Ülkemizin, PKK ve IŞİD terör örgütlerinin vahşetleri ile yanıp tutuştuğu, polis ve askerimizin pek çok şehitler verdiği, nihayet Ordumuzun soruna el koyarak bombardımanlarına başladığı evvelki hafta, milletimiz kan ağlarken, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Çin ve Uzakdoğu gezisine çıkmıştı.
O günlerde ülke gazetelerinin sayfaları, bir yanda Tayyip Bey’in Çinli çocukların arasında, onları alkışlayan, gülücükler dağıtan, kızlı erkekli çekik gözlü Çinli çocukların da aynı şekilde kendisine mukabelede bulunuşlarını gösteren resimlerle dolu idi..
Gazetelerin tepesindeki bu gülücüklü resimlerin hemen altlarında ise, vatanımızın çeşitli şehirlerinde babalarını, kardeşlerini, en yakınlarını terörde kaybetmiş olan şehit polis ve asker çocuklarının, Erenlerin, Nazların, Eneslerin, İremlerin, Burakların göz yaşlarıyla ıslanmış dramatik fotoğrafları yer alıyordu.. “O halde elbette bu haftaki yazı konum bu olaylar olacaktır” demiştim..
Hatırlarsınız Türktime’da birkaç hafta önceki yazımda da, Çinlilerin Doğu Türkistan’da Uygur Türkü kardeşlerimize yaptığı mezalimden söz etmiştim.. Uygurların ibadetlerin engellenmeleri, birden fazla çocuk yapılmasının yasaklanması bunlar arasında idi.. O yazım, okuyanların büyük oranda onayını almıştı.. Fakat olaylar üzerine Türkiye’de bazı gençlerin Çin lokantasına, Koreli turistlere saldırmaları üzerine bazı tenkitlere de uğramıştı.
O zaman, tenkitlere cevap olmak üzere, Çin’lilerin bu tür acımasızlıklarının kendileri için adeta bir gelenek halinde olduğunu, bugün Uygurlara uyguladıkları zulümlerin, tarihlerindeki benzeri sayısız olayın tekrarı niteliğini taşıdığını vurgulamak istemiştim. Ancak sonra “şimdi zamanı değil” diyerek vazgeçmiştim. Fakat aynı günlerde Tayyip Bey’in Çin gezisine çıkması, milletimizin kan ağladığı sıradaki o tebessüm sahneleri, Çin konusunu bende yeniden güncelleştirdi.. İşte bu yüzdendir ki, ünlü yazar George Crell’in Rusların Asya Siyaseti(*) isimli eserinden bazı satırları okuyucularımla paylaşmaya karar verdim..
Evet.. Rusların, Uzak Doğu’da ve Çin’de komünist rejimi yerleştirme, bu sayede tren hattını falan daha kolay sömürme girişimlerinde bulundukları tarihlerde, Amerika ve Japonya da sözde Çinlilere yardım görüntüsü altında sömürü hesapları yapmaktaydılar.. Sözünü ettiğim kitap, işte o dönemdeki pek çok hadiseleri yansıtan tafsilatla doludur.
Kitabın 222-223. sayfalarında, gazeteci William H. Newton'un Scripps-Howard gazetelerinde yayınlanan haberinde şu bilgiler verilmektedir:
«Çin’de Hristiyanlar çok büyük baskı altındalar.. Changtuan kasabasında komünist partinin danışmanları, Presbiterian papazlarının halka dağıtmış oldukları İncil'leri toplatarak yaktırdılar.. Weihsiyen bölgesinde bulunan 50 Presbyterian kilisesinden, ancak Çinli milliyetçilerin egemen oldukları yerlerdeki dört kilisede serbestçe ibadet yapılabilmektedir.»
«Kuzey Shantug eyaletinde bulunan hıristiyan papazlar, komünistler tarafından tutuklanarak hapse atılmaktadırlar.»
«… Komünistlerin ellerinde olan bölgelerden kaçmayı başaran protestan misyonerler şunları anlatmışlardır: Vaaz veren bazı din adamlarını diri diri gömdüler.. Hristiyan papazlar idam edilerek, Çinli papazlar ise Çin işkence yöntemleri ile öldürüldüler.. Kiliseler talan edilip yakıldı.. Kalan bazı kiliseleri ise komünistler depo ve ambar olarak kullanmaktalar.. »
«1946 ve 1947 yıllarında 49 Katolik papaz ve rahip komünistler tarafından öldürülmüştür. Öldürülen bu 49 papazdan bazıları işkence ile can vermişlerdir. Bu iki yıl zarfında tam 126 katolik kilisesi sinema yapılmış, 166 kilise talan edilirken, 25 kilise de tamamen yıkılmıştır.
