30 Mart yerel seçimlerinin asıl galipleri şimdiden belli.
DSP, BBP, DYP ve SP gibi yerel seçimlerde çok iddialı olmayan siyasi partiler, konjonktürel dinamikler yüzünden beklediklerinin üzerinde oy alacak gibi görünüyor.
Özellikle İstanbul ve İzmir'de CHP'den istifa eden çok sayıda CHP'li belediye başkanının, DSP'ye geçmesi, DSP'liler için Milli Piyango’dan çıkan büyük ikramiye hükmünde.
BBP için, başta Turgut Altınok gibi tabanda oyu olan bazı isimlerin ve cemaatin desteğini almak, lotoda 6'yı bilmek gibi bir şey.
Seçmenleri tabirimi maruz görsün; 2. ligde oynayan partiler içinde tabanı en çok olan Saadet Partisi de, 30 Mart seçimlerine şanslı giriyor.
Cemaat'le yıldızı hiç barışmayan Necmettin Erbakan'ın partisi, bazı şehirlerde, cemaatten ciddi destek alacak gibi görünüyor.
30 Mart seçimlerine ilginç transferler yaparak giren bir başka şanslı parti de DYP oldu.
Özellikle teşkilat başkanı Alaattin Yıldırım'ın sosyal medyayı müthiş kullanması, Mersin, İstanbul ve Ankara'da potansiyel adaylar çıkarması, DYP'ye hayat öpücüğü olabilir.
Seçimin en talihsiz partisi DP görünüyor.
Mansur Yavaş ve Turgut Altınok'u elinden son anda kaçıran DP için bu seçimler final hükmünde.
30 Mart seçimleri; DP Lideri Gültekin Uysal gibi iyi yetişmiş, hatipliği ve siyaset duruşu standartların üstünde olan bir isim için oldukça zor geçecek.
Yani; BBP Lideri Mustafa Destici, DSP Lideri Masum Türker, SP Lideri Mustafa Kamalak ve DYP Lideri Çetin Özaçıkgöz, konjonktürün getirdiği şanstan dolayı tabela partisi olmaktan kurtulacak gibi.
Yandaş mı oldum!
Değerli bir okurum, yazılarımdan dolayı, nazik ama etkili bir dille beni eleştirmiş.
Virgülüne dahi dokunmadan önce eleştirisini yazayım;
"Yandaşlığa doğru adım adım ilerliyorsunuz bilmem farkında mısınız?
Çok uzun zamandır sizi okurum…
Son 2-3 aydır…İnceden inceye, ufak ufak AKP'yi ve Tayibi savunan bir üslubunuz oluşuyor…
Benim için yıkılmaz kalelerden biriydiniz…
Her zaman doğru ve dimdik…
Bir kale daha mı düşüyor…
İyi çalışmalar dilerim
Fatih yıldırım
Ankara"
Bu tür eleştirilerde uzun uzun aslında öyle değil diye yazmanın bir anlamı yok ama bir kaç satır yanıt vermeden geçmeyeceğim.
İktidar partisini korumak olarak algılanan, ya da öyle algılanması daha konforlu olan bakış açısına elbette saygılıyım. Ancak; yazılarım, iktidar partisi ya da Erdoğan'ı değil, iktidar partisine oy veren Türkiye seçmenin yarısının hukukuna saygılı olmakla sınırlıdır.
İktidar ve muhalefetin kendi seçmenleri dışında kalan kesimlere layık oldukları hürmeti göstermedikleri doğrudur ama bu satırların yazarı tarafından, hiç bir partinin seçmenini küçülten tek satır kaleme alınmamıştır.
Arşivler ortadadır. Ergenekon operasyonlarında kurunun yanında yaş yanarken, Gezi’de, polisin abartılı müdahalelerinde gözü çıkan, ölenlerin feryatlarına sessiz kalmadığım gibi, bugün de, devlet dışı unsurların kalkışmasına itiraz etme hakkımı kullanıyorum.
Cemaat'ten nefret eden güç unsurlarının, seçilmiş bir hükümeti devirmek için, bir gecede cemaatçi olduğu, hayatını cemaatin içinde geçirenlerin de bir gecede itirafçı olduğu bir Türkiye'de, şayet sağlıklı bir perspektif geliştiremiyorsam bunu da mazur görün.
Elbette her iktidar gibi bugünkü iktidar da masumiyet abidesi değildir ama en kötü iktidar bile sandığın dışında bir güç, ya da kaynağını milletten almayan bir yapı ile yıkılmamalıdır.
*Bu yazı Talat Atilla’nın Güneş Gazetesi’ndeki köşesinden alınmıştır…