Vatanını, milletini, demokratik hayatı, insanca yaşamayı ve özgürlüklerini seven herkes gibi bizler de hüzünlüyüz son günlerde.. Olağanüstü hal yönetiminin hukuksuz, ama yasal sayılan imkanlarından yararlanan iktidar, her istediğini rahatça yapmakta.. Yüzlerce gazeteci ceza evlerinde.. Hukuk, ordu gibi Devletin temel kurumları da yandaşlaştırılma yolunda..
Hayatı zehir eden bu toplumsal meselelerden biraz olsun kaçayım, kafamı dinleyeyim, evimde, bahçemde, biraz torunlarla falan oyalanayım dedim.. Oğlum Serhat’ın iki kızı okullarından sevindirici haberler getirdiler.. Küçük torunum Miray Toker, şu sırada Nevşehir’de, judo müsabakalarında.. Ablası Leyla Toker, İstanbul Erkek Lisesinden mezun oldu.. Kızım Mine’nin iki oğlundan Kaan Yavuzcan, pekiyilerle dolu karnesini aldı, şu anda o da Kınalıada yüzme ekibi ile birlikte Milano’da yarışlarda.. En küçük torunum Efe Yavuzcan, Uluslararası bir matematik yarışmasında 22 bin öğrenci arasında 58. oldu.
Hepsine maşallah diyelim..
Torunum Leyla’nın mezuniyet törenine ailece gittik..
Dedim ya.. Kafayı dinliyoruz.. Sıkılmazsanız, en büyük torunum Leyla Toker’in İstanbul Lisesi mezuniyet töreninden biraz söz edeyim.. Cumartesi günü oğlum geldi, eşim Serpil’le beni Cağaloğlu’na, İstanbul Erkek Lisesine götürdü.. Biliyorsunuz Cağaloğlu, taa Osmanlı’dan beri Devletin, Sadrazamlığın, Hükümetin her türlü kamu kuruluşunun merkezi olan bir semttir.. İlçesinin adı ise tarihi değeri büyük olan Eminönü idi ama, mevcut iktidar siyasi çıkar uğruna Eminönü adını kaldırdı oraları da Fatih’e bağladı.. Neyse geçelim bunları..
İstanbul Erkek Lisesindeki tören akşamüzeri 6’da başlayacakmış.. Bizse saat 4’te geldik okula.. Etkinliklere daha iki saat var, ama asla sıkılmayacak gibiyim.. Tam 60 küsür yıl önce, Yeni Sabah’ta gazeteciliğe başladığım günlerden tanırım bu mekanı.. Çünkü bu Lisenin karşısında Yeni Sabah’ın, onun karşısında Cumhuriyet Gazetesinin binaları vardı..
Asırlık çınarların altında, çam ağaçları ve binbir renkli çiçeklerin arasındaki Okulun tarihi binasının bahçesine, masalar, mikrofonlar, televizyon ekranları döşenmiş.. Sarı-Siyah renkli sandalyelere oturduk.. Üzerimizde albayraklar, Atatürk’ün kalpaklı fotoğrafları dalgalanmakta..
Oh be biraz olsun rahatladım! Karşımda, sağımda Atamızın parlayan mavi gözlerine baka baka huzura kavuşuyorum, gönlüm açılıyor..
Kimseye soramadım ama, hatırımda kaldığına göre burada geçen yıl yapılan törende bazı olaylar çıkmış, Atatürkçü gençler topluca sırtlarını dönüp, okul müdürünün konuşmasını protesto etmiş, konuşturmamışlardı.. Yoksa bu olay bir başka okulda mı idi, bilemiyorum.. Yanlışsam kusuruma bakılmasın..
Bir birbuçuk saat kadar oturdum.. Hanıma, “madem tören 6’da başlayacak ben biraz dolaşayım, gelirim..” diyerek Okuldan çıktım..
Az ilerde bizim Gazeteciler Cemiyeti.. Benim Toker Yayınlarını Cağaloğlu’ndan Küçükçekmece’ye taşıdığımdan beri buralara yolum düşmüyordu.. Günlerden Cumartesi olduğu için bizim Cemiyet tabii kapalı.. Asansöre bindim, en üst kattaki yıllarca yemeğini yediğim lokantalı lokalimize çıktım. İşleticisi Hıdır’a bir selam vereyim dedim.. Aşçı ile garson hanımdan başka kimse yok içerde.. “Hıdır burayı bırakalı yıllar oldu..” dediler. Uzun yıllara ait anılarımın bulunduğu masaların arasında biraz yürüdüm, solda Haliç, karşıda Boğaziçi manzarası olduğu yerde duruyor..
