Ülkemizi yönetenlerin yanlış politikaları yüzünden, terör vahşetleri bizde neredeyse sıradan olaylar durumuna geldi.. Ülkemizin Başkenti Ankara’da, İstanbul’un göbeği İstiklal ceddesinde, Güneydoğu’da, yurdun her yerinde bombalar patlıyor. Millet, her gün katliamlar, şehit edilen asker ve polislere ilişkin haberleri izleyip okuduktan sonra, rahatça yatağına girip uyumaz hale geldi.
PKK, IŞİD gibi terör örgütlerinin düzenlediği bu vahşet olaylarında her gün onlarca vatandaşımız can veriyor.. Canlı bombalar, üzerlerinde taşıdıkları bombanın pimini çekince, çevre kan gölüne dönüşüyor. Günahsız insanlarımız katlediliyor, askerlerimiz, polislerimiz şehit oluyor.. Neredeyse adı konmamış bir savaş hali yaşıyoruz..
Son zamanlarda, bize hayatı çekilmez hale getiren bu olayların benzerleri, şimdi bazı Batı Avrupa ülkelerinde de görülmeye başladı.. Geçen hafta IŞİD’in düzenlediği canlı bomba olaylarında Brüksel hava alanı ve metrosundaki patlamalarda 34 kişinin öldüğü haberi bütün dünyada yankılandı.
Bu olaylar üzerine, Belçika’nın İçişleri ve Adalet Bakanları sorumluluğu üstlendiler, kendilerinin istihbarat ve gerekli önlemleri alma konusunda ihmalleri olduğunu ifade ederek istifalarını verdiler..
İki Bakanın bu davranışı, aslında dünyanın bütün demokratik ülkelerinde yerleşmiş olan sıradan bir siyasal gelenektir. Çünkü oralarda, Bakanlar bizdeki gibi koltuklarına yapışmış değildirler. Onlarda Bakanlık makamının öncelikli niteliği, yetkideğil, kamuya hizmettir.. Kamusal hizmet sırasında kusur eden, onu tam olarak yerine getiremeyen kişi, derhal; “bu yetkiyi kullanmak artık benim hakkım değildir” diyerek istifasını verir.
Bu tür olayların sayısız örneklerini internet sitelerinde görebilirsiniz. Ben ara sıra o sitelere girer okurum, üzerlerinde düşünür, duygulanırım ve sonra bizdeki vurdumduymazlıkları hatırlayıp gülmeye başlarım..
İnternetteki görev kusuru sebebiyle istifa eden Bakanlar sayfasında tek bir Türk Bakana ise rastlayamazsınız. Çünkü bizdeki Bakanlar, yüzlerce cana, trilyonluk mal kayıplarına yol açan terör vahşilikleri karşısında sadece boş laf etmekle yetinirler..
Olayları kınarlar.. “En kısa zamanda sorumlulara hak ettikleri cezalar verilecektir!” derler. “Ölenlerin kanları yerde kalmayacak!” falan diyerek milleti uyutmaya çalışırlar.. Yapıştıkları koltuklarını bırakmak ise asla akıllarına gelmez..
Onların akıllarına yalnızca, terörden kendilerinin de zarar görmemeleri için önlemler almak gelir.. Mesela son haftalarda Ankara’da uygulamaya koydukları, Cumhurbaşkanlığı Sarayına, Başbakanlığa, İç İşleri Bakanlığına giden yolları bariyerlerle trafiğe kapatma önlemleri gibi..
Şimdi isterseniz dış ülkelerdeki Devlet adamlarının sorumluluk üstlenişlerini, verdikleri kararları ve davranışlarını yansıtan bir kaç örneği sizlere hatırlatayım.. Sanırım bu anlatacaklarımın pek çoğu, çoğunuzun da hala hafızalarındadır..
27 Kasım 2013’te Letonya’daki bir alışveriş merkezinde çatının çökmesi üzerine 54 kişi hayatını kaybetmişti. Başbakan Valdis Dombrovskis "Benim de sorumluluğum var" diyerek hemen istifa etmiş ve Hükümet de düşmüştü.
Geçen yıl 18 Martta İtalya Altyapı ve Ulaştırma Bakanı Maurizio Lupi, Devlet ihalesini alan işadamından, oğlu 10 bin küsur euro değerinde saat aldığı ortaya çıkınca istifa etmişti.
11 Ekim 2015’te İsveç Ulaştırma Bakanı Maria Borelius kendi evinde sigortasız dadı çalıştırdığı suçlaması yapılınca istifasını verdi.
2011 yılında Norveç Adalet Bakanı Knut Storberg 77 kişinin hayatını kaybettiği Oslo'daki çifte saldırıda aldırdığı önlemlerin yetersiz kaldığı eleştirileri yapılınca istifa etti.
11 Mart 2011’de yaşanan 8.9 şiddetindeki deprem ve ardından gelen tsunamide önlemlerin alınmasında etkisiz kaldığı eleştirileri üzerine Japonya Başbakanı Naoto Kan istifa etti.
12 Ekim 2014’tte Japonya’da Ekonomi ve Sanayi Bakanı Yoko Obuchi, seçim döneminde bedava sinema bileti dağıttığı ve yemek partileri düzenlediği suçlamaları yapılınca istifasını verdi..
Seçmenlerine kâğıt yelpazeler dağıttığı için muhalefet milletvekilleri tarafından tenkit edilen Japon Adalet Bakanı Midori Matsushima da aynı gün istifasını verdi.
2020 Olimpiyat Oyunları için inşa edilen stadyumun maliyetindeki artışları öngöremediği suçlamaları üzerine Japonya Spor Bakanı Hakubun Simomura istifa etti..
