Bir asırlık zamanın gündemimize devrildiği ve abartılı bir Çanakkale zaferi sömürüsünün medyaya musallat olduğu son dönemde , tarafımca bir Çanakkale yazısı yazma istenci hasıl oldu.., Asır niceliğinin hikmetine binaen yayımlandığı düşünülen fedakarlık öyküleri , hiç bir yerde görülmemiş fotoğraflar ve vicdanı ve dahi hüznü törpüleyen görsel ve işitsel efsanelerin yoğunlaştığı bir dönemin şahitlerinden biri olarak tanıya yardım edecek tahlillerin peşindeyim şahsen .., Öncelikle bir tarih meraklısı olarak kaygı duyduğum unsur ile giriş yapmalıyım ki ; " Toplumsal olarak tarihin sayfalarından duygudurumları yoğunlaştıracak öğelerin seçilerek toplum bilinçaltının fütursuzca saçıldığı dönemler, genel itibari ile toplumsal şok dönemlerine yakın dönemlerdir. " . Tarihin istismarına hizmet edecek sosyopolitik açılımlar, genellikle duyarsızlaştırma mekanizmalarında yaşanan maksada yönelik açılımların yetersizliğinin delilidir.., Gelelim sorulmamış ya da cevapların tatmine yol açmadığı Çanakkale sorgusuna ; İsmi askeri makamlarca tespit edilebilmiş 55.801 kişinin yanı sıra ismi saptanamayanlarla birlikte Osmanlı devletinin kaybının 57 bin kişi olduğu kayıt edilmiştir. Bu sayıya , yaralı halde hastane ya da cephe gerisinde şehit düşenler de dahildir.Bu isimler deniz savaşı ile başlayıp savaşın son aşamasında zafer gününe dek cephede şehit olanların sayısıdır. Ve toplamda yaklaşık 22 bin kişi yaralanmış olup , sonrasında memleketlerine ulaşabilmişlerin oranı düşük olduğundan bir çoğu " Kayıplar " başlığı altında değerlendirilmiştir. Resmi kayıtların bazılarında savaştan kaçanların sayısının 11 bin civarında olduğu bildirilmesine rağmen , yine bir çok kaynakta toplam kaybın 253 bin olarak neşredildiği bilgisini de ekleyerek sorgu cümlesini kurmak gerekir ki ; Kayıp olarak kayıt altına alınanlar üzerinden düşünüldüğünde ,cepheden kaçanların aslında şehit düşenlerin iki katından fazla olması muhtemel midir ? Ki bu sorgudan maksat ; tarihi , şehadeti veya cesareti yargılamak değil , toplumsal haz kaynağı arayışında aklın sorgulama alanına takılmamasına özen gösterilen sorgu alanlarına dikkat çekmektir.., Cephe askerlerinin yaklaşık yüzde 40 kadarının 14- 18 yaş aralığında olduğunun tespiti ile harp esnasında yaşanan korku , vahşet , dehşet ve hüznün ağırlığının kudretini de hesaba katarak düşündüğümüzde bunun vatana ihanet olmadığını bilmek önemli olmakla birlikte harp mecmualarının diliyle yok sayılan cephe gerisi idamlarının azımsanamayacak seviyelerde olabileceğini de var saymak zorundayız .., 14 yaşında çocuğunu ekmek almaya gönderemeyen ebeveynlerin çağında yalıtılmış zafer destanlarının gizil komedisi , bizim içinde olmadığımız bahse konu tarih trajedisinin boyutunu anlamaktan da yoksun kaldığımızın delilidir..,
SON MEKTUP FİLMİ : Başlıktaki tenkide bakıp da yoğun eleştirel bir yazı tahmininde olanları tebrik ile giriş yaparak yanıltacağım öncelikle .., Özellikle kuvvetli senaryosu ve teknik nitelikleri ile sinema tarihimizde örneği az olan dönem filmi ve de savaş filmleri alanı açısından önemli bir mihenk taşı niteliğindeki bu filme emeği geçenlere teşekkür etmek gerekir. Havadaki takip sahnelerinden deniz harbi sahnelerine , bataryaların savunmasından silah ve mühimmatların tarihsel niteliklerine kadar titiz bir çalışmaya şahitlik edilmesinin yanı sıra animasyon ve efekt alanındaki teknik başarı ile de doğrusu ön yargımda kırılma gerçekleşti .., Baş rol oyuncularının dönem gerçekliklerini yansıtmakta başarılı olmasının yanı sıra oyunculuk anlamında da rol kişileri olduklarını ispatladıklarını da söylemek gerekir. Kaldı ki yardımcı ve yan rollerin bir çoğu içinde aynı övgüyü yapmak yerinde olur.., Özet itibariyle ; tarihi filmler ve de özellikle savaş konulu filmler için bekleneni tasvir eden çıta bir kademe yukarı taşınmıştır diyebilirim. Şimdi gelelim tenkide konu olabilecek unsurlara ki ; bu bahsin girişini genel bir tespitle yapmak terinde olur. Yazan kişinin aynı zamanda yönettiği bir çok sinema filmi ve tiyatro oyununda şahit olunan temel sorun sürenin uzunluğudur., Esasen son mektup filmi için düşünürsek ; film anlatmak istediğini en fazla 105 dakikada anlatabilecek iken uzun tutulan bazı sahneler yüzünden süre uzamış , Türk sinemasının ender keşiflerinden olan konuşan mektup sahnelerinin ( Konuşan mektup : Mektup yazılan kişi okur gibi yaparken seyirci yazan kişinin sesinden mektubu dinler ) uzunluğu nedeni ile seyirci ilgi düzeyi belli anlarda azalmıştır.., Ve bir çok yönden kuvvetli bir anlatı sunan film , gerek müziği ve gerekse de mantık dizgesi ile gösterisini aşağıya çeken bir final sahnesi ile değerini daha da parlatma şansını yitirmiştir.., Filme yönelik ideolojik nitelikli tenkitler açısından da bir kaç söz söylemek elzemdir ki ; eleştirilerin odağı olan Atatürk'süz Çanakkale anlatısı yargısı , maksadı aşan bir suçlama olur. Kara savaşını anlatmayarak bilinçli bir seçim yapıldığı fikrini öne sürenlere tavsiyem , maliyeti yaklaşık üç mislini bulabilecek olan çıkarma ve kara savaşı sahnelerini de anlatacak bir film yapabilmek için güçlerini birleştirmeleridir.., Ne yazık ki , eleştirilerini sığ tutan mevcut ideolojinin kronik sorunu zaten ne siyasette ne toplumsal yaşamda birlik olabilecek kadar kendi doğrularından vaz geçme iradesine sahip bulunamamış olmalarıdır.. Şayet romatizmal hastalıklarından kurtulup daha iyi bir film yapmak yolunda başarı sağlayabilir ise ideolojik karakterli bahse konu şahsiyetler , ben de bir izleyici olarak ayakta alkışlamaktan zevk duyarım .., Emekten bahsedip emeğin değerini aşağı çekme hasletlerinden vaz geçmeyen zihniyetler ; kendine faydası tartışmalı , topluma faydası ile yok sayılabilir düzeydeki şahsiyetlerin duruşunun temsilidir ancak ..!