Güney sınırımıza, 17 saniyelik tecavüzde bulunan Rus uçağını düşürdüğümüz günden beri Rusya ile ilişkilerimiz tamamen bozulmuş durumda..
Olaydan sonra Putin’in ve Erdoğan’ın sarfettiğii karşılıklı sözler ve bu sözlerin her iki ülkenin icraatına olumsuz etkileri hala sürmekte.. Bu olumsuzluklar özellikle de bizim ekonomimize zarar verdi. Tarım ve turizm sektörlerimiz, Rusya’da çalışan inşaat şirketleri, Laleli piyasası en büyük darbeyi yiyenlerdir.. Patates üreticimizin 60-70 kuruşa mal ettiği ürünü elinde kaldı, 30-40 kuruşa bile satamıyor.
Bakalım doğalgaz konusunda neler yaşayacağız?.. Sıvılaştırılmış gaz almak için kış kıyamette taa Katar’a falan mı koşuşturacak, gemilerle veya tırlarla doğal gaz taşımaya mı çalışacağız?.. Veyahut İsrail’e, Barzani’ye falan mı yönelecek, çözümü onlardan mı bekleyeceğiz?
Bugünkü yazıma bu serzenişlerle başladığım ve böyle sorular sorduğum için, yine iktidarın politikalarını tenkit etmeye kalkışacağım, “Van minüt!”, “İki ay içinde Eset’i indireceğiz!” gibi sözleri hatırlatıp, kulakları çınlatacağım sanılmasın..
Bizdeki ve diğer Devletlerdeki dış politika konuları üzerinde duracağım kısaca..
Önce şu kanaatimi vurgulayayım: Bugünkü durum, gelmiş geçmiş bütün Hükümetler döneminde ve hatta bütün dünya Devletlerinde, tarih boyu böyle olagelmiştir..
Ve bu yüzden ben, Devletlerarası ilişkilere kolay kolay akıl erdirememişimdir.
Her hangi iki Devlet, bugün dost iken, bir bakmışınız ertesi gün düşman oluvermiştir..
Bakınız tarihe.. Her dönemde sözlerimi belgeleyen sayısız örnekler bulursunuz..
Bugünkü görüntü, Avrupa Devletlerinin birbirlerine kenetlenmiş manzarasını yansıtıyor.. Birbirlerine sarılmaktaki amaçları, diğer ülkeleri daha rahat sömürebilmektir..
İngiliz, Fransız, Alman, İtalyan, İspanyol, Belçika’lı, Hollanda’lı yani 28 Avrupa Devleti Avrupa Birliği (AB) ni kurup bir araya geldiler. Ardından Ekonomilerini birleştirip Avrupa Ekonomik Teşkilatını (AET) nı oluşturdular. Bu örgütlerde kol kola girerek duvar oldular, diğer dünya Devletlerine uygulayacakları sömürü planlarını birleştirdiler..
Pekii bugün, Başbakanları Merkel’in, Cameron’un, Vals’in ikide bir verdikleri birliktelik görüntüleri ne derece samimi ve kalıcıdır? Bu Devlerin geçmişleri nasıldı? Tarih boyunca hep böyle sarmaş dolaş mı idiler?
Ben bizzat yaşadıklarımla, tanığı olduğum bazı olaylarla düşüncemi açıklayayım..
Hiçbir Londralı yaşlı İngiliz’in, II. Dünya Savaşı sırasında yaşadığı, Alman uçaklarının bombardımanları yüzünden yıkılan evlerini aklından çıkarabildiğini işitmedim.. Bu yüzden İngilizler, Almanları asla samimiyetle sevmezler.. Sever görünmeleri çıkarları içindir.
Hiçbir yaşlı Fransızın, Fransız topraklarını çiyneyerek Paris’e girmiş olan Alman Ordularının yaptıkları tahribatı aklından çıkarmadığını da çok iyi biliyorum.
Demek ki bugün bunların AB içinde bir arada olmaları çıkarları yüzündendir.
Yani sonuç şu; Devletler arasındaki dostluklar, samimi ve kalıcı değildir. Milli çıkarları devam ettiği sürece sürer.. Bozulduğu an yine birbirlerine düşman kesilirler. İşte bu yüzden, “en iyisi birbirimizi değil, bir araya gelip başka Devletleri birlikte sömürelim” diyerek AB’leri, AET’leri kurmuşlardır.
Gelelim Ruslar’la bize.. Osmanlı döneminde ilişkilerimiz çoğunlukla savaşlarda geçmişti. Türkiye Cumhuriyeti döneminde ise genel olarak, samimi veya gayrisamimi dostça ilişkiler sürdürüldü.
Bu noktada önce tarihimize bakarak, ilişkilerimizden satır başları hatırlayalım birlikte:
Duraklama ve Gerileme dönemlerimizde Ruslar, 1736’da Azak Denizi ve Kırım’ı, 1769’da Eflak ve Boğdan’ı elimizden aldılar, Çeşme’de Donanmamızı yaktılar..
1829’da doğuda Erzurum’a, Batıda Edirne’ye kadar Orduları ile ilerlediler. İmzalanan Edirne Anlaşması ile sonuçlanan savaşta yine, Balkanlarda büyük kayıplar verdik ve Yunanistan’ın kurulmasına razı olduk.
93 Harbi denilen 1877-78 savaşları sonunda imzaladığımız Ayestefanos (Yeşilköy) anlaşması ile Sıbistan, Karabağ ve Romanya’daki topraklarımızı kaybederek, onlara bağımsızlık verdik.