Misyon merkezlerinden 245'i talana uğramış ve 88 tanesi de yerle bir edilmiştir. 12 katolik okulu yakılmış ve 1071 tanesi ise kapatılmıştır.»
«Birçok yerde dinsel tasvirler kaldırılıp paramparça edilmiş ve bunların yerlerine, Mao Tse-Tung ile öteki komünist liderlerin resimleri asılmıştır.»
«Halk Mahkemelerinde yargılanan papaz ve rahipler, genellikle toprak sahibi olmakla itham edilmekteydiler. Bu arada, yargılama başlamadan önce, suçlunun (!) elinden bir itiraf yazısı alabilmek için büyük çabalar sarf edilmekteydi. Baskılar sonucu alınan bu belgeler radyodan yayınlanmak suretiyle, propaganda olarak kullanılmaktaydı.»
Sa. 226: Bu tip komünist yöntemleri çeşitli broşür ve kitaplarda çok geniş bir biçimde anlatılmıştır. Şimdi bu komünist yöntemlerinden en ilgi çekici olanlarından birini daha birlikte okuyalım: «Sanık, itirafnameyi imzalamazsa, komünist okullarından toplanan erkek çocuklardan oluşan bir «işeme takımı» nın bulunduğu duvarın önüne getirilmektedir. Eğer başka yöntemlerden bir sonuç alınamamışsa bu erkek çocuklar göreve(!) çağrılmaktadır. Yani yargılanmakta olan kişinin üzerine işemektedirler.» (Annales de Schent, Brüksel 1947).
Sa. 227: Muhabir Tillman Durdin'in 14 ekim 1947 tarihinde Taian'dan, New York Times'e telgrafla gönderdiği haberde; komünistlerin, sanıkların ellerinden zorla itirafname olabilmek için başvurdukları bir başka yöntem şöyle açıklanmaktadır:
«Kuzey Çin'de, Çin komünist devriminin giyotini, tek katlı bir ev yüksekliğinde olan kalın bir direktir. Bu direğin tepesinde makaradan geçirilmiş bir ip bulunmaktadır. Direk, şehir ve kasabaların çevresindeki düz ve açık bir alana dikilmektedir. Direğin dibine sivri taşlar, demir çubuk ve kancalar yerleştirilir. Komünistler, ortadan kaldırmak istedikleri kimseyi belinden iple bu direğe bağlamaktadırlar. İpin makaradan geçen öteki ucunu ise bir komünist cellât tutmaktadır. Komünistler tarafından, suçluyu seyretmek üzere alana getirilen halk, direğin çevresinde toplanmaktadır. Her şey tamam olunca suçlu küfür ve tükürük yağmuruna tutulup, bir hayli hırpalandıktan sonra direğe çekilmektedir. Suçlu bir süre direkte asılı kaldıktan sonra, komünist cellât ipi birden bırakmakta ve yere düşürmektedir. Eğer suçlunun şansı(!) yaver gitmez de birinci düşme sırasında can vermeyecek olursa, yeniden direğe çekilip, tekrar sivri taşların, demir çubuk ve kancaların üzerine düşürülmektedir.»
Sa. 230: «Aralık ayı içinde Singtai'de bulunan katolik misyon merkezi bir dehşet olayı ile karşı karşıya kalmıştır. Komünistler, yaptıkları ani bir baskınla katolik misyon merkezini ve hastaneyi ele geçirmişlerdir. Bu baskın eylemlerini haklı göstermek için komünistler, başpapaz İgnace Krause ile arkadaşlarını, Japonlara yardım yapmakla suçlamışlardır. Komünistlerin uyguladıkları bütün işkencelere rağmen, bu kişilerin ellerinden birer itirafname almaları mümkün olmamıştır. Bunun üzerine başpapazla beraber öteki rahip ve rahibeler elbiseleri çıkarıldıktan sonra çıplak olarak karların üstüne yatırılıp, dipçiklerle dövülmüştür. »
Sa.230: «Güney Hopei'de bir piskoposluk başkanı olan başpapaz Nicolas Tsarva, 1900 yılındaki Boxer ayaklanmasına kadar uzanan birtakım iddialarla suçlanarak, tutuklanmıştır. Yargılama sırasında baş papaz Nicolas Tsarva ile, komünist öğrenciler bir futbol topu gibi oynamışlardır. Bu fecî duruma başpapazın bölgesinden olan iki kişi müdahale etmeye kalkınca, bunlar derhal kollarından asılmıştır. »
Sa. 244: Yazar Edgar Snow da, Red Star Over China adlı kitabında Li Chang-Lin'in anlattıklarını şöyle nakletmektedir: «Şimdi Nankin hükümetinin Hunan Valisi olan Ho-Chien devrim aleyhtarı generaller arasında en zalimi, en insafsızı ve en vahşi olanıdır. Bu generalin ne kadar insanın canına kıydığını kesin olarak bilen yoktur. Fakat benim bulunduğum bölgede 1927 yılının nisan ile haziran ayları arasında 20 binden çok köylü, işçi ve öğrencinin öldürülmüş olduğunu söyleyebilirim. »
Evet kitaptaki Çinli mezalimlerinin anlatımı böyle uzar gider..