Gölde oluşan bir tekne faciasında 15 turist hayatını kaybedince, Makedonya Ulaştırma Bakanı Mile Janakieski "Etik sebepler” yorumu yaparak istifa etti.
Mısır’da 49 kişinin öldüğü tren kazası sonucu Ulaştırma Bakanı Rashad al-Mateeni istifa etti..
Üç yıl önce 20 Şubat 2013’te komşumuz Bulgaristan’da elektrik faturalarının kabarık gelmesi üzerine ülke genelinde protestolar başlayınca Başbakan Boyso Borisov istifa etmişti..
Bütün bunları unuttuk mu? Bu tür hadiselerin hepsini buraya almaya kalksam TÜRKTİME’ın sayfalarına sığmaz..
Bu şekilde istifa etmekle kalmayıp, harakiri yaparak canına kıyanlar da pek çok.. Hakkındaki mali yolsuzluk suçlamaları üzerine harakiri yaparak intihar eden Japonya Tarım Bakanı Toshikatsu Matsuoka ve diğer harakiri yapanlardan söz etmeyeceğim.. Çünkü ben sadece, Türk Bakanlardan görevini yapmayanlara istifa etmelerini hatırlatmak için bu yazıyı yazdım.
Yalnız bu noktada Türkiye’de harakiri yapan bir Japon’u anımsatmakla yetineyim. 25 Mart 2015’te Körfez GeçişKöprüsü'nü yapan firmanın görevlisi Kıshi isimli Japon mühendis, iki yaka arasına gerilen halatın kopmasından kendisini sorumlu tutmuş, 'harakiri' yaparak intihar etmişti.
ABD BAŞKANI NİXON’UN İSTİFASI VE WATERGATE SKANDALI
Yazımda buraya kadar, Devlet adamları derken, hep sadece Başbakan ve Bakan’lardan söz ettim, bizimkilerle diğer Devletlerin Bakanları arasında karşılaştırmalar yaptım. Fakat Devlet adamları hiyerarşisinin en başında Cumhurbaşkanları bulunur.. Bizim Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, hep Başkanlık rejimini hayal ettiği için, yeri gelmişken bir Amerikan Başkanından da söz etmeliyim.. Başkan Richart Nixon’dan..
Bir zamanlar Nixon da istifa etmişti.. Sebep, Watergate Skandalı olarak siyasi tarihe geçmiş olan olaydı.. Bu olay özetle şöyledir:
Bu siyasi skandal 1972-1974 yıllarında Washington’da geçer. Watergate, Washington’daki bir otel ve iş merkezinin adıdır. 17 Haziran 1972 günü beş hırsız Watergate’de bir büroya girerken polis tarafından yakalanmıştı.
Bu büro ABD'de o zaman ana muhalefet partisi olan Demokratik Parti’nin merkezi idi. Soruşturmada hırsızlarınNixon'ın Partisi Cumhuriyetçi Parti ile bağlantılı oldukları ve amaçlarının Demokratik Parti'nin telefonlarını gizlice dinlemek için mikrofonlar yerleştirmek olduğu ortaya çıktı. Olayın basına yansıması üzerine Başkan Richart Nixon, olayla ilgisi olan bütün siyasetçilerin ortaya çıkarılması için Adalet Bakanı Elliot Richardson'u görevlendirdi. Soruşturma için Archibaldt Cox isimli savcı göreve atandı.
Savcı araştırmaların daha da derinleştirilmesi için, Beyaz Saray'da Başkanın bütün konuşmalarının banda alındığı teyp kayıtlarını da istedi. Richard Nixon bu isteği reddetti ve savcının görevden alınmasını emretti. Adalet Bakanı savcıyı görevden almayı kabul etmeyince, Nixon, Bakanın görevine son verdi..
Sonra konu ABD Yüksek Mahkemesine gitti.
Mahkeme, Nixon’ın konuşma kayıtlarının savcılara teslim edilmesine karar verdi. Ve sonunda Richard Nixon bant kayıtlarını savcılara teslim etmek zorunda kaldı. Ancak bütün bu gelişmeler yüzünden Nixon, halkın desteğini kaybetmişti.
Bu arada ABD Kongresi de Richard Nixon'ı görevden almak üzere soruşturmalar başlatmıştı.. Sonuçta 8 Ağustos 1974tarihinde Richard Nixon, televizyonda yaptığı bir konuşmada ertesi gün istifa edeceğini açıkladı. İstifa etti ve yerine Başkan yardımcısı Gerald Ford başkan oldu.
İşte böyle..
Bizi yöneten bütün Bakanlarımızın da, demek ki, Bakanlığın ne demek olduğunu iyi öğrenmeleri gerekiyor..
Tayyip Bey de, bu olaydaki gibi, Başkanın, istediği Bakanları atadığını, istediği savcıların görevlendirmesini sağladığını falan zaten biliyordur elbette.. Ama görevli savcının yasal isteğini yerine getirmeye mecbur olacağını, yerine getirmezse hukuki süreç sonunda istifadan başka çaresinin kalmayacağını da biliyor mu acaba?
Neymiş efendim? Demek ki, Başkan bile yargının savcısının talebini yerine getirmek zorundaymış..
O zaman Amerika basınında Nixon’a direnen savcıyı tenkit edenler de olmuştu.. Tıpkı bugün bizim medyada Zarrab’ın tutuklatan Washington savcısı Bharara hakkında çeşitli yakıştırmalar yapanlar gibi..
Bakalım Amerika’da siyasilerin de hukuka saygı duyduğu günler Türkiye’mize ne zaman gelecek?
O savcı gibi hukukçulara öyle hasretiz ki..