Çocuk bu, yapar ve hoş görülür..
Ya hoş görülmediyse ve içinde tedirgin kalan bir kalp çarp çarpıntısı varsa, hep kucaklanmayı beklemez mi? Kucaklanmayı beklerken, boynu bükük bir umut ile karşılıksız aşka kapılmaz mı?
Şimdi Nursema mı suçlu, yoksa Nursema’nın babası mı? Pembe’ler mi günahkar? Pembe’lerin anneleri mi?
Nursema bilir ki, sevilmez ama sevendir..
Sever çünkü sevilmeden sevmek zorunda bırakılır. En küçük yaşlarında bile, büyüğüne karşı saygısızlığına ve düşüncesizliğine bin pişman edilir. O sevmelidir, ilgilenmelidir, dinlemelidir, susmalıdır, idare etmelidir, hata yapmamalıdır ve kenarda durmayı bilmelidir.
Aman Allah’ım! En büyüklük ona biçilir..
O yerinde konuşmalıdır, fazla birine bakmamalıdır, giyimine kuşamına dikkat etmelidir, özel günlerinde ailenin gönlünü o yapmalıdır, bir yere gidildiğinde istenmiyorsa evde oturmalıdır, küfredenlere alttan almalıdır veya bütün görgü kurallarına uymalıdır. Çatalı hangi elinde tuttuğu çok önemlidir. İnsanlara karşı ailesini rezil etmemelidir.
“Büyü yavrum, büyü de kurtul” der kendine..
Kurtulamaz. Çocukken bir an önce büyüyüp kendi hayatını, kendisiyle kurmak ister. Fakat o özgürlüğünü elinden alan ve bağımlı hale getirilen maddi imkanlar, onu başka diyarlara göç ettiremez.
“Çocukluğunu yaşa yavrum” der kendine..
Artık yetişkin bir bireydir ve çocukluğunu ona geri verecek tek kişi yine kendisidir. Çocukken nelerden hoşlandığını kendine hatırlatır. Onları uygulamaya geçirir. Tüh! Hepsi de yetişkin haline yakışmıyordur.
“Bir güldürülseydi bu çocuk” der..
Biri de çıkıp onun yüzünün gülmesine yardımcı olmalıdır. Nerede o Ferhat’lar, Şirin’ler veya Leyla ile Mecnun’lar? Hani kim sever öyle koşulsuz, öyle içten?
Sahi, o kişi annedir ve babadır..
Yazık! Koşulsuz sevileceği kişilerden yoksundur. Diğer sevdalar masallardadır. Sadece o, boynu bükük umudunu bir nebze olsun doyurmak ister.
Bu sefer, çözümü siz bulsanız olur mu?..
Nasıl mı?..
Çocuklarımızı koşulsuz severek.
Ve önce kendimizi olduğumuz gibi severek.
Benden de herkese kucak dolusu sevgiler..