Ancak bu noktada hemen, insanın kafasında şu soru canlanıyor: Bu ne biçim bilim adamlığıdır.. Bilim adamı objektif mi davranır yoksa olayları böyle tek yanlı, sübjektif mi yansıtır? Tamam Çinliler bunları yapmışlardır ama, Çin’de o tarihlerde at koşturmuş olan Ruslar, Amerikalılar, Japonlar, sudan çıkmış ak kaşıklar mıydı? Onların Çinlilere yapıkları vahşetler niye verilmez?
Örneğin komünistlerin «uzun yürüyüş» ünden sonra, Japon kuvvetlerinin sahil bölgelerini ele geçirmesi üzerine başlayan büyük göçten söz eden tek bir satır niye yoktur? O Japon mezalimlerini, Amerikalıların kızılderililere, Almanların Yahudilere, Rusların Sibirya ve doğu Türklerine yaptıklarını insanlık unutabilir mi? Hemen her milletin tarihinden bu tür olaylar gösterilebilir. Bu yüzden Çinlilere haksızlık edilmemelidir.
Fakat emperyalistlerin adeti budur.. Bizim Milli Mücadele günlerimizde, kuzey cephelerimizde Ruslar’a, güneyde Fransızlar’a yardım ve yataklık yapan Ermenileri, savaş alanlarından topluca göndermemizi “tehcir.. Ermeni katliamı” şeklinde yaftalamayı hala utanmadan sürdürmektedirler.. Oysa. Ziya Gökalp’in ”karşılıklı mukatele” “Karşılıklı vuruşma” diye adlandırdığı o olaylar sırasında, Türkler de Ermeniler kadar can kaybetmişlerdi..
Neyse.. Bugünkü yazım oldukça uzadı.. İlerleyen zamanlarda bu gibi tarihsel olayları da ele alma sözü vererek son noktayı koyayım.
FENERBAHÇE’YE UYARIMDIR!!
5 Ağustos akşamı Fenerbahçe’nin, Şampiyonlar ligine katılabilmek adına hayati önem taşıyan bir maçı vardı.. Milletçe o maçı bekliyorduk.. Deplasmandaki bu maçı lig tv. naklen yayınlayacaktı.. Şimdi sizlere maç gününün sabahında İğneada limanında tanık olduğum bir olayı nakledeceğim.. Sarı-Lacivert formalar giymiş iki delikanlı konuşuyorlar:
- Sizde lig tv. var.. Akşama sizdeyiz.. Shakhtar maçını sizde izleyeceğiz.
- Boşuna heveslenme.. Babam dedi ki, “şu lig tv.ye her ay yüz liradan fazla ücret öderim. Bu ayki fatura 103.99 geldi. Ayrıca Fenerin bugünkü maçı için 30 lira da fark istiyorlar.. Vermeyeceğim, seyretmeyeceğiz.. Çünkü, eğer bu gece Fener tur atlarsa bundan sonraki her maça da para isteyecekler. O halde bu akşam yenilsin de aynı derdi bütün sezon çekmeyelim..”
Yalnız Fenerbahçe yöneticileri değil, Beşiktaş, Galatasaray, bütün Kulüp yöneticileri! Taraftarlarınıza, “yenilelim öyleyse..” dedirtecek maddiyatçılıklar yapmayın.. Manevi yönden bir tek taraftar bile, milyarlardan değerlidir benim anlayışımca. Fenerli iki balıkçı çocuğunun bu konuşmasını kulaklarımla duydum, uyarıyorum..
(*) Rusların Asya Siyaseti/George Crell/Toker Yayınları Kitap: tokeryayinlari.com Tel 05353199349. e-Kitap: [email protected]