Cemiyetten çıktım.. Her tarafı gazeteler, Gece Postası, Son Telgraf, Vatan, Milliyet, Son Posta, Son havadis, Hürriyet gibi gazetelerin bulunduğu binalar şimdi başka ticarethaneler olmuş.. Tabii bunları söylerken, Ethem İzzet Benice, Ahmet Emin Yalman, Ali Naci Karacan ve Simavi’lerin sahip olduğu gazetelerden söz ediyorum. Durum böyle olunca, ben de otuz kırk yıllık muhasebeci Kemalettin’in yazıhanesine uğrayayım dedim.. Onun bürosunda da sadece damadı müdür Orhan var.. Biraz oturdum soluklandım.. Oradan çıkıp, Beyazıt camii bahçesindeki Kitap Fuarına gideyim dedim.. Yürüye yürüye Kapalıçarşı’dan geçip fuara gittim.. Haa unutmadan, çöp kutularına kadar her yerde Fatih Belediyesi yazmışlar ama, Kapalıçarşı zeminindeki akıntı ızgaralarının kapaklarında hala Eminönü Belediyesi yazılı.. Haber vermiş olayım..
Cami bahçesindeki kitap fuarını dolaştım, kitaplara baktım.. Ötüken, İrfan, Timaş, hepsi çok eski meslektaşlar ama, içlerinde tek tanıdık arkadaşa rastlayamadım.. Sadece Buhara Yayınlarındaki Mehmet’le iki laf edip ayrıldım..
Lisedeki tören 6’da başlamış.. Ben biraz gecikmişim.. Oğlum, eşim, gelinim Noriko beni merak etmişler.. Beni devamlı telefonla aramışlar.. Hakikaten baktım, tam 17 cevapsız arama yazıyot telefonumda.. Ne yapayım, kulak da ağır işitiyor, kulak makinam bozuk, anılarım da yakamı bırakmadığından telefonu duymamışım..
Tören sırasında rüzgar da başladı.. Sağ taraftaki, “Atam, Sarı-Siyahlılar ne senden ne eserinden vaz geçer!” yazılı flama daha coşkulu dalgalanıyor..
Kürsüdeki konuşmacılar, Lisenin tarihinden söz ediyor, Çanakkale Savaşında cephelere koşan, şehit olan İstanbul Liselileri, 133 yıllık mazinin tarihinden sayfaları anlatıyorlar.
Sonra avukat cüppeli, kepli öğrencilere diplomaları verilmeye başlandı.. Okul birincisi, asırlık kütüğe ismini çaktı..
Mikrofonlardan Atatürk’ün Gençliğe hitabesi, marşlar, şarkılar kulakları çınlatıyor.. Alman hocalar da Almanca konuşmalarla törene katkı yapıyorlar, tercüman gençler de onları bizlere tercüme ediyorlar..
Özetle.. Tatlı bir gün yaşattınız bizlere İstanbul Erkek Lisesiler.. Torunum Leyla Toker de diplomasını aldı, getirdi gösterdi.. Bu bana bir bayram yaşattı.. Bakalım Üniversite eğitimini hangi Fakültede yapacak.. Bakarsınız Almanya’yı kazanır.. Ben ona şimdiden Doktor Leyla demeye başladım.. Tabii Allah bilir.. Hakkında neresi hayırlı ise orası olsun.
İkinci bayramım da Beşiktaş’ın şampiyonluğu! Kaydımı Baba Hakkı Yeten’in yaptığı, Süleyman Seba’nın Beşiktaş Divan Kuruluna seçtirdiği, doğuştan taraftarı olduğum takımım Beşiktaş’ın şampiyon olmasını hep birlikte kutluyoruz!
Bu yazımdan sıkılanlar varsa, “hep kendinden söz etmişsin” falan diyenler olduysa, haber versinler, bir daha bu tür yazılar yazmayayım..
Herkese iyi günler..