I.Dünya Savaşında Ruslar önce Trabzon’u bombaladılar. Erzurum, Erzincan, Muş’a girdiler. Sarıkamışta yüzbinlerce şehit verdik.. Savaşa girişimiz ve Sarıkamış Faciası konusunu, bir kitabımdan(*) alacağım birkaç satırlarla özetleyeceğim:
“Almanya ile imzaladığımız İttifak Anlaşması üzerine, Fransa sahillerini bombalayan Göben ve Breslav isimli iki Alman kruvazörü, kaçarak Çanakkaleye sığınmıştı. Bu iki gemiyi satın aldığımızı, Yavuz ve Midilli isimleri verdiğimizi ilan etmiştik. Fakat tabii buna kimse inanmamıştı. İstanbul’a gelen gemilerden, Göben (Yavuz)’un komutanı Amiral Souchon (Şuşon) 29 Ekim 1914 günü talim bahanesiyle çıktığı Karadeniz’de gidip Odesa limanını bombaladı.. İşte bu olay üzerine I. Dünya Savaşına biz de katılmış olduk..
… Kafkas Cephesi ve Sarıkamış Faciası.. Rusya ile sınırlarımız 93 Harbinden sonra imzalanan Ayastefanos (Yeşilköy) Antlaşması ile çizilmişti.. Odessa’nın bombalanması üzerine 2 Kasım 1914 günü Rus Ordusu sınırı çiğneyerek Kafkasya’dan topraklarımıza girdi. Doğu şehirlerimizde işgallerini başlattı.. O dönemde Harbiye Nazırı ve Başkomutan vekili olan Enver Paşa, Ruslar’ın topraklarımızdan atılması için hemen taarruza geçilmesini istedi.. Enver Paşa, bu sayede 93 Harbinde elimizden çıkmış olan Kars, Ardahan, Batum’un da geri alınabileceği, hatta Ordumuzum ilerleyerek Tebriz’e kadar gidebileceği hayalleri içinde idi.. Oysa bütün Ordu mensupları, komutanlar, askerimizin eğitimsiz, silah, cephane, erzakımızın yetersiz olduğunu, üstelik kışın bastıracağını ileri sürerek,, hiç olmazsa taarrruz için baharın beklenmesi gerektiğini öneriyorlardı.. Enver Paşa bütün bu uyarıları dinlemedi.. 3. Orduyu eksi 25 derecenin buzlu soğuğunda, kar kalınlığının 1,5 metre olduğu Allahüekber Dağlarında taarruza geçirdi.. Bu faciayı, atalarından bir çoğunun Ruslar tarafından esir alınarak Hazar Denizindeki Nargin adasına götürüldüğünü anlatan ünlü doktor Bingür Sönmez, Sarıkamış isimli eserinde hikaye eder..” I. Dünya Savaşı konusunu burada keserek, Türk-Rus ilişkilerine devam edelim.
Savaştan yenik çıkmış, Mondoros Mütarekesini imzalamıştık. Ülkemiz baştanbaşa işgal edildi. İşte o zaman 19 Mayıs 1919’da Samsun’da Anadolu’ya çıkan Mustafa Kemal Paşa Milli Mücadeleyi başlattı.
Kurtuluş Savaşında manzara tamamen değişiverdi.. Asırlardır düşmanımız olan, daha iki yıl önce Doğu Anadolu topraklarımızdaki pek çok şehrimizi işgal eden Ruslar, 1917 Bolşevik ihtilali üzerine birden bire dostumuz(!) oluvermişlerdi.. Milli Mücadelede kullanılmak üzere biz silah, cephane ve para yardımında bulundular.. Ruslarla 1921 yılında Dostluk Anlaşması imzaladık. O zaman Kars’ı, Ardahan’ı da bize geri verdiler..
Cumhuriyet döneminde, II.Dünya Savaşına kadar bu dostluk sürdü.. İnönü’nün yürüttüğü başarılı politika sayesinde biz o savaşa katılmadık.. Savaş sonrasında yapılan Devletler arası görüşmelerde, Batı ve güney sınırlarımızdaki küçük toprak kazanımlarımız ve 12 Adanın bize bırakılması konusunda Stalin’in öneride bulunması da, bu dostluğun sürdüğünün göstergelerindendi.
Savaş sonrasında dostluk ilişkilerimiz devam etti.. Demirel, Özal, Ecevit dönemlerinde Rus ve Türk Devlet adamları arasında karşılıklı ziyaretler sürdürüldü. İkili ticaret anlaşmaları imzalandı. Doğalgaz anlaşması yapıldı.
1991’de Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra bavul ticareti için Sarp sınır kapısı açıldı.
2009 yılında Moskova’ya giden Abdullah Gül, Rusya’yı ziyaret eden ilk Cumhurbaşkanı idi.
Putin Türkiye’ye geldi. 2010’da Tayyip Erdoğan’la, Ahmet Davutoğlu Putin’e iadei ziyarette bulundular. Medvedev Türkiye’de Abdullah Gülün konuğu oldu.
Fakat Suriye sorunu çıktıktan sonra yıllardır süren bu samimi veya gayrisamimi nitelikli bu dostluk da altüst oldu.. Suriye’de Beşar Esat’ı indirmek için, ABD ve Batı Devletleri Özgür Suriye Ordusuna yardım kararı alınca, Rusya da Esat yanlısı bir politika izlemeye başladı.. Türkiye ABD cephesinde yer aldığı için böylece otomatikman Rusya ile hasım pozisyonuna girdik..
Rus uçağını düşürmemiz üzerine ise tamamen ipler koptu..
Peki sonrası? Sonra neler olacak? Diyorsanız, cevap vereyim; bugün sadece tarihten hatırlatmalar yaptım.. Devamını ilerdeki yazılarda ele alırım..
(*) İttihatçı Nazi Çılgınlıkları/Yalçın Toker, Toker Yayınları. Sa: 264 Kitap: Tel: 0535 3199349 e-KİTAP: [email protected]