..
Atatürk’ün vefatından sonraki yıllardaki Refik Saydam, Saracoğlu, Recep Peker, Hasan Saka, Günaltaybelki herkesçe bilinemeyebilir ama, Menderes’i de mi sayamaz millet?
Bu vesile ile Celal Bayar’ı anmışken, bir fotoğraf yayınlayacağım.. Atatürk döneminin son Başbakan’ı Bayar’dır.. 1 Kasım 1938’de Atatürk’ün hasta olması sebebiyle Meclis açılış konuşmasını Atatürk adına o okumuştu. Bayar’ın elini öpüyorum..
Bekir Bey tabii ki siz, 1965 yılında doğduğunuza göre, benim Celal Bayar’la bu resmim çekildiği tarihte henüz dünyaya bile gelmemiştiniz. Bense o zaman Hukuku bitirmiş, İstanbul Barosuna avukatlık kaydımı da yaptırmış, Yassıada Mahkemesinde Bayar’ı, Menderes’i yargılanırken takip etmiştim.
“İsmet Paşa dışındaki kaç Başbakan’ı hatırlarsınız?” sorunuza asla katılmıyor ve ben de bu şekilde cevap vermiş oluyorum.
Anılarım kitabında(**) da yer alan bir fotoğrafta Celal Bayar’ın elini öpüyorum.. Soldan itibaren o dönemin basın ve parti yöneticilerinden Nusret Kuruoğlu, Güneş matbaası mürettip ve ustaları.. Bayar’ın damadı Ahmet Gürsoy, dönemin Başyazarı ve radyoda “radyo gazetesi” hazırlayıcısı Mümtaz Faik Fenik... Ben de Celal Bayar’ın elini öpüyorum.
(*) Okuduğum Kitaplardan Tayyip Bey’e satırlar /Yalçın Toker, Toker Yayınları- www.toker yayinlari.com- Tel: 0535 3199349 ve [email protected]
(**) İhtilaller ve Darbeler Arasında Gazetecilik ve Kitapçılık Anılarım /Yalçın Toker, Toker Yayınları- www.toker yayinlari.com- Tel: 0535 3199349 ve [email protected]